Arkadi ve Boris Strugatski - Kıyamete Bir Milyar Yıl
Arkadi ve Boris Strugatski kardeşler, Rus ve Sovyet bilim kurgu yazarları. Hayatları boyunca da çalışmalarını çoğunlukla birlikte yazdılar. Kıyamete Bir Milyar Yıl kısa romanı da Sovyet bilim kurgu edebiyatının en iyi örneklerinden biri olarak kabul ediliyor.
Romanın ana karakteri Dimitri Alekseyeviç Malyanov, Leningrad’da (şimdiki St. Petersburg) yaşayan, bir Sovyet bilim adamı ve uzay üzerine çok önemli bir buluşun eşiğinde. Öyle bir şey ki bilim tarihinin seyrini değiştirecek öneme sahip bir olay. Ancak Malyanov bir türlü çalışmasına odaklanamıyor. Başına hiç beklenmedik ve ilginç olaylar gelmeye başlıyor. Sanki görünmeyen bir güç, çalışmasını engellemek için çalışıyor.
Bir yandan da eski bir arkadaşı olan Vayngarten de sık sık telefonla arayıp garip ve anlamsız sorular soruyor. Ortada kesinlikle yanlış giden ve garip bir şeyler var. Malyanov, çalışmasına odaklanmak için işten izin almış ve evinde çalışmak istiyordu. Ancak birbiri ardında yaşanan bu olaylardan sonra çalışması neredeyse imkansız ve odaklanamıyor.
Sovyet bilim kurgu edebiyatı
Tabii, bu konuda yalnız değil. Önemli buluşların eşiğinde olan başka bilim adamlarının da başına böyle garip olaylar gelmeye başlamış. Bunlardan biri de arkadaşı Vayngarten ve olayı şöyle anlatıyor:
“Lafı dolaştırmadan, doğruca, uzun zamandır dünya dışı bir uygarlığın sükunetle onun, V. A. Vayngarten'in bilimsel çalışmalarını takip ettiğini açıkladı. Vayngarten'in yukarıda anılan son çalışması, bunlarda özel bir endişeye yol açmıştı. Bu kızıl saçlı ise, V. A. Vayngarten'e yukarıda anılan çalışmasından derhal vazgeçmesini ve bununla ilgili bütün malzemelerini yok etmesini önermeye gelmişti.” (s. 68)
“Vayngarten, diye devam etti kızıl saçlı adam, hiçbir şart altında süper bir uygarlığın izleme alanında bulunan tek dünyalı olduğunu düşünmemeliydi. Vayngarten'in tanıdıkları arasında en azından üç kişinin daha çalışmaları mercek altındaydı. Kızıl saçlı adam bunların adlarını saydı: Dimitri Alekseyeviç Malyanov, astronom; Zahar Zaharoviç Gubar, mühendis; Arnold Pavloviç Snegovoy, kimyager-fizikçi. V. A. Vayngarten'e şu andan başlamak üzere üç gün veriyorlardı;” (s. 68)
Yani, bu anlatılanlardan öyle anlaşılıyor ki dünya dışı bir uygarlık, ya da uzaylılar diyebileceğimiz bir grup dünyadaki gelişmeleri çok yakından takip ediyor. Kitapta da atıfta bulunulduğu gibi Wells’in Marslıları da diyebileceğimiz bu dünya dışı uygarlık, insanlığın bu önemli bilimsel gelişmeleri kaydetmemesini istiyor. Bundan dolayı da bu bilim insanlarına baskı yaparak, onları durdurmaya çalışıyorlar. Bu olayın Vayngarten versiyonu.
Başına benzer bir olay gelen, yani çalışmasından dolayı bir dizi engellerle karşılaşan başka bir bilim adamı ise farklı bir şey anlatıyor. Ona göre işin içinde dünya dışı bir uygarlık değil de dünyada eski bir zamandan bu yana var olan mistik bir örgüt var. Şöyle anlatılıyor:
“Söylediğine göre (Gubar'ın yorumlamasıyla), çok eski zamanlardan beri yeryüzünde gizemli ve yarı mistik bir Dokuzlar Birliği vardır. Bunlar korkunç gizemli bilgelerdir, ya inanılmaz uzun yaşarlar ya da genel olarak ölümsüzlerdir ve iki şeyle meşguldürler: birincisi, hiç istisnasız, gezegenimizdeki bütün bilimsel başarıları kopyalar ve öğrenirler; ikincisi ise, bilimsel teknolojik yeniliklerin hiçbirinin insanların kendilerini yok edeceği bir araç olarak kullanılmamasını sağlarlar. Bunlar, yani bu bilgeler, her şeyi bilirler ve pratikte de her şeye kadirlerdir. Onlardan gizlenmek mümkün değildir, onlar için sır diye bir şey yoktur, onlarla mücadele etmenin de anlamı yoktur.” (s. 73-74)
Uzaylılar mı, mistik gizli örgüt mü?
Peki, o zaman hangisi gerçek? Bu bilim adamlarına uzaylılar mı musallat oldu yoksa dünyadaki mistik bir örgüt mü? Sonuç itibariyle alanında uzman, uzmanlıktan öte Nobel alabilecek, dünyanın geleceğini, bilimin seyrini değiştirebilecek derecede başarılı birkaç bilim adamı bir araya gelerek durumlarını gözden geçirmeye başlıyorlar.
Bir de başka bir parlak bilim adamı olan Veçerovski’den yardım isterler. O da olayı inceler ve bu konuda görüşlerini söyler. İlk hipotezlerinden biri gerçekten ne dünya dışı bir uygarlık ne de Dokuzlar Birliği yoksa şeklinde oldu. Şöyle açıklıyor:
“Ve bunun için de ısrarla yüksek bir uygarlık hipotezini öne sürüyorsun. Bu hipoteze karşı kendi küçük itirazlarını unutmaya hazırsın ve şimdiden unuttun bile. Ben ise neden böyle davrandığını anlıyorum. Bilinçaltında bir yerlerde, her yüksek uygarlığın, sonuçta bir uygarlık olduğu ve iki uygarlığın daima anlaşabileceği, bir tür uzlaşma bulabilecekleri, kurtları besleyip kuzuları koruyabilecekleri düşüncesi yatıyor ... En kötü durumda bile karşılaştığımız bir düşmandır; ama azametli güce yenilmek, zaferi hak eden karşıtının önünde asaletle geri adım atmak ve belki (şeytanın oyunu bu da!) makul itaatkarlığın için bir ödül almak pek tatlıdır ... Bana öyle bakma lütfen. Bunun senin bilinçaltında olduğunu söylüyorum. Bunun sadece sende olduğunu mu sanıyorsun? Bu çok insani. Tanrı'yı reddettik, ama destek olmadan, mitlerden bir koltuk değneği olmadan kendi ayaklarımız üzerinde duramıyoruz hala. Ama durmalıyız! Bunu öğrenmeliyiz. Çünkü siz de, sizin gibilerin durumunda sadece dostlardan yoksun değilsiniz. Öylesine yalnızsınız ki, düşmanlarınız bile yok sizin!” (s. 104)
Olayın başka bir açıklaması: Homeostatik Kainat
Asırlar boyunca çevremizi, doğayı, yaşadığımız kainatı araştırıp durduk. Bunu yaparken de dünyayı, kainatı ve doğayı bilinçsiz bir varlık olarak kabul ediyoruz. Bazı bilim kurgu edebiyatı örnekleri ise doğaya bir tür kendine has bilinç yükleyerek tasvir etme yolunu seçiyor. Yani biz doğayı incelerken, doğa da insanları inceliyorsa?
Benzer bir şeyi Polonyalı yazar Stanislaw Lem’in “Solaris” romanında görmüştüm. İki güneşli bilinç sahibi bir gezegen, araştırılmasına kendince bir çeşit tepki vermişti.
Ayrıntılar için: Stanislaw Lem - Solaris
Bu kitapta da Veçerovski, bilim adamlarının başına gelenler ile ilgili “Homeostatik Kainat” kavramını geliştiriyor. Yani kainat, insanların yapacağı buluşları engellemek için harekete geçmiş. Çünkü bu buluşlar, hemen olmasa da bir süre sonra bir kıyamet yaşanmasına götürecek olaylar zincirinin bir başlangıcı. Bu bir süre ise yaklaşık bir milyar yıl. Yani kainat erkenden harekete geçerek kendini koruma amaçlı bu çalışmaları durdurma girişiminde bulunuyor. Kitap da ismini buradan alıyor.
Peki, bu bilim adamları gördükleri baskılar ve başlarına gelenlerden sonra çalışmalarından vazgeçip, buluşlarını terk mi etti. Aslında bazıları bunu yapmaya karar verdi. Çalışmalarını alarak Veçerovski’ye teslim ettiler ve artık huzura kavuştular diyebiliriz. Veçerovski ise sonuna kadar mücadele etmeye ve hatta ona verilen çalışmaları bile devam ettirmeye niyetli. Peki, ya romanın ana karakteri Malyanov?
Malyanov da çalışmasını toplayarak Veçerovski’ye gidiyor ve ona teslim ediyor. Yani bir anlamda teslim oluyor. Ancak hal ve hareketlerinden emin olmadığı anlaşılıyor. Yazarlar öyle bir son yazmışlar ki Malyanov’un son olarak ne karar verdiğini pek bilemiyoruz. Bir yandan çalışmasını bırakıyor, diğer yandan ise sonra eline alarak ona sımsıkı sarılıyor.
Kitabın sonuna, roman bittikten sonra kısa bir bölüm eklenmiş. Romanın Sovyetler Birliği’nde yayımlanmadan önce karşılaştığı sansür engeli ile ilgili. Sonuçta söz konusu Sovyetler olunca, bilime, edebiyata engel çok olağan ve beklenen bir şey. Zaten yazarlar da benzer gerçek olaydan esinlenerek (Sovyetlerde bir yazarın soruşturulması), bu romanı yazdıklarını söylüyorlar.
Arkadi ve Boris Strugatski
Kıyamete Bir Milyar Yıl
Özgün adı: За миллиард лет до конца света
Çev: Hazal Yalın
İthaki Yayınları
İstanbul
2015
150 sayfa.
Değişik bir kitap ama biraz karışık gibi sanki. Bir de bilimkurgu bilemedim. Teşekkürler:)
İşin içinde Rus yazar varsa karışık olmaması imkansız.
Kitabın sonunda sanırım Malyanov'un merakıyla, doğru olanı yapma arasında ikilemi anlatılarak bitirilmiş. Bilim ve merak virüs gibi insanı bir zaptetti mi yolunuzdan vazgeçemiyorsunuz. Bunun konu ne olursa olsun, bilim adamları için geçerli olduğunu düşünüyorum. İnsanların kendi sonlarını hazırlayabilecekleri teknolojilerde çok ileri gitmemeleri gerekli ancak bir noktaya geldikten sonra meraklarını yenip konuyu bırakabileceklerini zannetmiyorum maalesef.
Merak da iyi bir şey ve yeni buluşlar da. İnsanlığın sorunu ise bulduğunu kötüye kullanmaya hep can atması. Bu arada sonu Malyanov ile ilgili dediğiniz gibi.
Kapsamlı bir tanıtım, teşekkürler.
Teşekkürler, iyi okumalar...