Philip Roth - Sokaktaki Adam


Philip Roth, “Sokaktaki Adam” başlıklı romanının özgün adı “Everyman”dir. Yani roman sokaktaki belirli bir adamdan çok, sokaktaki herhangi birini, daha doğrusu sıradan bir insanı kastediyor. Romanın konusu da bu sıradan bir insanın, her bir insanın yaşlılık, hastalık ve ölüm karşısındaki çaresizliğini anlatıyor.

Kitap, ana karakterin ölümü ile başlıyor. Ancak roman boyunca, yaşamında da ölüme ne kadar yakın yaşadığını öğreniyoruz. Hatta o kadar ki geçirdiği ameliyatların, kalbine yapılan müdahale ve takılan stentlerin sayısını bile tutmak okur için artık zor oluyor. Çocukluğundan bu yana çok fazla ameliyat geçirmiş, hepsinde de ölümü kıl payı atlatmıştır.

Kitabın ilk cümlelerinde ana karakterin defin merasimini görüyoruz. Kızı, abisi ve küçük gruptan oluşan yakınları görevlerini yaparak Yahudi mezarlığından ayrılırlar.

“Birkaç dakika içinde herkes uzaklaşıp gitmişti, türümüzün en sevmediği bu faaliyetinden yorgun ve gözyaşları içinde ayrılmışlardı, ve o, geride kalmıştı. Elbette, biri öldüğünde hep olduğu gibi, gidenlerin çoğu acı içindeyken diğerlerinin hiç de rahatı bozulmamış gibiydi veya rahatlamış bir vaziyetteydiler veya sebebi ister iyi ister kötü olsun, bu ölüm gerçekte onları memnun etmişti.” (s. 14)

Bir insan öldüğünde imam sorar: “Nasıl bilirdiniz?” Bu roman da bir anlamda ana karakter için bu sorunun cevabıdır. Ana karakter öldükten sonra anlatıcı bize onun nasıl biri olduğunu anlatıyor. Tabii her yaptığı şeye “İyi bilirdik” cevabı verilemiyor. Üç kere evlenip boşanan bir adam, eşini aldatmalar, boşanmalardan dolayı çocuklarını hayal kırıklığına uğratmalar ve sair. Tabii bütün bunlardan dolayı bazı çocukları ona iyi gözle bakmıyor.

“Öldüğü zaman bundan memnun olacaklarına emindi, hep ilk çocukluk hatıraları yüzünden, onun ikinci bir aile kurmak üzere ilk ailesini terk etmesinin üstesinden gelememişlerdi. En sonunda, kendisinden yirmi altı yaş küçük olan ve Randy'yle Lonny'ye göre babaları dışında herkesin bir buçuk kilometre öteden "çatlak" olduğunu fark edebileceği bir afet uğruna -bütün ekibin Karayip Adaları'na gitmesini gerektiren birkaç günlük bir iş için kendi ajansı tarafından kiralanan ve o iş seyahatinde tanıştığı bir model, daha da fenası, "beyinsiz bir model" uğruna ikinci ailesine de ihanet etmiş olması, oğullarının onun hilekâr, sorumsuz, uçarı, olgunlaşmamış, seks maceralarına düşkün biri olduğuna dair görüşlerini güçlendirmişti yalnızca. Bir baba olarak, düzenbazın tekiydi. Bir koca olarak, uğruna annelerini başından savdığı o mukayese kabul etmez Phoebe için bile, düzenbazın tekiydi. Amsalaklığı dışında özelliği olmayan biri olarak, katıksız bir sahtekârdı. Ve yaşlılığında bir "ressam" haline gelişi, işte bu, oğulları için, şakaların en büyüğüydü. Her gün ciddi ciddi resim yapmaya başladığında Randy'nin babaları için uydurduğu alaycı takma isim, "mutlu çaylak"tı.” (s. 58-59)

Ana karakteri iki farklı bakış açısıyla okuyabiliriz. Bir taraftan iş hayatında başarılı olmuş biri. Anlatılanlardan maddi yönden hiç sıkıntı çektiğinden söz edilmiyor. Kuyumcu işleten Yahudi bir ailenin oğludur ve reklamcılık şirketinde çalışır, buradan emekli olur. Ancak diğer taraftan özel hayatı başarısızlıklarla doludur. Kendisi de bu konuda yakınları için bir hayal kırıklığı olduğunu anlıyor. Üç eşten sonra tek başına yaşadığı evde bu hatalarını anlıyor ve yalnızlık çekiyor diyebiliriz.

Kitabın bazı kısımları çok sıkıcı bazı kısımları ise çok gerçekçi olması dolayısıyla da etkileyici geldi. Ana karakterin geçirdiği ameliyatlar, tanıştığı gruptaki kişilerin hastalıklarının anlatıldığı kısımlar gerçekçi olduğu kadar da sıkıcıydı. Zaten yazar sıradan bir insanı, sıradan ve olabildiğine gerçekçi bir yaşamı anlatmaya çalışmış ki bence gayet başarılı olmuş.

Tabii kitabın başı ana karakterin, çevresindeki insanların hastalıklarıyla dolu kısımları bir yandan okuru sıkarken, diğer taraftan sona yaklaşırken özellikle ana karakterin artık öleceğini anladığı, kendisini buna adeta hazırlık yaptığı kısımlar ise okuru daha çok cezbediyor. Sırasıyla annesinin babasının ölümünü, arkadaşlarından ölenleri hatırlıyor. Hatta bir ara anne ve babasının olduğu mezarlığa giderek orada gördüğü mezar kazıcıdan yaptığı işin ayrıntılarını öğreniyor. Çünkü kendisinin de yakında burada olacağını hissediyor. Yıllardır geçirdiği ameliyatlardan kurtulmuş olsa da bu sefer her şey farklı olabilir.

Katıldığı bir cenazede bir kadının sürekli ağlamasını da en iyi o anlıyor:

"Neden böyle ağlayıp duruyor, biliyor musun?" "Sanırım biliyorum" diye fısıldayarak cevap verdi, bu şekilde de şunu demek istedi: Ağlıyor, çünkü çocukluğumdan bu yana hissettiğimi hissediyor o da. Çünkü herkes gibi onun da başına gelecek. Çünkü hayatın en rahatsız edici gücü, ölümdür. Çünkü ölüm çok adaletsizdir. Çünkü insan bir defa yaşamın tadına varınca ölüm doğal dahi gözükmez ona. Hayatın hep devam edeceğini düşünmüştüm - gizliden gizliye, böyle olduğuna emindim.” (s. 100)

Roman bir anlamda ölen bir adamın arkasından onun yaşamının değerlendirilmesidir. Başarıları, yaşadıkları, başarısızlıklarını içeriyor. Ancak daha çok yaşlılık dönemine, çocukluğundan başlayarak yaşadığı sağlık sorunları, hastalıkları ve ölümlere odaklanıyor. Kısacası hayatın gerçeğinin ta kendisine. Kimsenin henüz kaçamadığı kaçınılmaz olan ölüm karşısında her insanın çaresizliğini anlatıyor yazar.

Philip Roth
Sokaktaki Adam
Özgün adı: Everyman
Çev: Kaya Genç
2. Baskı
Yapı Kredi Yayınları
İstanbul
2012
107 sayfa

Next Post Previous Post
2 Comments
  • KİTAPLARA KAÇANLAR
    KİTAPLARA KAÇANLAR 19 Ekim 2018 01:59

    Kitap ilgi çekici geldi bana. Daha önce hiç görmemiştim. Paylaşımınız için teşekkürler.

    • Cavanşir Gadimov
      Cavanşir Gadimov 21 Ekim 2018 13:21

      Benim de bu yazarla ilk tanışmam. Farklı bir üslubu var.

Add Comment
comment url

Benzer yayınlar