Kitap yorumu ve özeti: Lev Tolstoy – Savaş ve Barış (Cilt 3 ve 4)

Kitap yorumu ve özeti: Lev Tolstoy – Savaş ve Barış (Cilt 3 ve 4)

Ünlü Rus yazar Lev Tolstoy’un Savaş ve Barış romanı okudukça daha çok seveceğiniz, yazarına daha çok hayran olacağınız kitaplardan biri. Önceki yazımızda 1. ve 2. ciltler üzerinde durmuş, konusu, ana karaktleri ve kısa özeti ile ayrıntılı bir inceleme sunmuştuk. Bu yazıda ise bu ünlü romanın 3. ve 4. ciltlerini değerlendireceğiz. 


Lev Tolstoy – Savaş ve Barış kitap yorumu

Savaş ve Barış, mutlaka okunması gereken kitaplardan biri. Birçok kitap önerisi listesinde görmeme rağmen özellikle kalınlığı ve klasiklerin zor okunmasından dolayı elime almaya çekindiğim kitaplardandı. Ancak yaklaşık 1600 sayfayı okuyup bitirmeye az kaldığında keşke daha fazla olsaydı. Daha fazla okusaydım dediğim bir roman oldu.

Kitapla ilgili daha ayrıntılı inceleme geçmeye önce şunu bir kez daha hatırlatalım. Tolstoy, bu ünlü romanını 4 cilt olarak yazdı. Ancak günümüz baskılarında tek cilt basanlar olduğu gibi, ciltleri ikişer ikişer olarak 2 kitap şeklinde basan yayınevleri de var. Bundan dolayı ilk yazıda 1. ve 2. cildi değerlendirrirken, bu yazıda 3. ve 4. ciltleri değerlendireceğim.

Savaş ve Barış, romanının ilk yarısında çok az savaş olsa da daha çok Rus toplumu, soylu sınıfının durumu, toplumun yapısı, ordunun durumu konusunda duruluyordu. Ayrıca ilk 2 ciltte karaktetleri ve aileleri daha yakından tanıma fırsatı bulmuştuk. Ancak romanın ikinci yarısı yani 3. ve 4. ciltler neredeyse tamamen savaşla ilgili. Napolyon Bonapart’ın Rusya’ya savaş açması, büyük bir ordu ile Moskova’yı işgal edene kadar ilerlemesi ve bir açıdan Rusya’nın bu durum karşısında çaresizliği, ordusunun başarısızlığı var. Romanın son 2 cildi bu açıdan sadece savaşa ve bu savaş döneminde yaşananlara odaklanıyor. 

Bakınız: Kitap yorumu ve özeti: Lev Tolstoy – Savaş ve Barış (Cilt 1 ve 2)


Tolstoy - Savaş ve Barış romanının 3. ve 4. ciltlerinin konusu

Kitap yorumu ve özeti: Lev Tolstoy – Savaş ve Barış (Cilt 3 ve 4)

Savaş ve Barış’ın 2. kitabı (3. cilt) Napolyon’un Rusya ile olan barışı bozması ve savaşa başlaması ile başlıyor. 1807 yılındaki savaştan sonra iki ülke arasında bir barış dönemi vardı. Ancak bu geçen sürede Napolyon bazı şeyleri bahane edere 600.000’lik dev bir ordu ile Rusya’ya saldırmıştı. 

Rusya savaşın başında askeri anlamda iyi durumda değildi. Savaşın nasıl yürütülmesi gerektiği konusunda orduda ve yönetimde görüş ayrılıkları vardı. Tolstoy, bu farklı görüşe sahip grupları sıraladıktan sonra bir grubun tüm ordunun yüzde 99’unu oluşturduğunu söylüyor. Bu grubu ise özetle şöyle anlatıyor: “çıkarcı ve sadece kendini düşünen”. Yani bu gruptaki askerler, komutanlar daha çok bu işten nasıl çıkar elde ederiz, nasıl kazançlı çıkarız, nasıl daha fazla rütbe ve mevki kazanırız diye düşünüyor. Belki bundan dolayı da Napolyon Moskova’ya kadar ulaşır. Tolstoy orduda çoğunlukta olan bu grubu şöyle anlatıyor:

“Sekizinci ve en büyük grup, diğer bütün grupların toplamı yüzde 1'i oluştururken kalan yüzde 99'u oluşturan, ne barış, ne savaş, ne saldırı, ne Drissa'da ya da başka bir yerde savunma amaçlı ordugah, ne Barclay, ne hükümdar, ne Phull, ne Benigsen isteyen, sadece tek ve en önemli şeyi, kendileri için en fazla çıkarı ve keyfi isteyen gruptu. ... Avantajlı konumunu kaybetmek istemeyen birisi bugün Phull'la, yarın onun karşıtıyla aynı fikirde olabilir, ertesi gün sadece sorumluluktan kaçınmak ve hükümdara yaranmak için bilinen bir konu hakkında hiçbir fikri olmadığını ileri sürebilirdi. ... Bu grubun bütün mensupları ruble, nişan, rütbe peşinde koşarlar ve bu koşuyu sadece çarın lütfunun yelkovanı hangi yönü gösteriyorsa o yöne doğru yaparlardı.... Bu sekizinci ve en büyük grubun, kendi kişisel çıkarlarıyla ilgilenen, farklı milletlerden gelen mensupları, belirsiz bir durumda, her şeye korkutucu bir hava katan tehditkar, ciddi bir tehlikenin karşısında, bu entrika, kibir, farklı görüş ve duyguların çatışması girdabının ortasında genel meseleye büyük bir kargaşa ve muğlaklık katıyorlardı. Prens Andrey orduya katıldığı sırada, bu grupların arasında dokuzuncu, yeni bir grup daha doğuyor ve sesini yükseltmeye başlıyordu. Bu, yaşlı, aklı başında, devlet işlerinde deneyimli ve becerikli, bu karşıt görüşlerin hiçbirini paylaşmayan, genel karargahta olup biten her şeye uzaktan bakan, bu belirsizlik, kararsızlık, karışıklık ve zayıflıktan çıkış yolu düşünen insanların grubuydu.” (s. 50-51) 

Durum böyle olunca da Rusya ve Rus ordusu zor durumda kalır. Bundan dolayı İmparator Aleksandr da soylulardan ve tüccarlardan yardım ister. Aslında Rus ordusu sayıca Fransız ordusundan az değildi. Ancak yapılanması, savaş hazırlığı ve yukarıda bahsettiğimiz sebeplerden dolayı sürekli yenilgi yaşar, geri çekilir ve hatta Moskova’nın da savaşsız Fransız ordusunun eline geçmesine izin verir.

Savaş başlarken ordunun başında kahramanca Napolyon’la savaşmak isteyen Rus İmparator Aleksandr ise bir süre sonra yaptıklarının orduya ve ülkeye zarar vermekten başka bir işe yaramadığını görür ve bazı bahaneler ileri sürerek başkente döner. Ardından Moskova’yı da ziyaret eder. Bundan sonra savaştan uzakta, orduya destek vermek için çabalar. Ordunun zor durumda olduğunu gördüğünde ise istemese de Baş Komutan görevine Kutuzov’u atar. 

Tolstoy’un çok ilginç bir Kutuzov anlatımı var. Şişman ve yaşlı komutan, orduyu yönetmekten ziyade bazı şeyleri yönlendirerek kayıpları daha aza indirmeye çalışır. Savaş sırasında uykusunu eksik etmez, Fransız romanları okumaya devame eder. Ancak bir açıdan Rusya’yı daha büyük bir çöküşten kurtarır. Bunun için de sürekli geri çekilir. Onu, Moskova’yı savaşsız olarak Fransızlara vermekle suçlayanlar da var. Ancak Kutuzov’un bu konudaki duruşu nettir: Ya hem ordu hem de Moskova’yı kaybedecektir. Ya da sadece Moskova’yı kaybedecek ve Rusya’yı ordusuz bırakmayacaktık. 

Sonuçta öyle de olur. Fransızlar Moskova’yı alır ama ondan sonra kaçmaya başlarlar. Bu sefer de Kutuzov ordusu ile onların peşine düşer.


Borodino Savaşı ve Napolyon’un Moskova’yı ele geçirmesi

Tolstoy - Savaş ve Barış romanının 3. ve 4. ciltlerinin konusu


Borodino Savaşı, Napolyon’un Rusya’ya hücumunun dönüm noktası olur. Fransızların 600 binlik büyük ordusu burada kırılır ve büyük darbe alır. Söz konusu savaşta Fransızlar tüm güçleri ile saldırmalarına rağmen bir türlü söz konusu savaş alanını geçemezler. Zaten bundan dolayı Kutuzov aynı gün bir karar imzalayarak savaşı kazandıklarını ilan eder. Hatta karşı saldırı emri verir. Ancak hemen sonra Rus ordusunun da büyük bir darbe aldığını görerek, saldıracak gücü kalmadığını görür ve Moskova verilene kadar da geri çekilmeye devam eder. Sonuçta Fransız ordusu Moskova’ya elini kolunu sallayarak girer.

“Fransız askerleri üstleri başları paramparça, aç, yorgun, eski sayılarının üçte birine inmiş olmalarına rağmen Moskova'ya düzenli bir halde girmişlerdi. Yorgun ve bitkin olsalar da hala savaşabilecek ve korkutucu bir orduydu. Ama ancak askerleri dairelere dağılana kadar ordu olarak kalabildi. Alaylardaki insanlar boş ve zengin evlere dağılmaya başlayınca ordu olma vasfını ilelebet kaybetti ve ne sivil ne de asker olan, ikisinin ortası yağmacılara dönüştü. Aynı insanlar, beş hafta sonra Moskova'dan ayrıldıklarında artık bir ordu değillerdi. Her biri değerli ve gerekli gördüğü eşyayı almış götüren bir yağmacı güruhuydu. Bunların her birinin, Moskova'dan ayrılırken amacı, önceden olduğu gibi fetihler yapmak değil, ele geçirdiklerini korumaktı.” (s. 424)

Romanın ikinci yarısı Napolyon ile Rusya savaşına ayrılırken, Tolstoy’un karaktlerinin önemli bir kısmı ya savaşa katılır ya da savaşın yaşandığı olaylardan büyük ölçüde etkilenir. Mesela, Andrey Bolkonskiy orduda bir komutandır. Nikolay Rostov da subay olarak savaş boyunca ordudadır ve  savaşta görev alır. Buna ek olarak ana karakterlerden Piyer (Pierre) Bezuhov ise orduya katılmasa da özellikle Borodino savaşının olduğu yerel gelir, savaşı yakından izler, ardından ise Moskova ele geçirilirken şehirde kalır ve kendince burada bir mücadele verir. 

Buna ek olarak Marya Bolkonskaya da Fransızlar tarafından işgal edilen bölgelerde kalma tehlikesi yaşar. Evlerini ve köylerini terk ederek kaçmak zorunda kalır. Rostov ailesi de benzer bir kaderi yaşar ve Moskova’daki evlerini terk eder. Bu açıdan savaş birçok açıdan toplumu etkiler. 


Fransız ordusu neden Rusya’da hezimete uğradı?

Napolyon, güçlü bir ordu ile Rusya’ya saldırmasına rağmen Moskova’dan öteye geçemedi. Tabii, St. Petersburg’a yani dönemin başkentine de saldırma planları da olabilirdi. Ancak Moskova’dan sonra Fransız ordusu kaçmaya başladı. Yukarıdaki alıntıda Napolyo’nun ordusuna Moskova’ya girdikten sonra neler olduğunu anlatan bir alıntıya yer vermiştik. Şimdi de Tolstoy’un romanda yer verdiği savaşla ilgili diğer önemli açıklamalarına bakalım:

“Fransız Ordusu'nun 1812 yılında perişan olmasının nedenleri artık bizim için açıktır. Napolyon'un Fransız birliklerinin perişan olmalarının bir nedeninin Rusya'nın içlerine, uygun zaman geçtikten sonra, kış için hiç hazırlık yapmadan girmeleri; diğer nedeninin savaşın, Rus şehirlerinin yakılması ve Rus halkında düşmana karşı nefret uyanmasıyla büründüğü karakter olduğunu kimse tartışmaya kalkmaz. Ama sekiz yüz bin kişilik, başında en iyi komutanın olduğu dünyanın en iyi ordusunun, yarı gücündeki, başında Rusya ordusunun deneyimsiz generalleri gibi deneyimsiz komutanların olduğu bir orduyla giriştiği bir çarpışmada bozguna uğrayabilmesinin tek yolunun bu olduğunu o zaman kimse öngörmemişti (artık açıkça görülüyor); Rus tarafının sürekli olarak, Rusya'yı kurtarabilecek tek şeye engel olmaya yöneldiğini, Fransız tarafında, Napolyon'un deneyimine ve sözde askeri dehasına rağmen, yaz bitmeden Moskova'ya kadar gitmek, yani tam bir bozgunla sonuçlanması kesin olan şeyi yapmak için her türlü çabanın harcandığını o zaman kimse öngörmemişti.” (s. 118)

Tolstoy - Savaş ve Barış romanının 3. ve 4. ciltlerinin konusu


Tabii Moskova’dan sonra geri çekilirken de Fransız ordusu büyük kayıplar verir. Rus ordusu da takip ederek onlara büyük kayıplar verdirir:

“Fransızlar, 1812 yılında geri çekilirlerken, taktiğe göre kendilerini ayrı ayrı savunmaları gerektiği halde bir yığın halinde toplanmışlardı, çünkü ordu ruhsal olarak o kadar çökmüştü ki ancak kütle birlikleri bir bütün halinde tutabiliyordu. Rusların ise tam tersine, taktiğe göre kütlesel olarak taarruz enneleri gerekiyordu ama küçük parçalara ayrıldılar çünkü ruhsal olarak o kadar canlanmışlardı ki bireyler Fransızları emir almadan vuruyor, kendilerini zorluklara ve tehlikeye atmak için herhangi bir zorlamaya ihtiyaç duymuyorlardı.” (s. 570)


Savaş ve Barış’tan dikkat çeken bir alıntı

“Yıkanıp giydirilen naaş masanın üzerindeki tabutun içinde yatarken herkes ona veda etmek için geldi; herkes ağladı. Nikoluşka yüreğinde acı veren bir şaşkınlık olduğu için ağlıyordu. Kontes ve Sonya, Nataşa'ya üzüldükleri ve Prens Andrey artık olmadığı için ağlıyorlardı. İhtiyar kont aynı korkunç adımları yakın zamanda kendisinin de atacağını hissettiği için ağlıyordu. Nataşa ve Prenses Marya da artık ağlıyordu ama kendi acıları yüzünden değil; gözlerinin önünde gerçekleşen ölümün basit ve görkemli gizemini yüreklerinde hissetmenin verdiği dindar duygularla ağlıyorlardı.” (s. 555)


Şimdi de Savaş ve Barış romanının 3. ve 4. ciltleri ile birlikte yaklaşık 100 sayfalık Sonsöz’ün kısa bir özetine bakalım. Sonsöz, savaştan bir süre geçtikten sonra önemli krakterlerin hayatlarının nasıl şekillendiğini anlatıyor. Bundan sonraki bölüm bir kitap özeti olduğu için spoiler içerdiği uyarısını yapalım.


Lev Tolstoy – Savaş ve Barış kitap özeti (Cilt 3 – 4 ve Sonsöz)

Napolyon büyük bir orduyla Rusya’ya saldırır. Fransız ordusu karşısında çok daha güçsüz olan Rus ordusu savaşın ilk günlerinden büyük yenilgiler yaşar. Geri çekilen Rus ordusu, bir dizi bölgenin Napolyon ordusu tarafından işgalinin karşısını alamaz. Rus İmparator Aleksandr ise orduya rehberlik edemeyeceğini görür ve bu işi komutanlara bırakarak sayarına döner. Rus ordusunun yenilgileri sonucu orduya yeni bir komutan atanır: Kutuzov.

Napolyon, Moskova'ya doğru ilerler. Rusya ordusu Borodino'da büyük bir savaş verir. Andrey, Nataşa'nın ihanetinin ardından kendini tamamen savaşa adar. Andrey, Borodino Savaşı'nda ağır bir şekilde yaralanır. Bu savaş Ruslar için stratejik bir dönüm noktası olur ancak büyük kayıplar verilir. Napolyon Moskova’ya doğru ilerler. Kutuzov, Moskova'nın boşaltılmasına karar verir ve Napolyon Moskova'ya girer.  Ancak şehir boşaltılmıştır ve Fransız ordusu büyük bir hayal kırıklığı yaşar.

Nataşa, yaralı Andrey'le karşılaşır ve ona  olan sevgisini yeniden keşfeder ve onun iyileşmesine yardımcı olur. Bu süreçte, karakterlerin içsel mücadeleleri ve duygusal değişimleri derinlemesine işlenir.

Napolyon'un Moskova'yı işgali sırasında, şehir boşaltılır ve Rostov ailesi de dahil olmak üzere birçok kişi şehri terk eder. Piyer, Moskova'da kalır ve şehirdeki kaos sırasında çeşitli olaylar yaşar. Piyer Bezuhov, Napolyon’a suikast düzenlemeyi planlar ama bu başarısız olur ve Fransızlar tarafından esir alınır. Esaret altında, savaşın anlamsızlığı ve yaşamın derin anlamı üzerine düşünmeye başlar. Bu süreçte Piyer, hayata bakış açısını değiştiren kişisel bir dönüşüm geçirir. 

Piyer, esareti sırasında, Platon Karataev adında basit ama bilge bir köylüyle tanışır ve ondan hayat hakkında önemli dersler alır. Bu, Piyer'in kişisel dönüşümünde kritik bir rol oynar. 

Fransızlar Moskova’ya girdiğinde şehir yanmaya başlar. Ruslar geri çekilmiştir ve Napolyon, Moskova'da beklediği zaferi kazanamaz. Fransız ordusu geri çekilmeye zorlanır. Öte yandan ise Kutuzov, Fransızları yıpratma stratejisini benimser ve Napolyon'un ordusunu geri çekilmeye zorlar. 

Napolyon’un ordusu Rusya’dan çekilirken çok sayıda asker ölür ya da esir düşer. Rusya, Napolyon’u büyük bir yenilgiye uğratmıştır. Kutuzov’un stratejisi zaferin kazanılmasında kritik rol oynar.

Nataşa, Andrey'nn yanında kalarak ona bakmaya devam eder, ancak Andrey'nin durumu giderek kötüleşir ve sonunda ölür. Bu olay, Nataşa'yı derinden etkiler ve onu daha da olgunlaştırır. Rostov ailesi, savaşın getirdiği maddi ve manevi yıkımlarla başa çıkmaya çalışır. Piyer, esaretten kurtulur ve özgürlüğüne kavuşur. Savaşın sonunda, Rus ordusu Fransızları tamamen geri püskürtür ve Moskova yeniden Rusların kontrolüne geçer.

Savaşın sona ermesinden sonra, Piyer özgürlüğüne kavuşur ve yeni bir anlam arayışına girer. Nataşa ve ailesi, savaşın yıkıcı etkilerinden kurtulmaya çalışır. Nikolay Rostov, Marya Bolkonskaya ile evlenir ve aileler birleşir. Piyer ve Nataşa, yaşadıkları tüm zorluklardan sonra birbirlerine olan sevgilerini keşfederler.

Piyer ve Nataşa, sonunda evlenirler ve mutlu bir hayat sürmeye başlarlar. Rostov ailesi, yeni bir düzen kurar ve eski zorlukları geride bırakır. Romanın sonunda, karakterlerin kişisel gelişimleri ve hayatta buldukları anlam vurgulanır. Kutuzov, zaferiyle onurlandırılır ve Napolyon, yenilgiyi kabul etmek zorunda kalır.

Romanın Sonsöz kısmında, karakterlerin barış zamanındaki hayatları ele alınır. Savaştan yaklaşık 6-7 yıl sonra Piyer ve Nataşa, çocuklarıyla birlikte mutlu bir aile hayatı sürerler. Nikolay ve Marya, çiftliklerini yönetirler ve yeni bir yaşam kurarlar. Savaşın ve barışın getirdiği değişimler ve karakterlerin bu süreçteki olgunlaşmaları üzerinde durulur.

Kutuzov'un ölümünden sonra, Rusya'da yeni bir dönem başlar. Piyer, toplumsal ve siyasi reformlara ilgi duyar ve bu alanda çalışmalar yapar. Nataşa, annelik ve evlilik hayatında mutlu ve tatmin olmuş bir şekilde yaşar. Nikolay, ailesi ve çiftliği ile huzurlu bir yaşam sürer. Roman, barışın getirdiği umut ve yeniden doğuş temalarıyla sona erer.

Tolstoy - Savaş ve Barış romanının 3. ve 4. ciltlerinin konusu


Lev Tolstoy

Savaş ve Barış (Cilt 3 ve 4)

Özgün adı: Война и мир

Şerq-Qerb Yayınları

Baku

2010

810 sayfa.

Previous Post
No Comment
Add Comment
comment url

Benzer yayınlar