José Saramago - Bilinmeyen Adanın Öyküsü
Kendinize bir kahve yapın. José Saramago’nun “Bilinmeyen Adanın Öyküsü” kitabını elinize alın ve rahatça okuyabileceğiniz bir yer seçin. Şunu göreceksiniz, bu kitap, kahve bitmeden, 30 dakikada bitecek. Okuma hızım çok yavaştır, ben sindire sindire okurum diyenler için ise en fazla 45 dakika çeker.
Portekizli yazar Saramago’nun kısa hikâyesi “Bilinmeyen Adanın Öyküsü”nü okuyup bitirmek işte bu kadar kolay. Kolay olmayan yanı ise bu kadar kısa bir hikâyede ne anlatmak istediğini anlamak. Umberto Eco’nun “açıp yapıt” dediği kavram kapsamına girebilir bu kitap. Yani her okuyan farklı anlam çıkarabilir. Ya da aynı kişi birden farklı anlamlar çıkarabilir. Bunlardan benim anladığımı şöyle özetleyebilirim.
İlk önce hikâyenin nasıl başladığına kısaca değinelim. Adamın biri kralın kapısını çalmış ve demiş ki, bana bir tekne ver. Kral şaşkınlığını atlattıktan sonra tekneyi ne için istediğini sorabilmiş. Bilinmeyen adayı aramaya çıkmak için, diye cevap vermiş adam. Adam aynı zamanda cesaretli ve üç gün kralın kapısında bekledikten sonra istediğini almadan gitmemekte kararlıydı.
Kral ile adamın diyalogundan bir kısmı şöyle:
“Ve bu yüzden bir tekne istiyorsun benden, Evet, buraya bir tekne istemeye geldim, Peki sen kimsin ki ben sana bir tekne vereceğim, Sen kimsin ki beni geri çevireceksin, Ben bu toprakların kralıyım ve bu kraliyetteki bütün tekneler benim malımdır, Daha çok sen o teknelerin malısın, Ne demek istiyorsun, diye sormuş kafası iyice karışan kral, Dediğim o ki onlar olmadan sen bir hiçsin, fakat onlar sen olmadan da yelkenlerini açabilirler.” (s. 17)
Adam en sonunda onun kral ile konuşmasını izleyen kalabalığın da baskısı sonucu kraldan istediğini alır. Limana tekneyi almaya gider. Ona sarayda kapıyı açan hizmetçi kadın da peşinden gider. Adam, bilinmeyen adayı aramak istiyor. Bilinmeyen ada nedir, neden onu bulmaya çalışıyor ki, kralın kapısında üç gün yatacak kadar zahmete katlanmıştır. Tekneyi alır ancak denize açılmak için tayfa bulamaz. Teknede temizlikçi kadın ile baş başa akşam yemeği yer ve konuşurlar. Adam o zaman neden bilinmeyen adayı bulmaya çalıştığını anlatır.
“Benim istediğim bilinmeyen adayı bulmak, orada, o adada kim olduğumu bulmak istiyorum, Bilmiyor musun kim olduğunu, Eğer kendinden çıkamazsan, asla bilemezsin kim olduğunu, Kralın âlimi, yapacak başka bir şeyi olmadığında, gelir yanı başıma oturur, beni seyrederdi uşakların çoraplarını yamarken, bazen de kendi kendine konuşmaya, ahkâm kesmeye başlardı, her adam bir ada derdi, ama bu sözlerin, bir kadın olarak benimle bir alakası olmadığından, hiç kulak vermedim sözlerine, sen ne diyorsun, Adayı görmek için adayı terk etmen gerekir diyorum, kendimizden kurtulamadığımız sürece kendimizi göremeyiz diyorum, (s. 34-35)
Adam aslında kendini keşfetmek istiyor, bu yolda da temizlikçi kadına rastlar. Aralarında bir kaynaşma yaşanır. Belki de adamın kendini keşfetmesi için bir yol arkadaşa ihtiyacı vardır. Temizlikçi kadın ise adamın sadece bilinmeyen adayı düşündüğünü, kendisini hiç fark etmediğini düşünür.
“Çünkü nasıl bildiğini bilmese de, bal gibi biliyormuş işte, temizlikçi kadının son anda gelmekten vazgeçtiğini, rıhtıma atlayıp bağırmaya başladığını, Güle güle, güle güle, senin gözün bilinmeyen adadan başkasını görmez olmuş, bırakıyorum seni, fakat bu doğru değilmiş, şu an gözleri onu aramaktaymış ama bir türlü göremiyormuş kadını. (s. 45)
Öykünün devamında adam bir rüya görür. Gemide biten kök salan ağaçlar, ekinler, gemiyi terk eden tayfa, kadınlar ve sair. Adam sonunda bilinmeyen adayı buldu mu bilinmez ancak aradığı bir şeyleri, kendini ya da kendinden bir parçayı ya buldu ya da bulmaya çok yaklaştı.
“Sevmek sahiplenmenin en güzel biçimidir herhalde, sahiplenmek ise, sevmenin en kötü biçimi.” (s. 28)
José Saramago
Bilinmeyen Adanın Öyküsü
Çev: E. Efe Çakmak
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
İstanbul
2001
51 sayfa.
Portekizli yazar Saramago’nun kısa hikâyesi “Bilinmeyen Adanın Öyküsü”nü okuyup bitirmek işte bu kadar kolay. Kolay olmayan yanı ise bu kadar kısa bir hikâyede ne anlatmak istediğini anlamak. Umberto Eco’nun “açıp yapıt” dediği kavram kapsamına girebilir bu kitap. Yani her okuyan farklı anlam çıkarabilir. Ya da aynı kişi birden farklı anlamlar çıkarabilir. Bunlardan benim anladığımı şöyle özetleyebilirim.
İlk önce hikâyenin nasıl başladığına kısaca değinelim. Adamın biri kralın kapısını çalmış ve demiş ki, bana bir tekne ver. Kral şaşkınlığını atlattıktan sonra tekneyi ne için istediğini sorabilmiş. Bilinmeyen adayı aramaya çıkmak için, diye cevap vermiş adam. Adam aynı zamanda cesaretli ve üç gün kralın kapısında bekledikten sonra istediğini almadan gitmemekte kararlıydı.
Kral ile adamın diyalogundan bir kısmı şöyle:
“Ve bu yüzden bir tekne istiyorsun benden, Evet, buraya bir tekne istemeye geldim, Peki sen kimsin ki ben sana bir tekne vereceğim, Sen kimsin ki beni geri çevireceksin, Ben bu toprakların kralıyım ve bu kraliyetteki bütün tekneler benim malımdır, Daha çok sen o teknelerin malısın, Ne demek istiyorsun, diye sormuş kafası iyice karışan kral, Dediğim o ki onlar olmadan sen bir hiçsin, fakat onlar sen olmadan da yelkenlerini açabilirler.” (s. 17)
Adam en sonunda onun kral ile konuşmasını izleyen kalabalığın da baskısı sonucu kraldan istediğini alır. Limana tekneyi almaya gider. Ona sarayda kapıyı açan hizmetçi kadın da peşinden gider. Adam, bilinmeyen adayı aramak istiyor. Bilinmeyen ada nedir, neden onu bulmaya çalışıyor ki, kralın kapısında üç gün yatacak kadar zahmete katlanmıştır. Tekneyi alır ancak denize açılmak için tayfa bulamaz. Teknede temizlikçi kadın ile baş başa akşam yemeği yer ve konuşurlar. Adam o zaman neden bilinmeyen adayı bulmaya çalıştığını anlatır.
“Benim istediğim bilinmeyen adayı bulmak, orada, o adada kim olduğumu bulmak istiyorum, Bilmiyor musun kim olduğunu, Eğer kendinden çıkamazsan, asla bilemezsin kim olduğunu, Kralın âlimi, yapacak başka bir şeyi olmadığında, gelir yanı başıma oturur, beni seyrederdi uşakların çoraplarını yamarken, bazen de kendi kendine konuşmaya, ahkâm kesmeye başlardı, her adam bir ada derdi, ama bu sözlerin, bir kadın olarak benimle bir alakası olmadığından, hiç kulak vermedim sözlerine, sen ne diyorsun, Adayı görmek için adayı terk etmen gerekir diyorum, kendimizden kurtulamadığımız sürece kendimizi göremeyiz diyorum, (s. 34-35)
Adam aslında kendini keşfetmek istiyor, bu yolda da temizlikçi kadına rastlar. Aralarında bir kaynaşma yaşanır. Belki de adamın kendini keşfetmesi için bir yol arkadaşa ihtiyacı vardır. Temizlikçi kadın ise adamın sadece bilinmeyen adayı düşündüğünü, kendisini hiç fark etmediğini düşünür.
“Çünkü nasıl bildiğini bilmese de, bal gibi biliyormuş işte, temizlikçi kadının son anda gelmekten vazgeçtiğini, rıhtıma atlayıp bağırmaya başladığını, Güle güle, güle güle, senin gözün bilinmeyen adadan başkasını görmez olmuş, bırakıyorum seni, fakat bu doğru değilmiş, şu an gözleri onu aramaktaymış ama bir türlü göremiyormuş kadını. (s. 45)
Öykünün devamında adam bir rüya görür. Gemide biten kök salan ağaçlar, ekinler, gemiyi terk eden tayfa, kadınlar ve sair. Adam sonunda bilinmeyen adayı buldu mu bilinmez ancak aradığı bir şeyleri, kendini ya da kendinden bir parçayı ya buldu ya da bulmaya çok yaklaştı.
“Sevmek sahiplenmenin en güzel biçimidir herhalde, sahiplenmek ise, sevmenin en kötü biçimi.” (s. 28)
José Saramago
Bilinmeyen Adanın Öyküsü
Çev: E. Efe Çakmak
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
İstanbul
2001
51 sayfa.
Kitap kapağı çok güzel duruyor. Kısaymış da zaten okunabilir o zaman :)