N. V. Gogol - Bir Delinin Hatıra Defteri, Palto ve Burun


Nikolay Vasilyeviç Gogol, Ukrayna asıllı Rus yazardır. Bu kitapta Gogol’un üç uzun öyküsü yer alıyor. Birincisi kitaba da ismi verilen Bir Delinin Hatıra Defteri’dir. Devamında ise Palto ve Burun uzun öyküleri yer alıyor.

Gogol’un “Bir Delinin Hatıra Defteri” öyküsünde okur bir yandan ana karakterin deliliği ve anlattıklarına gülecek, daha sonra ise acımaya başlayacaktır. Bu uzun öykü (povest, Rusça’da öykü ile roman arasındaki yazın türüne verilen ad) deliren sıradan bir memurun günlüğü şeklinde ve birinci tekil şahıs olarak yazılmıştır.

Öykünün ana karakteri Aksenti İvanoviç Poprişçev, sıradan bir memurdur ve bir yazıhanede çalışıyor. Müdürünün kızına âşık olur. Ancak aşkına karşılık bulmasının imkânı yoktur. Hatta kızın asilzade biriyle evlenme hazırlığında olduğunu öğrenir. Bunu öğrenmesi de onu delirtir.

Aslında yaşadığı platonik aşk onu zaten biraz delirtmişti. Mesela öykünün en başından âşık olduğu patronunun kızının köpeğinin başka bir köpekle konuştuğunu duyar. Köpeklerin mektuplaştığını bile öğrenir. Kız ile ilgili bir şeyler öğrenmek için köpeklerle konuşmaya çalışır (artık delilik belirtileri başlamıştır), bunu başaramayınca da mektuplarını ele geçirir.

“Zile bastım, kapıyı hafif çilli pek de çirkin olmayan bir kızcağız açtı. Kızı tanıdım: Geçen gün ihtiyar kadınla sokakta gördüğüm kızdı. Beni görünce kızarır gibi oldu, durumundan hemen anladım; "Koca peşindesin sen kızım" diye düşündüm.
- Kimi aradınız efendim.
- Köpeğinizle görüşeceğim.
Kız amma da aptal şey!.. Tam bir aptallık örneği!.. Neyse, uzun boylu konuşmamıza lüzum kalmadan köpek havlayarak yanımıza geldi. Elimi uzatıp yakalamak istedim, ama uğursuz it beni burnumdan yakalayacaktı neredeyse... O anda antrenin bir köşesinde sepetini gördüm, oraya seyirttim. İçini altüst ettikten sonra ince bir minderin altından bir deste ufak kâğıt çıkardım. Sevincimi anlatamam size!” (s. 14)

İşte bu mektuplardan (kızın köpeğinin başka bir köpeğe yazdığı mektuplardır bunlar) müdürünün kızının zengin ve asilzade birisi ile evlenmekte olduğunu öğrenir. Kendisi 7. Derece bir memurdur. Ne malı mülkü ne de soylu unvanı vardır. İşte bu durum zaten oynatmış olduğu aklını iyice yitirmesine sebep olur. Yazdığı günlükte tarihler bazen 2000 bazen de 349 yılını göstermeye başlar. Bazen şubattan sonra gelen ocak ayı diye not eder bazen de “34 Şubat” diye yazar.

Tam bu sırada İspanya’da devrim olduğu ve Kral arandığı haberleri delinin fantezilerini iyice artırır. Madem bir memur olarak kimsenin umursadığı yoktu, bu sefer kendisini bir kral olarak görmeye başlar. Hem de İspanya Kralı olarak.

“Bugün en büyük bayram günü! İspanya, kralına kavuşuyor. Bulunmuş kralları.. Bu kral benim. Ve bunu ancak bugün öğrendim. Yani bu düşünce kafamda birdenbire şimşek gibi çaktı... Bir yandan da, benim şu 7. derece memurluk işinin nerden çıktığına şaşırıyorum. Ne saçma düşünce! İyi ki bu yüzden şimdiye kadar tımarhaneye tıkmadılar beni.” (s. 24)

Artık kral olduğu için işe gitmez ve bir kral gibi davranmaya başlar. Çalıştığı yerden çağırırlar. Oraya gider ama kral gibi davranır, müdürün evine gider ve burada da soylu davranışlarda (!) bulunur. Bir yandan da İspanya’da kraliyet heyetinin gelmesini bekler. Bu hareketleri artık birilerinin dikkatini çekmiş ki bir gün artık “kraliyet heyeti” gelir ve onu “İspanya’ya” götürür. Günlüğüne şöyle not düşmüş:

“Madrid, Şubat'ın 30'u 
“İşte İspanya'dayım. Öyle çabuk oldu ki bu, hâlâ kendime gelemedim. 
“Bu sabah İspanya'dan heyet geldi, hep birlikte arabaya bindik. Yalnız tuhafıma giden şey; arabamızın inanılmaz derecede hızlı gitmesi... Yarım saat içinde İspanya sınırına vardık. Gerçi bu zamanda Avrupa demiryollarıyla vapurları son derece hızlı işliyor ya!.. Garip memleket şu İspanya! Sarayda, ilk girdiğimiz odada başları tıraşlı bir insan kalabalığı gördüm. Bunların İspanya asilleriyle şanlı askerler olduğunu hemen anladım. İspanya'da saçları kökünden kazıtmak adettir. Yalnız başvekilin durumu tuhafıma gitti: Kolumdan tuttuğu gibi daracık bir odaya soktu beni: 
“- Otur şuraya, dedi. Hem "Kral Ferdinand'ım falan demeye kalkma, hakkından gelirim yoksa!" (s. 28-29)

Artık anlayacağınız gibi tımarhaneye düşmüştür. Deliliklerinin ilk döneminde yazdıkları komikti. Ancak tımarhanede yediği dayak, kendisinin İspanya’da engizisyonun eline düştüğünü hayal edip işkence gördüğünü düşünmesi ve kurtulmak için yalvarması ise okurken acıma hissi uyandırıyor.

“Büyük Engizisyoncu” diye hitap ettiği büyük ihtimalle başhekimin ona seslenme şekli ise sıradan bir insanın, memurluktan delirerek kendini kral zannetmesine kadar geçirdiği değişimi özetler niteliktedir.

“Büyük Engizisyoncu bugün gene geldi. Adımlarının sesini duyar duymaz sandalyenin altına girdim. Beni görmeyince çağırmaya başladı. İlkin,
- Poprişçev! diye seslendi.
Ses çıkarmadım. Arkasından,
- Aksenti İvanov!.. 7. derece memur!.. Soylu kişi!..
Benden ses çıkmayınca bu defa,
- İspanya kralı 8. Ferdinand! diye olanca sesiyle haykırdı.
Kafamı uzatacak oldum ama, sonra "Yağma yok, çürük tahtaya basmam ben... Gene başıma soğuk su dökmeye başlarsın... " deyip vaz geçtim.” (s. 31)

PALTO

Kitaptaki ikinci öykü Gogol’un o ünlü “Palto” öyküsüdür. Daha önce okumama rağmen bir daha çok keyifle demek isterdim ama çok üzülerek, ana karaktere acıyarak okudum. Ama anlatımı okuru çekiyor ve bitirmeden de bırakmıyor. Ayrıca çevirmeninin de hakkını vermem gerekir. Güzel bir çeviri olmuş. Bu kitabın arka kapağında bu kitabın Nihal Yalaza Taluy’un son çevirilerinden biri olduğu ifade ediliyor.

Palto’nun başları ne kadar gerçekçi ve hayatın içinden ise de sonu fantastik bir öyküye dönüşüyor. Yine sıradan bir memur var. Biraz da zavallı bir memurdur öykünün ana karakteri. Eski paltosunun yıprandığını fark eder ve yenisini yaptırmaya karar verir ve bu andan itibaren başına iş alır. Çünkü zaten paltoyu yaptırmak için bile uzun süre para biriktirmek için zorluk çeker.

Palto’yu başka bir yazıda ayrıntılı incelediğim için burada çok uzun yer vermeyeceğim. Ayrıntılı yazıya buradan bakabilirsiniz: N. V. Gogol – Palto

BURUN

Gogol’un “Burun” öyküsü sürrealist ve grotesk bir anlatım tarzına sahiptir. Gogol burada bir yandan kendi garip burun şekline gönderme yaparken, diğer yandan Rus toplumunda mevki, unvan, yüksek makam elde etme hırsına değiniyor.

Öykü üç bölümden oluşuyor. İlkinde bir berberin sabah evde karısının yaptığı bir ekmeğinden burun çıkması ile başlıyor. İkinci bölümde ise bu sefer bir memurun sabah uyanması ve burnunun kayıp olduğunu görmesi ile devam eder.

“9. dereceden memur Kovalev o sabah her zamankinden erken uyandı, adeti olduğu üzere dudaklarıyla "b ı r r ..."a benzer bir ses çıkardı. Bunu neden böyle yaptığını kendisi de bilmiyordu. Yatağında gerindi, uşağına masanın üstünden ufak aynayı getirmesini söyledi. Gece yatarken burnunda gördüğü bir sivilceye bakacaktı. Ama büyük bir şaşkınlıkla, burnunun bulunduğu yeri dümdüz gördü ...” (s. 77)

Kovalev, yükselmek ve zengin bir kız bulup evlenmek isteyen bir memurdur. Kısacası gözü hep yükseklerdedir. Zaten Gogol onun 9. Derece memurluğa bile olağandışı bir yükselme ile geldiğini vurguluyor. Şimdi ise burnu olmadan bütün bu yükselme ve evlenme hedeflerine nasıl ulaşacaktır. Bunun için ilk önce polise gidip burnunu aramalarını istemek aklına gelir.

Sokağa çıkar ve yürümeye başlarken kısa süre sonra burnunu görür. Yüksek rütbeli memur kıyafetlerinde geziyor. Kovalev da burnunu kovalamaya başlar. Kilisede yakalar ve aralarında böyle bir konuşma geçer:

“- Yazık ki söylediklerinizden hiçbir şey anlamadım; dedi kesin bir halle bay Burun.
- Belki anlamak istemediğiniz için öyle söylüyorsunuz. Kovalev'in hali görkemliydi:
- Durum gayet açık: Siz özbeöz benim burnumsunuz!
Burun, Binbaşı Kovalev'i süzdü, kaşlarını hafifçe çattı:
- Yanlışınız var beyefendi: Ben kimseye bağlı değilim, kendi kendime yaşıyorum. Zaten aramızda bir ilişki de olamaz: Redingotunuzun düğmelerinden sizin ya senatoya ya da adliyeye bağlı olduğunuz belli. Ben Akademi'denim.” (s. 82)

Kovalev 9. dereceden bir memurdur. Burnu ise daha üst düzey, 6. dereceden bir memurdur. Sanki kendisini olduğundan daha yüksekteymiş biri burnu havalarda dolaşan insanları kastediyor yazar. Ya da burnu hep yükseklerde, yüksek mevkiler peşinde koşan insanlara gönderme yapıyor.

Burun, ilginç ve garip bir hikâyesi olan eserdir. Okurken özellikle kendime şunu sorup durdum: “Gogol neden böyle bir şeyi anlatma isteği duysun ki?” Yukarıda belirttiği anlatmak istediği şeylerden öte başka bir amacı da olmalıydı. Bunu eserin sonunda anlatıcıdan dinliyoruz. Ekmeğin içinden çıkan bir burun, bir memurun kaybolan burnu, kendi başına yüksek rütbeli kişilerin kıyafetinde sokaklarda gezen bir burundan bahsedildiğini özetledikten sonra şöyle deniyor:

“Hayır, hayır, bütün bunları aklım almıyor benim. Ama en garip, en anlaşılmaz şey bence, yazarlarımızın böyle konuları seçmesi... Bunu hiç, ama hiç anlayamıyorum! Her şeyden önce, böyle bir yazı yurdumuz için tamamen yararsızdır. İkincisi de, her bakımdan yararsız ... Öyleyse ne vardı bunda?.. Vallahi bunu ben de bilemiyorum. 
“Gene de şunu bunu varsayacak olursak, dünyada daha ne büyük saçmalıklara, tuhaflıklara rastlayabiliyoruz. Onun için bunları toptan düşünürsek, yukarda kabul etmediğimiz şeyleri de olağan saymamız gerekir. Kim ne derse desin, olur bazen böyle şeyler. Çok seyrek ama, gene de olur ...” (s. 101)

N. V. Gogol
Üç Öykü: Bir Delinin Hatıra Defteri, Palto ve Burun
Üç öykünün özgün adı:
Записки сумасшедшего
Шинель
Нос
Çev: Nihal Yalaza Taluy
8. Basım
Varlık Yayınları
İstanbul
1993
101 sayfa.

Next Post Previous Post
6 Comments
  • Ruhi
    Ruhi 1 Mart 2019 08:21

    Dönüp dönüp Palto'yu kitaplıktan çeker bir kaç sayfa okurum. Bence, Gogol'un "küçük adam" temasında sanatsal zirveye çıktığı uzun öyküsüdür.

    • Cavanşir Gadimov
      Cavanşir Gadimov 3 Mart 2019 11:37

      Tekrar tekrar okunacak klasiklerden...

  • ışınonur
    ışınonur 1 Mart 2019 09:39

    Güzel bir kitaptı, Antalya kitap topluluğu ile üzerinde konuşmuştuk. En çok Palto'dan etkilenmiştim.

    • Cavanşir Gadimov
      Cavanşir Gadimov 3 Mart 2019 11:39

      Teşekkürler, iyi okumalar

  • KİTAPLARA KAÇANLAR
    KİTAPLARA KAÇANLAR 1 Mart 2019 15:56

    Varlık yayınlarından çıkan bu baskı var bende de. Özellikle "Palto" öyküsü çok hoşuma gider.

    • Cavanşir Gadimov
      Cavanşir Gadimov 3 Mart 2019 11:41

      Bence Gogol'ün öykülerinin hepsi güzel... İyi okumalar.

Add Comment
comment url

Benzer yayınlar