Gabriel Garcia Marquez - Kırmızı Pazartesi

Gabriel Garcia Marquez’in “Kırmızı Pazartesi” başlıklı romanı, bir kasabada herkesin bildiği bir cinayetin işlenmesinin hikâyesini anlatıyor. Roman, Kolombiya’da yaşanan gerçek bir olayı konu ediniyor. Türkçe’ye “Kırmızı Pazartesi” olarak çevrilen romanın özgün adı ise konusunu daha iyi yansıtan başlık taşıyor: “Crónica de una muerte anunciada”, yani “Önceden Haber Verilen Ölümün Kronolojisi”.

Kolombiyalı ünlü yazar Marquez, hikâyeyi yaşandığı sırayla, zamanın akışına göre anlatmıyor. Romanın ilk cümlelerinden Arap asıllı ana karakter Santiago Nasar’ın artık öleceğini öğreniyoruz. Yani Nasar’ın ölecek olması, romanın sonunda verilen ya da sürpriz bir olay değil. Neden, nasıl ve kim tarafından öldürüleceği romanın ilerleyen sayfalarında cevap bulacak sorulardır. Hikâyenin en ilginç yanı ise kasabada Nasar’ın öleceğini kendisi dışında herkes biliyorsa neden bu cinayet durdurulmadı ya da önlenemedi sorularıdır.

Başta da dediğimiz gibi Marquez’in gerçek bir olayı konu edinen romanında olayları okura ismini bilmediğimiz bir anlatıcı aktarıyor. Yıllar sonra kasabasına döner ve arkadaşı olan Santiago Nasar’ın ölümünü araştırır. Görgü tanıkları, kasabalılar, cinayet soruşturması dosyası ve olayla ilgili bilgisi olan herkes ile görüşür ve onların görüşlerine yer verir. Roman bir araştırmanın aktarılması şeklinde yazılmıştır. Bir cinayeti soruşturur, ancak bir polisiye roman değildir.

Romanın başında anlatıcı bize 21 yaşındaki ana karakterin hiçbir şeyden habersiz güne başladığını haber verir ve Santiago Nasar’ın öldüğü pazartesi günü ile ilgili şu bilgileri verir:

Saat 6.05'te evinden çıktığından başlayıp bir saat sonrasında tıpkı bir domuz gibi boğazlanana kadar geçen sürede rastladığı pek çok kişi, onu biraz uyku mahmurluğu içinde, ama keyifli olarak anımsıyordu; hepsine de, pek önemsemez bir tavırla, o günün güzel bir gün olduğu yorumunu yapmıştı.”

Olayın en ilginç kısmı ise Nasar’ın öldürüleceğini herkesin bilmesi ama kimsenin ona haber vermemesidir. Haber vermeye çalışan birkaç kişi ya geç kalıyor ya da başarısız oluyor. Nasar’ın annesine oğlunun öldürüleceğini haber vermeye çalışan birisi de anlatıcının annesidir.

“Ta yattığı yerden olan bitenleri duyan babam, sırtında pijamasıyla yemek odasında görünmüş, telaş içinde ona nereye gittiğini sormuştu.
"Dünürüm Plâcida'yı uyarmaya," diye karşılık vermişti annem. "Oğlunu öldüreceklerini herkesin bilmesi, bir tek onun haberi olmaması haksızlık."
"Vicariolarla ne kadar bağımız varsa onunla da o kadar var," demişti babam.
"Her zaman ölüden yana olmak gerek," demişti o da.”

Romanın ana konusu kısacası şöyle: Anlatıcı ve Nasar’ın yaşadığı kasabaya bir gün Bayardo San Român isimli birisi gelir. Zengin bir ailedendir, insanlarla iyi iletişim kurmayı biliyor ve parasıyla her istediğini yapacağını düşünen birisidir. Mesela, ölen eşinden kendisine kalan güzel bir villayı parasını da kullanarak zorla almasını bilen birisidir. Babası tanınmış bir general ve parayla istediği mutluluğu alacağını düşünüyor.

Geldiği ilk günlerde niye burada olduğu sorulunca, bir kız bulup evleneceğini söyler herkese. Sonunda da istediğini bulur. Vicario ailesinden bir kıza talip olur: Angela Vicario. Kısacası adı gibi melek gibi bir kız. Bu ailenin kızları için anlatıcı özellikle şu bilgiyi verir bize:

"Onlar kusursuz kızlar," dediğini duyardım sık sık. "Her erkek onlarla mutlu olur, çünkü acı çekmek için yetiştirilmişler."

Ancak Angela damat adayı Bayardo San Român ile evlenmek istemez. Çünkü onu sevmediğini söyler. Ailesi ise damat adayı zengin olduğu için kızlarını onun isteği dışında nişanlar ve evlendirirler. Tabii düğün de dillere destan bir düğün olur. Günlerce sürer, meydanlara kadar taşar.

“Bayardo San Român'a gelince; o da iktidarının ve servetinin olağanüstü gücüyle mutluluğu satın alabileceği hayaliyle evlenmiş olsa gerekti, çünkü düğün hazırlıkları arttıkça, düğünü daha da muhteşem kılacak çılgınca fikirler esiyordu aklına.”

Bayardo San Român, parayla her şeyi satın alabileceğini düşünse de sonunda baltayı taşa vurur. Gelini, bakire olmadığı için düğün gecesi evine geri götürür. İşte bundan sonra Santiago Nasar bu olaydan dolayı suçlanacak ve Vicario kardeşler de namuslarını temizlemek için domuz kestikleri bıçaklarını bileyeceklerdi.

Aslında Vicario kardeşler her ne kadar “namuslarını temizlemek” için bu cinayeti işlemek zorunda olduklarını bilseler de bunu yapmak da istemiyorlar. Çünkü cinayeti işleyecekleri ana kadar gördükleri her kese Santiago Nasar’ı öldüreceklerini söylüyorlar. Hatta olayı bir polis memuru duyar, belediye başkanına haber verir. O da sadece gelip ellerindeki bıçakları almakla yetinir. Ancak çoğu kişi bunu duydukları anda hiçbir şey yapmaz.

Kasabalının çoğu Nasar’ın öldürüleceğini bildiği halde bir şey yapmaz. Hatta meydana cinayeti izlemek için gelirler. Buna birkaç sebep gösterebiliriz:

- Bazıları Vicario kardeşlerinin sarhoş olduğu için böyle konuştuğunu düşünür
- Bazıları, ne de olsa başkaları haber verir diye düşünür
- Bazıları “namus” meselesi olduğu için olaya karışmak istemez.
- Bazıları da Nasar’ın ölmesini ister
- Tabii bir de haber vermek isteyenler ne kadar uğraşsalar da ya haber veremezler ya da geç kalırlar.

Anlatıcı yıllar sonra -yaklaşık 20 yıl- olayı araştırır ve yaşananları ortaya çıkarmaya çalışır. En başta Nasar gerçekten suçlu mudur? Özellikle okurken bunun dışında yıllar sonra Angela’ya ya da damada ne olduğunu merak ettim. İşte onları da gidip görerek yıllar sonraki durumlarını aktarıyor okura. Ancak şunu da eklemek gerekir ki her ne kadar romanın en başında yazar sonucu haber verse de ortaya çok etkileyici, sürükleyici ve çok güzel bir eser çıkmıştır.

Öte yandan bu kısa romana Marquez çok sayıda karakter sığdırmıştır. Romanda beni en çok etkileyen husus da bu oldu. Kısa bir romana bu kadar çok karakteri nasıl sığdırdığı beni hem şaşırtıyor hem de hayran bırakıyor. Yüzyıllık Yalnızlık’ta çok karakter olmasını normal karşılamıştım. Ne de olsa dört neslin öyküsünü anlatıyordu.

MARQUEZ’İN “YÜZYILLIK YALNIZLIK” ROMANINA GÖNDERME

Bu arada eğer Gabriel Garcia Marquez’in bir diğer romanı Yüzyıllık Yalnızlık’ı okuduysanız, romanda geçen birkaç isim hemen dikkatinizi çekecektir. Kolombiyalı yazar, iki romandaki bazı karakterler arasında bağlantı kuruyor ve onların isimlerine yer veriyor bu eserde. Yüzyıllık Yalnızlık’ı okuyanlar için “Albay Aureliano Buendia” adı tanıdık gelecektir. Yüzyıllık Yalnızlık’a gönderme yapılan bir diğer isim ise Gerineldo Mârquez’dir.

Yüzyıllık Yalnızlık’taki olaylara gönderme yapılan kısımlardan biri: “Ama en büyük koz babaydı: General Petronio San Român, bir önceki yüzyıldaki iç savaşların kahramanı, Tucurinca felaketinde Albay Aureliano Buendia'yı yenilgiye uğratan muhafazakâr birliğin en büyük övünç kaynaklarından biriydi.”

GÜNEY AMERİKA’DA ARAPLAR

Romanın ana karakteri Santiago Nasar, ikinci kuşak Arap. Nasar, babası İbrahim ve buraya yerleşen Araplar hakkında bilgi de veriyor yazar. Bazılarının burada Katolik olduğunu öğreniyoruz. Bazen yerli halklar ise Araplara, Ortadoğulu anlamında “Türk” de der. Araplar ise şöyle anlatılıyorlar:

“Araplar, yüzyılın başlarında en ücra, en yoksul Karayip köylerine yerleşmiş barışçı göçmenlerden oluşan bir topluluktu, hayatlarını oralarda kalıp panayırlarda renk renk kumaşlarla incik boncuk satarak sürdürmüşlerdi. Birbirlerine bağlıydılar, çalışkandılar, Katolik olmuşlardı.
Kendi aralarında evleniyorlardı, buğdaylarını dışarıdan getirtiyor, avlularında koyun besliyorlar, mercanköşk ve patlıcan yetiştiriyorlardı, en büyük tutkuları kâğıt oyunlarıydı. Yaşlılar ülkelerinden getirdikleri taşra Arapçası konuşmayı sürdürmüşler, bu dili aile içinde ikinci kuşağa kadar hiç değiştirmeden korumuşlardı, ancak Santiago Nasar'ın dışında üçüncü kuşaktan olanların hepsi ana babalarının Arapça söylediklerini anlar, ama onlara İspanyolca karşılık verirdi.”

Marquez gerçek bir olayı bazı farklıklarla anlattığı bu kitaptaki cinayet, “namus” meselesi diyerek işlenmiştir. Ancak kimse olayı aslını araştırmayı düşünmemiştir bile. Bundan dolayı da soruşturma sorası yapılan mahkemede yargıç dava dosyasına şu notu düşer: “Bana bir önyargı verin, dünyayı yerinden oynatayım.”

Gabriel Garcia Marquez
Kırmızı Pazartesi: İşleneceğini Herkesin Bildiği Bir Cinayetin Öyküsü
Özgün adı: Crónica de una muerte anunciada
Çev: İnci Kut
18. Basım
Can Yayınları
İstanbul
2006
111 sayfa.

Next Post Previous Post
4 Comments
  • Ebemkuşağı
    Ebemkuşağı 20 Ekim 2017 20:31

    Bu kitap merak ettiklerim arasındaydı.Emeğinize sağlık...

    • Cavanşir Gadimov
      Cavanşir Gadimov 21 Ekim 2017 10:00

      Ben de en sonunda okuyabildim, size de iyi okumalar.

  • EMİNE ÖZTÜRK
    EMİNE ÖZTÜRK 8 Kasım 2017 10:47

    kitap boyunca "santiago seni öldürecekler" diye bağırma isteğiyle okuduğum kitap... Marquezin sevdiğim eserlerinden... bana da beklerim

    kitaplarimolmadanasla.blogspot.com

    • Cavanşir Gadimov
      Cavanşir Gadimov 8 Kasım 2017 13:40

      Evet öyle istek uyandırıyor okurda.

Add Comment
comment url

Benzer yayınlar