James S.A. Corey - Leviathan Uyanıyor (Enginlik Serisi - 1. Kitap)

Leviathan Uyanıyor, güzel bir bilim kurgu ve uzay romanıdır. Kitap, Enginlik (Expanse) serisinin ilk kitabıdır. Serinin şimdiye kadar yedi romanı yayımlandı ve iki kitap daha yayımlanacaktır. Roman insanlığın güneş sisteminde farklı gezegenler, aylar ve asteroitlere yerleştiği bir geleceği anlatıyor. Bir yandan uzayda gezegenler arası uçuşlar, çatışmalar ve savaşlar yaşanırken, diğer yandan da insanlık Güneş sistemi dışından gelen bir tehlikeye karşı yaşam savaşı vermek zorunda kalacaktır.

Kitapta yazar ismi olarak “James S.A. Corey” adını görürsünüz. Ancak bu isim yazarlar Daniel Abraham ve Ty Franck’in seçtiği ortak bir kalem adıdır. En başta söylemek gerekir ki kitaptan önce bu seriden uyarlanan ve hala devam eden Expanse dizisinin şimdiye kadar olan bölümlerini izledim. Dizi çok ilgimi çekerken ve devamını merak ettiğimden bu seriye başladım. Dizi her ne kadar özellikle ilk kitaba neredeyse bağlı kalarak yapılsa da kitap da ayrı bir zevk veriyor.

Leviathan Uyanıyor, beklentilerimin çok üstünde anlatıma sahip. Sadece gezegenler arası yolculuklar, savaşları değil aynı zamanda Güneş sistemindeki sosyo-ekonomik durumu da çok ilgi çekici bir şekilde kurgulamış yazarlar. Bir de bunlara ek olarak karakterlerin iç dünyalarını da ayrıntılı bir şekilde yansıtmaları güzel bir roman ortaya çıkarmış.

ENGİNLİK SERİSİ VE GÜNEŞ SİSTEMİ

Kitabın ne anlattığına geçmeden önce yazarların nasıl bir dünya, daha doğrusu nasıl bir Güneş sistemi kurguladıklarını anlatmak gerekiyor. Günümüzde insanlar Güneş sisteminde sadece Dünya’da yaşıyor. Diğer gezegenlere gidip yerleşecek kadar teknolojiye sahip değiliz. Buradan en yakın gezegene bile gitmek yıllar sürecek bir yolculuk gerektiriyor. Enginlik serisinde ise gezegenler arasındaki mesafeleri daha hızlı kat edecek uzay araçları keşfedilmiştir.

“Bir gün Solomon Epstein o küçük, modifiye edilmiş füzyon iticisini inşa etmiş, onu üç kişilik yatının arkasına takmış ve çalıştırmıştı. Işık hızının marjinal bir yüzdesiyle yol alarak koca boşluğa doğru ilerleyen gemisini iyi bir teleskopla hâlâ görebilirdiniz. Buna insanlık tarihinin en iyi ve uzun cenaze töreni de denilebilirdi. Neyse ki Solomon iticinin planlarını ev bilgisayarında bırakmıştı. Epstein İticisi insanlığa yıldızları vermemiş, fakat gezegenleri takdim etmişti.”

Tabii böyle hızlı bir uçuş için gerekli teknoloji keşfedildikten sonra artık insanlar temelde ekonomik kaygılar, diğer gezegenlerdeki mineraller ve diğer değerli madenleri almak için farklı gezegenlere yerleşmeye başlarlar. En başta dünya 30 milyar nüfusu ile çok kalabalıklaşmıştır. Mars’da da yerleşim vardır ve ayrı bir devlet olmuştur artık. Bir de Jüpiter ve Satürn’ün ayları da var.

Artık Satürn’ün aylarında neredeyse yirmi milyon insan yaşıyordu. Onlardan yaklaşık bir milyonunun atalarını oraya Canterbury taşımıştı. Jüpiter’in aylarındaki insan sayısı kırk beş milyondu. Beş bin kişi barındıran Uranüs’ün bir ayı insan medeniyetinin en uzak mevkiiydi—en azından Mormonlar nesil gemilerini tamamlayıp yıldızlara yollanana ve üreme sınırlamalarından kurtulana dek.”

Sonra bir de Kuşak ve Ceres var. Kitapta her şey Kuşak’ta ve Ceres’te başlar. Kuşak ifadesini ilk duyduğumda Güneş sisteminin dış halkası olan Kuiper kuşağından bahsedildiğini zannettim. Ancak bahsedilen Kuşak, Mars’tan sonra yer alan ve içinde cüce gezegen Ceres’in de olduğu Asteroit Kuşağı’dır. Kitapta bahsedilen Dünya, Mars, Kuşak, Ceres, Jüpiter ve Satürn’ün yerlerini daha iyi anlamak için bu resme göz atabilirsiniz.


Kısacası insanlık, sistemin her yerine yayılmaya başlamıştır. Dünya’da yönetimde Birleşmiş Milletler (BM) var. Mars, Mars Kongresel Cumhuriyeti (MCK) tarafından yönetiliyor. Bu ikisi ise Ceres’i Jüpiter ve Satürn’e açılan bir liman olarak kullanıyor ortak yönetiyorlar. Ancak Mars ve Dünya’nın yönetiminden memnun olmayan bir Kuşaklı nesil ortaya çıkınca, Dış Gezegenler İttifakı (DGİ) adlı bir yapılanmaya dönüşmüştür. Dünya ve Mars’a göre onlar birer teröristtir. Kuşak’ın merkezi ise Ceres’tir.

“Kuşak’ın ve dış gezegenlerin liman kenti olan Ceres iki yüz elli kilometrelik bir çapa ve kat kat yığılı on binlerce kilometre uzunluğundaki tünellere sahipti, Onu 0.3 g’de döndürebilmek Tyhco İmalat Sanayi’ndeki en parlak zekâların yarım neslini almıştı ve halen bu konuda böbürlenmeye pek meraklıydılar. Artık Ceres’in altı milyondan fazla daimi sakini vardı ve neredeyse her gün limana yanaşan bin civarı gemi bu nüfusu yedi milyona kadar çıkarıyordu. 
“Kuşak’tan platin, demir ve titanyum. Satürn’den su, Ganymede ve Europa’daki ayna beslemeli büyük seralardan sebze ve sığır eti, Dünya’dan ve Mars’tan organik ürünler. Io’dan enerji hücreleri, Rhea ve Iapetus’taki rafinerilerden Helyum 3, Ceres’ten insanlık tarihinde eşi görülmemiş bir servet ve güç nehri akardı.”

ANA KARAKTERLER: HOLDEN VE MILLER

Kitapta iki ana grup ve karakter var. Birincisi James Holden ve arkadaşları Naomi Nagata, Alex Kamal ve Amos Burton. Bunlar diğer gezegenlerden Ceres’e buz taşıyan bir nakliye gemisinde çalışıyorlar. İkincisi ise Ceres’te doğmuş ve burada detektif olarak çalışan Miller’dir.

Holden ve ekibi, çalıştıkları geminin uzayda patlatılması sonucu kendilerini bir dizi maceranın içinde bulurlar. Holden, Dünya’da doğmuş, Birleşmiş Milletler Donanması’nda hizmet etmiş ve daha sonra ayrılmış eski bir askerdir. Naomi ise bir Kuşaklı ve çok iyi bir mühendistir. Alex Marslı bir pilot, Amos ise Dünyalı bir teknisyendir. Olaylar öyle gelişiyor ki farklı gezegenlerden olan bu grup, kendilerini büyük bir maceranın içinde bulurlar. Ellerine Mars yapımı son teknolojiyle donatılmış bir savaş gemisi geçer. Holden de onların kaptanı olur.

Miller ise bir polisdir. Eskiden iyi bir polisti. Ancak eşinden ayrılması, kendisini içkiye vermesi sonucu artık işinde de iyi değildir. Ama hala kendisini öyle zannediyor. Çünkü artık elinde işinden başka bir şey kalmamıştır. Buna rağmen artık çözdüğü olay sayısı eskisi kadar iyi değildir. Çalıştığı yerde de olan bir “kaybeden” gözüyle bakılmasına rağmen bundan haberdar değildir. Zaten bundan dolayı Julie isimli bir kızı bulma görevi ona verilir. Kısacası bu işi çözemeyeceği düşünüldüğü için.

PHOEBE PROTOMOLEKÜLÜ

Miller’in Julie’yi bulmak için yaptığı araştırma ve Holden ile ekibinin de gemileri Canterbury’yi kimin vurduğunu bulma uğraşları bu iki grubu bir araya getirir. Bu iki grubun yolları kesişirken aynı zamanda farklı bir şeyi de öğrenirler; “Phoebe protomolekülü” diye bir maddenin varlığını.

Phoebe, Satürn’ün bir ayıdır ve burada bir madde bulunur. “Phoebe protomolekülü” maddenin milyar yıllar önce Güneş sistemi dışından Dünya hedef alınarak gönderildiğini öğreniyoruz. Bu gök cismini şöyle açıklıyor bilim adamları: “Şu an gördüğünüz şeyin doğal yollardan oluşmuş bir gök cismi değil de bir silah olduğunu şüpheye yer bırakmayacak biçimde belirledik. Daha detaylı ifade etmek gerekirse yükünü gezegenler arası uzayda taşıyacak ve 23 milyar yıl önce yaşam henüz ilk safhalarındayken onu güvenle Dünya’ya ulaştıracak bir silah. Ve silahın yükü, beyler, işte bu.”

Phoebe yoldayken, yani uzaklarda bir yerde birileri tarafından kasıtlı olarak içine protomolekül konularak Dünya’ya gönderilirken, Satürn’ün yörüngesine kapılarak orada kalmıştı. Peki, oraya takılmayıp Dünya’ya ulaşsaydı ne olacaktır?

“Yörüngesel mekaniklerdeki bir tesadüf Phoebe’yi yakalamasaydı bizim bildiğimiz türde bir yaşam şu anda var olmayacak, onun yerinde başka bir şey bulunacaktı. Dünya’daki ilk hücresel yaşam gasp edilecek ve protomolekülün yapısı dahilindeki sınırlar çerçevesinde yeniden programlanacaktı.”

Bu maddenin hem esrarını çözmek hem de onu kullanmak için Dünya ve Mars donanmaları karşı karıya geliyor, DGİ de işin içine karışında uzayda bir dizi çatışma yaşanıyor. Büyük savaş çıkma ihtimali de çok yüksek.

“Mars çıkabilecek bir savaşı Kuşak’ın kazanamayacağını, Kuşak da kaybedecek hiçbir şeyinin olmadığını biliyordu. İnsanlık o güne dek hiç görülmemiş ölçekteki bir katliama davetiye çıkarıyordu.”

DİKKATİMİ ÇEKEN ALINTILAR

Son olarak James S.A. Corey’in (yazarlar Daniel Abraham ve Ty Franck) Enginlik Serisi’nin birinci kitabı Leviathan Uyanıyor’dan dikkatimi çeken alıntılara yer vermek istiyorum.

“Muss ne mutlu ne de üzgün görünüyordu; ortağının acısından zevk almadığı gibi ona üzülmüyordu da. Tüm bunlar onun için sadece işti. Ölüler, yaralılar, dertliler... Umurunda değildi. Günü geçirmesini sağlayan şey umursamamaktı.”

“Miller gelecek Haziran’da ellisine basacaktı. Artık çok geçti. Yeniden başlamak için çok geç. Yanlış yolda koştururken kaç senesini boşa harcadığını fark etmek için çok geç.”

"Hayalindeki Julie esefle gülümsedi. Hayat bir risktir, dedi kız."

“Savaştan asla bir anlam çıkarılamaz. Tabiatımızdaki bir deliliktir. Bazen yineler, bazen de yatışır.”

“Diogo ile diğer DGİ milisleri yüksek öneme haiz bir araştırma İstasyonunu basmışlar, gücün ve kötülüğün tarihindeki en kudretli ve kötücül şirketlerden biriyle yüzleşmişlerdi. Şimdi de ölenlerin — ölülerin— çığlıklarını kullanarak müzik yapıyor, kirası düşük kulüplerde onunla dans ediyorlardı. Kim bilir nasıldır, diye aklında geçirdi Miller, genç ve ruhsuz olmak.”

“Miller her şeye baştan başlamak için fazla tecrübeliydi. Çok fazla şey biliyordu; o yüzden geri dönüp yeni başlangıçlar yapmak gibi bir seçeneği yoktu.”

James S.A. Corey
Leviathan Uyanıyor
Enginlik Serisi - 1. Kitap
Özgün adı: Leviathan Wakes
Expanse Series - First Book
Çev: Cihan Karamancı
İthaki Yayınları
İstanbul
2013
512 sayfa.

Next Post Previous Post
2 Comments
  • Gül Akça
    Gül Akça 4 Temmuz 2018 21:20

    Son zamanlarda okuduğum en güzel bilimkurgu serisi bu. Kitaplar diziden çok çok iyi. İkinci grup üçlemeyi bekliyorum umarım yayınevi kısa sürede yayımlar. Elinize sağlık.

    • Cavanşir Gadimov
      Cavanşir Gadimov 5 Temmuz 2018 12:14

      Umarım yayınevi kısa sürede devamını çıkarır. Teşekkürler

Add Comment
comment url

Benzer yayınlar