F. M. Dostoyevski - Yeraltından Notlar


Rus yazar Fyodor Mihayloviç Dostoyevski’nin klasikler arasında yer alan kitaplarından “Yeraltından Notlar” romanı, yazarın “Dostoyevski” olma yolundaki başlangıç eseri olarak kabul ediliyor. Aynı zamanda yazarın en çok okunan ve en iyilerden kabul edilen bir romanıdır.

Genel itibariyle Dostoyevski okumak isteyen bir okur dikkatli olmalıdır. Çünkü yazar romanlardaki ana karakterlerinin ruh halini -üzgün, dışlanmış, yalnız, yaşama isteği olmayan, kinci ve sair- okura da yansıtmasını iyi biliyor. Hele Yeraltından Notlar’daki ana karakter de kendisinin insanlar içinde yaşayan, cismen yaşayan ancak ruhen çoktan ölmüş bir yeraltı insanı olduğunu biliyor. Kendinden iğrenme, kin tutma gibi kötü duyguları ile okuru da yeraltına çekmeye çalışıyor gibi hissedeceksiniz. Ana karakterin “ezik/kaybeden” ruh halinin size de yansıdığını, gününüzü mahvedeceğini göreceksiniz.

ORHAN PAMUK’UN ÖNSÖZÜ

Orman Pamuk, “Aşağılanmanın Zevkleri” başlığı ile romana bir önsöz yazmıştır. Bu yazı aynı zamanda okura kitabın ilk yarısındaki monoloğu anlamaya yardımcı oluyor. Pamuk şöyle açıklıyor:

“Bir yandan Rusya'da işlerin Batılılaşma ile yürütülebileceğini bilmesi, öte yandan da Batılılaşmacı, materyalist ve mağrur Rus aydınlarına duyduğu öfke, ya da Dostoyevski'nin bilgisi ile öfkesi arasındaki gerginlik Yeraltından Notlar'ın tuhaflığı, değişikliği ve özgünlüğünü çıkardı ortaya. Bütün Dostoyevski uzmanlarının dediği şeyi, Yeraltından Notlar'ın daha sonra Suç ve Ceza ile başlayarak yayımlayacağı büyük romanlarına bir başlangıç, Dostoyevski'nin asıl kendi sesini bulduğu ilk kitap olduğunu hatırlayalım. O zaman Dostoyevski'nin hayatının bu noktasında bilgisi ile öfkesi arasındaki gerilim ile ne yaptığına bakmak daha da ilginç olacak.” (Pamuk, s. 10)

Roman iki bölümden oluşuyor. Birinci bölümde ana karakterin bir monoloğu var. Bazı konulardaki düşüncelerini anlatıyor. Bu aslında Dostoyevski’nin yazdığı bir eleştiri yazısı, denemesi olarak da okunabilir. İkinci bölümde ise monoloğunu tamamlayan ana karakter, bir yeraltı insanı olarak yaşadığı olayları anlatıyor.

“Dostoyevski Çağ dergisini yayımlayan ağabeyine söz verdiği Çernişevski'nin romanını eleştiren düzyazıyı hiçbir zaman yazmadı. Haklı bulduğu bir mantığa karşı deneme eleştiri yazısı yazamamasıyla açıklanabilir bu. Ayrıca Dostoyevski gibi mantıktan çok hayal gücünden kuvvet alarak yazan yaratıcılar düşüncelerini romanla-hikaye ile açıklamayı severler. Yeraltından Notlar'ın ilk yarısı zaten bir roman kadar bir çeşit uzun denemedir; bazan romandan ayrı olarak yayımlanır.” (Pamuk, s. 11)

YERALTINDAN NOTLAR’IN ANA KARAKTERİ

Roman, ana karakterin kendisini tanıtması ve anlatması ile başlar. Daha sonra çeşitli konulardaki fikirlerini paylaşır ve bunlardan biri de acının zevki üzerinedir. Peki, ana karakter kendisini nasıl tanıtıyor okura? İlk önce şöyle der:

“Benim nasıl bir adam olduğum da belli değil: Ne ters bir adamım ne uysal, ne alçağım ne onurlu, ne kahramanım ne de korkak. . .” (s. 21)

Ana karakter monoloğunda acılardan zevk almadan bahsediyor. Farklı acı türlerine değindikten sonra diş ağrısına geliyor ve bunu iyi yakaladığı bir örnek olarak ele alıyor.

“- Kah-kah-kah ! Güleyim bari... Şu halde sizce diş sızısında bile haz vardır! diyeceksiniz.
- Elbette! derim ben de size. Diş ağrısının da ayrı bir hazzı vardır. Tam bir ay dişlerim ağrıdığı için çok iyi bilirim. Kuşkusuz bu durumda açıkça öfkelenilmez, iniltiler çıkarılır, ama bu iniltiler içten gelmeyen, sinsi iniltilerdir. Sorun da burada zaten. Acı çeken kimsenin bütün zevki inlemektir, bundan bir zevk almasaydı inlemekte direnir miydi?” (s. 29)

Bu inlemeleri sonunda 19. Yüzyıl aydınının inlemelerine getirip bağlıyor. Zaten en başta bu monolog ve Dostoyevski’nin bu eseri yazmasındaki amaç da genelde gününün aydınlarına verilen bir cevap, özelde ise Çernişevski'nin romanına yazdığı bir eleştiridir.

“Rica ederim, sevgili okuyucularım, şu diş ağrısı çeken 19. yüzyıl aydınının sızlanmalarına ikinci, üçüncü gününde bir kulak verin! Artık inlemesi ilk günkü gibi, yalnız diş ağrısından gelen, kaba bir köylünün inlemeleri olmayıp, uygarlığa, Avrupa kültürüne bulaşmış, şimdikilerin deyimiyle, "topraktan ve halkın özünden kopmuş" bir insanın inlemeleridir. Bu inlemeler gittikçe çirkinleşir, sonunda pis bir hırçınlığa dönerek günlerce sürer gider. Bu insan, inlemeleriyle kendisine bir yarar sağlamayacağını; hem kendini, hem de başkalarını boşu boşuna üzüp rahatsız edeceğini; önünde yırtınıp durduğu kimseler ile yakınlarının, bu inlemeleri dinlemekten bıkarak artık kendisine inanmadıklarını; onun yapmacıksız, şamatasız, kimseye caka satmadan, fazla şımarmadan da inleyebileceğini düşündüklerini bilir; hem de herkesten çok... İşte her şeyi böylece anlaması ve düştüğü yüz kızartıcı durum, ona hazzın son derecesini tattırır.” (s. 30)

Bu eseri Dostoyevski 1864 yılında yazmış ve uygar dünyanın kan dökmesinden bahsediyor. Bu sözlerden sadece 50 yıl sonra Birinci Dünya Savaşı başlayacak ve daha sonra yaşanacak İkinci Dünya Savaşı ile bu iki savaş “uygar” dünyayı yıkımın eşiğine sürükleyecektir.

“Uygarlık neyimizi yumuşatmış, anlayalım! Duygularımızın türlerini çoğaltmaktan başka bir işe yaramamıştır uygarlık. Duygularının çeşitliliği yüzünden, insanoğlu, korkarım, kan dökmede bir zevk aramaya kadar varacak. Üstelik böyle bir felaket insanlığın başına çoktan gelmiştir. Cana kıyıcılıkta en ince ustalıklar gösterenlerin uygar kimseler olduklarına hiç dikkat ettiniz mi? Attila'ların, Stenka Razin'lerin ustalıkla eline su dökemeyecekleri bu baylar, gene de onlar kadar göze batmıyorlarsa, bunun tek sebebi, böylelerine sık sık rastlanması, görüle görüle bir alışkanlık haline gelmeleridir. Uygarlık sonunda insanlar daha çok kan dökücü olmadılarsa bile, en azından daha kötü, daha iğrenç birer cana kıyıcı olmuşlardır.” (s. 38)

Anlatıcı, bir yandan kendi kendine konuşuyor, bir yandan da okurla konuluyor. Ona soru soruyor. Verdiğini tahmin ettiği soru ve cevaplara karşı da yine kendisi cevaplar veriyor. İnsan ile ilgili söylediği sözler ve sorduğu sorulardan ikisi şöyle:

“İnsan yaşantısı ise bilinçli ya da bilinçsiz bütün eğilimleriyle, türlü türlü aldanmalarıyla sürer gider.” (s. 43)

“İnsanın yaratmayı, yol açmayı sevdiği su götürmez bir gerçektir. Ama, sorarım size, neden bir yandan da yıkmaya, her şeyi darmadağın etmeye bayılır?” (s. 47)

“SULU SEPKEN ÜSTÜNE”

Romanın birinci bölümü “Yeraltı” başlığını taşıyor. Ana karakterin başından geçen birkaç olayı anlattığı ikinci bölümün başlığı ise “Sulu Sepken Üstüne”dir. Bu bölüme de ana karakter yine kendisini anlatmakla başlıyor. Aslında romanın farklı yerlerinde kendisinin nasıl biri olduğunu hep söyler durur. Ancak bunların neredeyse tamamı kendisini aşağılama, kötü görme şeklindedir.

“Çağımızın bütün aydınlarınınki gibi bende de hastalıklı bir zihin gelişimi vardı. Bu aydınların tümü de birbirinden mıymıntı, bir sürünün koyunları gibi birbirinin aynıdır. Belki de dairemizdekilerden yalnız ben aydın olduğum için, kendimi ürkek, köle ruhlu hisseden tek kişi bendim. Yalnız hissetmek olsa gene iyi; gerçekten de korkağın, köle ruhlunun biriydim ben. Bunu çekinmeden söylüyorum. Zamanımızda her aklı başında adam korkaktır, köle ruhludur, açıkçası böyle olmak zorundadır.” (s. 60)

“Evde en çok yaptığım şey okumaktı. Dış etkilerle içimdeki sürekli kaynaşmayı bastırmaya çalışıyordum. Kullanabildiğim tek dış etki ise okumak, yine okumaktı. Okumanın bana çok yardımı dokunuyordu; coşku veriyor, zevk veriyor, acı veriyordu. Arada bir canımı son derece sıktığı da oluyordu.” (s. 64)

Ana karakter yeraltında yaşadığını söyler. Bunun sebeplerini ara sıra anlattıklarında buluyoruz. Okul arkadaşını ziyaret ettiğinde anlattıkları bunu özetler nitelikte.

“Simonov'un evinde iki eski okul arkadaşımı daha buldum. Anlaşılan önemli bir işi konuşuyorlardı. Gelişime aldırış bile etmediler, yıllarca görüşmediğim bu insanların davranışı çok tuhaftı doğrusu. Bana sinek kadar değer vermedikleri belli oluyordu. Okulda hiç sevilmezdim, ama böylesine küçümsendiğimi anımsamıyorum. Küçük görülmeme meslekteki başarısızlığımın, kendimi bırakıvermemin, kılıksızlığımın vb. sebep olduğunu anlamıyor değildim; beylere göre yeteneksizliğimin, değersizliğimin yaftasıydı bunlar. Gene de böylesine küçük görülmeyi beklemiyordum. Simonov gelişime bayağı şaşırdı.” (s. 78)

Ana karakterin bazen söyledikleri, bazen yaptıkları ve bazen de düşündükleri okuru çileden çıkarabilir. Ne de olsa o bir yeraltı insanı. Yaşamdan kopmuş, yeraltına çekilmiş ve insanlık ile elini eteğini çekmiş birisidir. Onun yaptıklarını anlamamız zordur. Ancak en azından o durumunun farkındadır. Yeraltı insanı olup da bunu fark etmeyenler de var. İnsanlıktan yoksun olup da insan olduğunu zannedenlerden olmak belki en kötüsüdür.

Yeraltından Notlar ile şunu gördüm. Dostoyevski okumak çok kolay değildir. Çünkü insanı, insan psikolojisini ve hatta daha da ileri gidersek yaşamla bağını koparak insan psikolojisini çok iyi anlayıp, incelemiş ve kitaplarına yansıtmıştır.

Okur bazen okuduğu kitapların ana karakteri ile bir bağlantı kurar, bir özdeşlik yaşar, kendisini karakterin yerine koyar ya da onun gibi olmak ister. Bu romanın okuru ise asla böyle bir şeye kalkışmaz. Hatta kitap bitsin de bu karakterden kurtulsam, onun etkisinden çıksam der. Okur üzerinde böyle bir etkiye sahip bir ana karakter ortaya koymuş Dostoyevski.

Ancak bir yandan da yaptığı bütün saçma davranışlar ve düşüncelere rağmen, anlatımlarından “inciler” de eksik olmuyor.

“Gerçek sevginin bittiği yerde bütün utanmazlığı, hoyratlığı, sevgisizliğiyle fuhuş başlıyordu.” (s. 108)

F. M. Dostoyevski
Yeraltından Notlar
Özgün adı: Записки из подполья
Çev: Mehmet Özgül
14. Baskı
İletişim Yayınları
İstanbul
2007
153 sayfa.

Next Post Previous Post
6 Comments
  • KİTAPLARA KAÇANLAR
    KİTAPLARA KAÇANLAR 22 Ocak 2019 00:06

    Daha önce iki defa okudum. Şu aralar Nurdan Gürbilek'in Mağdurun Dili'ni okuyorum. Bu kitapta Yer altından Notlardan çok bahsediliyor. Bu yüzden muhtemelen bu aralar tekrar okuyacağım. Nitelikli tanıtımlarınız için teşekkürler .

    • Cavanşir Gadimov
      Cavanşir Gadimov 22 Ocak 2019 20:08

      Klasikler tam anlaşılsın diye tekrar okumaya ihtiyaç vardır. İyi okumalar.

  • Selimhan Kalkan
    Selimhan Kalkan 22 Ocak 2019 16:26

    Komşu Blogum İnsana Davet vesilesi ile keşftettim takibe aldım

    Selam ziyareti

    • Cavanşir Gadimov
      Cavanşir Gadimov 22 Ocak 2019 20:09

      Teşekkürler, ben de bloğunuzu ziyaret ettim.

  • Editör
    Editör 7 Şubat 2019 21:27

    Merhabalar sizi yeni keşif ettim.Faydalı bilgi ile dolu olan blogunuzu sevdim.Takip ve izlemeye aldım.Bana da beklerim(tariflimutfak).Başarılar dilerim.

    • Cavanşir Gadimov
      Cavanşir Gadimov 9 Şubat 2019 12:07

      Teşekkürler, ben de sitenizi ziyaret edip takibe aldım.

Add Comment
comment url

Benzer yayınlar