Philip Reeve - Yürüyen Kentler (Yürüyen Kentler Serisi - 1. Kitap)


Philip Reeve’in “Yürüyen Kentler” kitabı bir bilim kurgu romanıdır. Kitap aynı zamanda Yürüyen Kentler Serisi’nin birinci kitabıdır. Seri toplamda dört kitaptan oluşuyor. Uzak bir gelecekte, insanlığın yaşağıdünyayı mahvetmesi, yaşanamaz hale getirmesi sonucu oluşan kıyamet sonrası (post apocalyptic) bir dünyayı anlatıyor. İnsanlar kendi başlarına açtıkları bu belalar ve büyük yıkım getiren savaştan sonra paletler üzerinde hareket eden dev şehirler yapmak zorunda kalmışlar. Serinin ilk kitabının, Mortal Engines (Ölümcül Makineler - 2018) isimli film uyarlaması da yapıldı.

Türkçe’ye “Yürüyen Kentler” olarak çevrilen birinci kitabın özgün adı “Mortal Engines”dir. Bu isim aynı zamanda serinin adıdır. Serinin diğer adı Predator Cities Quartet (Yırtıcı Şehirler Dörtlüsü) ve yazarın kabul etmediği Hungry City Chronicles (Aç Şehirler Günlükleri) şeklindedir.

Yazar aslında bize bildiğimiz ve günümüzde olan bir şeyi anlatıyor ve bunun uzak gelecekteki olası sonuçları konusunda bir anlamda insanlığı uyarıyor. Dünya var olalı, insanlık birbirini öldürmek için en ölümcül silahları geliştirdi ve çevresini tüketerek yok etmeye devam etti. Buna ormanların yok olması, hayvanların tükenmesi, çevre kirliliği ve kitle imha silahlarını örnek verebiliriz.

İşte kitapta anlatılan böyle bir gidişatın ve en güçlü silahların kullanıldığı “60 Dakika Savaşı” sonucunda dünya yaşanamaz hale geldi. Depremler, yanardağlar sonucunda hareket eden şehirlere ihtiyaç doğdu. Bundan dolayı dev motorları olan, paletler üzerinde yürüyen dev şehirler yapıldı. Daha doğrusu mevcut bazı şehirleri böyle yürüyen şehirlere dönüştürdüler. Bunlardan biri de Londra.  Romanın ana karakterlerinden biri Hester, bu olayları şöyle anlatıyor:

“Annem Mobil Kentler’in aptalca olduğunu söylerdi. Mobil Kentler’e binlerce yıl önce, depremler olurken, yanardağlar patlarken ve buzullar güneye inerken ihtiyaç vardı, derdi. Şimdiyse, yaptıkları tek şey ortalıkta dolaşıp birbirlerini yemek; bunun nedeni de insanların onları durduramayacak kadar aptal olması,” diye anlatıyordu.”

Mobil kentler aslında başka bir şeyi daha doğurmuş. Madem kentler hareket ediyor, ihtiyaç duyduğu malzemeleri nereden alıyor? Metal, tahta ve sair. Bazı gıdaları yetiştiriyor ve bazı maddeleri de geri dönüşümle kullanıyor ama yine de daha fazlasına ihtiyaç var. Bundan dolayı Kentsel Darvincilik denilen şeyi uydurmuşlar. Büyük kentler, küçük kentleri ve kasabalar yutuyor, ayrıştırıyor, yararlı malzemelerini kullanıyor ve insanlarını da köleleştiriyor. Bu düzen ana karakterlerden Tom’un yaşadığı Londra şehri sakinleri için gayet doğal ve normaldir. Çünkü Londra, yıllardır böyle ayakta durabilmiş.

“Kentlerin kasabaları yemesi, kasabaların daha küçük kasabaları yemesi, hatta daha küçük kasabaların sabit yerleşim alanlarını yutuvermesi doğaldı. Buna Kentsel Darvincilik deniyordu. Büyük mühendis Nikolas Quirke, bin yıl önce Londra’yı ilk Mobil Kent’e dönüştürdüğünden bu yana dünyanın düzeni böyleydi.”

Olaylar ne kadar uzak bir gelecekte geçiyor? Çok uzak bir gelecek. Binlerce yıl önce yaşanan olaylardan bahsediliyor. Ancak kesin bir tarih verilmese de bazı ipuçları var. Mesela, Londra şehri müzesine “43. Yüzyıl camları” diye bir bölüm olduğuna göre bu 43. yüzyıl camları da artık birer müzelik antika sayıldığına göre çok uzak bir gelecekten bahsediyoruz.

YENİ BİR YIKIMA DOĞRU

Bu kıyamet sonrası dünyada bir yandan yürüyen kentler varken, mobil şehirciliğe karşı olan bölgeler de var. Avrupa ve Asya’nın batı kısımlarında mobil kentler varken, Çin ve Hindistan’ı da içine alan bir bölgede yerleşik bir yaşam var. Bir dizi sıra dağlarla çevrili ve mobil kentlerin yağmasından kendini koruyabilen bir bölgedir burası. Mobil kentler binlerce yıldır birbirini yiyip tüketirken, artık ortada yenebilecek av (mobil kent, kasaba, köy) kalmamıştır. Bu da mobil şehirlerin sonu anlamına gelir. Londra şehri de yeni av alanı olarak bu sabit yerleşimlerin olduğu bölgeyi seçer. Çok korunaklı kalelerini aşmak için ise buldukları bir silahı kullanacaklar.

“Londra, Altmış Dakika Savaşı’ndan kalma bir şey bulup çıkarmış,” diye açıkladı serbest çalışan bir arkeolog. “Eski Amerikan İmparatorluğu sonlara doğru iyice çıldırmıştı; korkunç silahlarla ilgili hikâyeler duydum -gücünü gerçek evrenin dışında bir yerden toplayan kuantum enerji ışınları...”

Bir tarafta Londra gibi mobil şehirler, kendilerini mobil oldukları için modern görür ve mobillik karşıtlarını terörist ve barbar ilan eder, diğer yanda ise sabit yerleşim ve düzeni olan bir bölge var. Bunlar da mobilleri barbar diye adlandırırlar. Çünkü onlar da birbirlerini yiyip tükettikleri için barbardırlar. Ana karakterlerden Tom, Londra’nın diğer şehirleri yemesi ve yok etmesini şöyle savunur:

“Londra barbar bir kent değildir!” diye haykırdı Tom. “Barbar olan sizlersiniz! İhtiyacı varsa, Londra Batmunkh Gompa’yı niye yemesin ki? Madem bu düşünceden hoşlanmıyorsunuz, o zaman siz de uygar toplumlar gibi, kentlerinize tekerlek taksaydınız!”

Her iki taraf da birbirini barbar olarak görüyor. Tom örneğinde olduğu gibi mobil kentliler, hala karada sabit yerlerde yaşayanlara geri kalmış ve barbar gözüyle bakıyor. Çünkü şehirlere tekerler takmak modernliktir ona göre. Bu modernlik aynı zamanda bir mobil kentin başka bir mobil kenti de yemesini gerektiriyor ve çok doğal olarak karşılıyor. Çünkü mobil kent ancak ihtiyacı olan şeyi başka kenti yiyerek elde edebilir. Diğer yandan ise mobillik karşıtları ve sabit şehirde yaşayanlar da mobil kentlerde yaşayanları barbar olarak adlandırıyor. Çünkü mobil kentler sürekli birbirini yiyen, yok eden yapılardır.

Mobil kentler ise birbirini yok ederek artık sona yaklaşmıştır. Kendi deyimlerince ortada artık av yoktur. Peki, bu birbirini tüketerek süren bir dünya ne zamana kadar dayanır? Pek uzun süre dayanamaz. Bunu görenler var. Ancak Londra’nın çılgın belediye başkanı Crome, bu görüşte değil. Onun çılgınlığı ve birilerini tüketerek, yok ederek yaşamını devam ettirme hayallerinin sınırı hiç yoktur ve şöyle der:

“Valentine’ın yanından geçmek için davranır, ama Tarihçi yine önüne geçer. “Bir düşünün, Belediye Başkanı. Yeni bir Av Alanı bize ne kadar süre dayanır? Bin yıl mı? İki bin yıl mı? Gün gelecek, hiçbir yerde bir parça olsun av kalmayacak ve Londra da hareketten vazgeçmek zorunda kalacak. Belki de bunu kabullenmeliyiz; daha fazla masum ölmeden önce durmalıyız; MEDUSA’dan öğrendiklerinizi alıp, barışçıl amaçlarla kullanın...”
Crome gülümser. “Benim bu denli ileriyi göremeyen biri olduğumu mu düşünüyorsun gerçekten?” diye sorar. “Mühendisler Loncası sandığından çok daha ilerisi için planlar yapıyor. Londra hareket etmeye asla son vermeyecek. Hareket yaşamdır. Son gezgin kenti yiyip, son sabit yerleşmeyi de silip süpürdükten sonra, kazmaya başlayacağız. Yeryüzü çekirdeğinin ısısıyla çalışan dev makineler inşa edecek ve gezegenimizi yörüngesinden çıkartacağız. Mars’ı, Venüs’ü, asteroitleri tüketeceğiz. Güneş’i de yiyip bitirecek, sonra da uzay boşluğunda yol alacağız. Kentimiz bundan bir milyon yıl sonra, yiyebileceği kasabaları değil, yepyeni dünyaları avlamak üzere yolculuk ediyor olacak!”

Öte yandan yaşamını mobil bir kentte, Londra’da geçiren Tom, ilk defa sabit bir şehre gelince şöyle düşünür:

“Hemen aşağısında Batmunkh Gompa’nın çatı ve terasları beyaz dağ sırtlarındaki gölgelere doğru uzanıyordu. Burada yaşamanın, her gün uyandığında aynı manzarayla karşılaşmanın nasıl bir şey olduğunu düşlediğini fark etti. Kalkan Duvar halkı, hareket etmeyi, manzaranın değişmesini arzulamıyor muydu? Bir kentin motorlarının onları sallayarak uyutacak gümbürtülü titreşimleri olmadan nasıl rüya görüyorlardı? Burayı seviyorlar mıydı? Birdenbire, bu cıvıl cıvıl telaş içindeki, rengârenk eski kentin çok geçmeden Londra’nın altında enkaza dönüşebileceği düşüncesiyle kahroldu.”

KIYAMET SONRASI (POST APOCALYPTİC) BİR DÜNYA

Kitapta kıyamet sonrası (post-apocalyptic) bir dünya anlatılıyor. Aynı zamanda kitabın işlediği konulardan biri de insanlığın kendi sonunu, kendi kıyametini kendisi yapmasıdır. Yaşama elverişli dünyayı hızla sömürerek, her şeyi tükeninceye kadar kullanarak ve en önemlisi de insanların birbirini öldürmek için geliştirdikleri kitlesel imha silahları dünyayı uçurumun kıyısına sürüklüyor. Bu kitapta ise insanlık böyle bir uçurumdan düştükten sonra oluşan bir dünya anlatılıyor. Aslında insanlık kendi eliyle dünyasını yok etmiş, mahvetmiş ve yaşanamaz hale getirmiştir.

Kitapta anlatılan dünyaya yıkım getiren olaylar ve Altmış Dakika Savaşı’ndan sonra dünya biraz daha toparlanma dönemine girse de yeniden eski silah ve teknolojilerin ortaya çıkarılması, sadece kendini ve birkaç yıllık geleceğini düşünen politikacıların bu silahları kullanmak istemesi ile bir daha büyük yıkımın eşiğine gelmiştir.

Buna örnek olarak kitaptaki tarihçilerden birinin nesli tükenen mavi balina ile ilgili ve günümüze gönderme yapan sözleri de bunu anlatmak istiyor:

“Mavi balina. Yirmi birinci yüzyılın ilk yarısında soyu tükeninceye kadar avlanmış. Belki de yirminci yüzyılda -Kayıtlar net değil. Eğer Bayan Shaw o fosilleşmiş kemikleri keşfetmeseydi neye benzediği konusunda en ufak bir fikrimiz olmazdı...”

FİLM UYARLAMASI: MORTAL ENGINES (ÖLÜMCÜL MAKİNELER - 2018)

Öte yandan serinin ilk kitabının Mortal Engines (Ölümcül Makineler - 2018) isimli film uyarlaması da artık yapıldı. Filmin fragmanında “Yüzüklerin Efendisi” ve “Hobbit” filmi yapımcılarından diye yazarak, çok iyi bir film olduğu ifade edilmeye çalışılsa da vizyona girdikten sonra pek beğenilmediği görülüyor.

Hem eleştirmenler hem de izleyicilerden düşük not aldı film. Ayrıca gişe rakamları da çok düşük. Hatta film için harcanan miktar bile çıkmayabilir. Durum böyle olunca serinin diğer kitaplarının film yapılma olasılığı pek yok. Bundan dolayı eğer filmi ya da kitabı beğendiyseniz, devam filmini beklemeden serinin diğer kitaplarını okuyun. Çünkü devam filmi hiç gelmeyebilir.


Philip Reeve
Yürüyen Kentler
(Yürüyen Kentler Serisi - 1. Kitap)
Özgün Adı: Mortal Engines
(Predator Cities Quartet - Book 1)
Çev: Müren Beykan, Fulya Yavuz
ON8 Yayınları
e-Kitap
İstanbul
2018
352 saysfa.

Next Post Previous Post
2 Comments
  • Unknown
    Unknown 4 Mart 2021 14:19

    kitabın içimi bu

    • Cavanşir Gadimov
      Cavanşir Gadimov 10 Nisan 2021 12:47

      Kitap yorumu/incelemesi

Add Comment
comment url

Benzer yayınlar