A. S. Puşkin - Dubrovski

Rus şair ve yazar Aleksandr Sergeyeviç Puşkin’in Dubrovski romanı çok bilindik bir konuyu işliyor. Zengin olduğu için canı istediğini yaptırabilen bir derebeyinin, gücünü ve nüfuzunu kullanarak başka birisinin malına mülküne çökmesini. Bu da yanına kâr kalıyor. Tabii bununla birlikte içinde aşk, kahramanlık da var.

Kötü, kibirli ve zengin olmanın avantajlarını kullanan emekli bir general Kirila Petroviç Troyekurov. Bu gücünü kullanarak çoğu zaman arkadaşlarına bile kötü şakalar yapmaktan kaçınmaz. Doğal olarak da çevresinde ondan bir beklenti içinde olan, her dediğini yapan bir kalabalık da var. Eserdeki ifadesiyle “Kirila Petroviç bu yaltaklanma gösterilerini, kendisine verilmesi zaruri bir haraç, sayardı.” (s. 3)

Eserdeki bir diğer önemli karakter Andrey Gavriloviç Dubrovski (Troyekurov’un arkadaşı ve daha sonra da köyünü hukuksuzca elinde aldığı kişi) ve oğul Dubrovski. Baba Dubrovski Troyekurov’un çevresindeki yalakalardan farklı bir mizaca sahip. Hatta Troyekurov bile sözünü esirgemeden söyler. İkisi arasındaki sorunlar da işte bu sebepten çıkar. Baba Dubrovski’nin sözlerine kızan Troyekurov da sahte delillerle elindeki köyü alır.

Kitapta bu hukuksuzluğu Puşkin şu cümlelerle anlattıktan sonra ayrıntılı ve sanki bir resmi makamdan çıkmışçasına yer veriyor: “Su götürmez bir hakka dayanarak sahibolduğumuz bir mülkten, Rusya'da nasıl yoksun kılınabileceğimizi gösteren yollardan birini öğrenmekten herkesin hoşlanacağını düşündüğümüz için bu kararı olduğu gibi yazıyoruz.” (s. 15)

Tabii romanın bahsettiği konu sadece 19. yüzyıl Rusya’sına mahsus bir şey değil. Her devirde, dünyanın her köşesinde benzer durumlar yaşanmıştır ve günümüzde de yaşanmaktadır. Bazen Troyekurov gibi insanlar bazen de ona benzer tüzel şirketler tarafından.

“— Anlaşılan bu Kirila Petroviç oralarda istediğini yapıyor?
— Pek tabii, efendimiz... Yargıca metelik bile verdiği yok... Emniyet âmiri avucunun içinde... Derebeyleri saygılarını sunmak için ayağına kadar geliyorlar... Sizin anlıyacağınız, varsa pulun, herkes kulun!” (s. 27)

Troyekurov’un her istediğini yapabilmesinin bir başka sebebi de resmi makamların yozlaşmasıdır. Yargıçlar, emniyet ve diğerleri. Ancak hukuk çiğnenerek Troyekurov’a devredilen köyü almak için gelen bu yozlaşmış yargıç, emniyet amiri ve diğer memurların sonu da acı biter. El koymak için geldikleri evde yanarak ölürler.

Ev yanakken ise böyle bir olay yaşanır:

“Demirci Arhip öfke ile onlara çıkıştı:
—   Ne gülüyorsunuz şeytan yavrulan? Hiç Allahtan korkmuyor musunuz? Allahın bir yaratığı yanıyor da siz seviniyorsunuz, ha!
Arhip yanmakta olan dama merdiveni dayadı ve kediyi kurtarmaya koştu.” (s. 48)

Az önce memurları baltayla öldürmek isteyen, efendisinin kapıyı açık tut demesine rağmen, kapatarak içindeki memurların yangında diri diri yanmalarına sebep olan demirciden, bir kedi konusunda ise tam tersi bir davranış görüyoruz. Yanan memurlar arasında bütün bu hukuksuzlukları kurgulayan ve yapan yargıç da var. Yozlaşmış yargıcın sonu de böyle oldu diyebiliriz. Ayrıca bu olay oğul Dubrovski’nin de eşkıyalığının başlangıcı oldu.

Oğul Dubrovski haksızlığa uğramış, bunun sonucu babasını kaybeden biri. Bunun sonucu zenginlerin yolunu kesere soyguna başlar. Ancak soygunlarda bile adaletli olur. Akıllı, eğitimli olmakla birlikte yakışıklıdır da. Ayrıca düşmanının kızına aşık olmasında dolayı ona artık kötülük yapmaktan vazgeçer. Roman bu yönüyle romantizm kokuyor.

Eserde Puşkin emniyetin yozlaşmışlığını ise şöyle anlatıyor: “Dubrovski’nin haydutluğu emniyet âmirlerinin işine gelir. Takip masrafı, araba parası, soruşturma falan filân derken haydi paralar cebe. Böyle bir velinimeti ortadan nasıl kaldırırsın? Doğru değil mi?” (s. 62)

Son olarak romanda bir de aşk ve iki aşık var:

“Yalnız bir noktada tereddüdü vardı: öğretmenin bu aşk ilânını nasıl karşılamak idi? Aristokratça bir öfke ile mi? Dostça bir öğütle mi? Alaycı bir şaka ile mi? Yoksa sessizce bir kabul ile mi karşılamak idi?” (s. 84)

Roman 1832-33 yılları arasında yazılırken, 1841 yılında basılmıştı.

Aleksandr Sergeyeviç Puşkin
Dubrovski
Çev: Hasan Ali Ediz
Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları
İstanbul
1990
122 sayfa.

Next Post Previous Post
3 Comments
  • EMİNE ÖZTÜRK
    EMİNE ÖZTÜRK 28 Mayıs 2016 22:02

    okumadığım klasiklerden...

  • EMİNE ÖZTÜRK
    EMİNE ÖZTÜRK 28 Mayıs 2016 22:02

    okumadığım klasiklerden.. konusunu beğendim. işleniş şeklini de merak ettim doğrusu.

    • Cavanşir Gadimov
      Cavanşir Gadimov 29 Mayıs 2016 15:20

      okumaya değer

Add Comment
comment url

Benzer yayınlar