L. N. Tolstoy - İnsan Neyle Yaşar?
Tolstoy’un bu hikâyeleri en başta insanlar için öğüt almaları, ders çıkarmaları için yazıldığı ilk hikâyeden anlaşılıyor. Ayrıca Tolstoy’un din ile bağının sıkı olduğu da görülüyor. Hikâyelerin bir çoğu İncil’den baplarla başlıyor. Ayrıca kitaba ismi verilen ilk hikâyede de bir meleğin insan olarak yere gönderilmesi ve ilahi konular işleniyor. Bu meleğin belli bir süre insanlar arasında yaşayarak üç sorunun cevabını bulması gerekiyor: “İnsanda ne var?”, “İnsana ne verilmemiştir?” ve “İnsan neyle yaşar?”
Bütün bu sorular ve cevapları hikâye içinde kısa üç hikâye ile anlatılıyor. Kıssadan hisse çıkarılan hikayelerin hepsi aslında insanlara bir öğüt veriyor. Nasıl yaşaması gerektiği, neyi yapmaması gerektiği, neyin iyi, neyin de kötü olduğu farklı karakterler aracılığıyla okura gösteriliyor. Tolstoy bu yöntemle okuru aynı zamanda eğitiyor. Kin gütmemesi gerektiğini, hırslı olmaması gerektiğini, iyilik yapmasını ve kötülükten uzak durması gerektiğini öğütlüyor.
“Kıvılcımı Söndürmeyen Ateşi Zapt Edemez” başlıklı hikâyede ise komşuluk ilişkileri ve çocukça bir olaydan sonra iki komşunun bir birine düşmanlığı, kini anlatılıyor.
“Başlangıçta erkekler birbirlerine iftira ederken, sonraları gerçekten çalmaya, kötü yalanlar söylemeye başladılar. Kadınlarla, çocuklar da bu örneğe uydular. Hayatları gittikçe kötüleşti. İvan Şçerbakov ile Topal Gavrilo birbirlerini köyün ihtiyar heyetine, bölge ve sulh mahkemelerine öyle çok dava etti ki yargıçların hepsi onlardan bıktı; kâh Gavrilo İvan’a, kâh İvan Gavrilo’ya bir ceza aldırıyordu. Köpeklere dönmüşlerdi: Onlar da ne kadar boğuşursa o kadar kudururlar. Boğuşma esnasında köpeklerin birinin sırtına vurulursa, öteki köpek ısırdı sanarak gözü iyice döner. Bu adamlar da böyleydi işte: Dava açıp duruyorlar, birisi diğerine bir hüküm giydirir ya da tutuklatırsa diğeri öfkeden kuduruyor, “Dur hele sen, ben sana nasıl ödeteceğim,” diyordu. Bu şekilde tam altı yıl geçti. Yalnızca sobanın üzerinde ihtiyar hep aynı şeyi söylüyor, öğütler veriyordu:
- Ne yapıyorsunuz çocuklar? Bırakın eski hesapları, büyütmeyin işi, kin tutmamak iyidir. Kötülük eden kötülük bulur.” (s. 34)
Tolstoy’un hikâyelerinin eğitici birer öğüt olduğunu söylemiştik. Bu öğütler hem hikâyenin tamamını kapsarken, hem de satır aralarında tek tek cümleler şeklinde de görmek mümkün. Yukarıdaki paragrafın son cümlesi de böyle bir öğüt. Tolstoy bunu hikâyedeki bir ihtiyarın ağzından bize söylüyor.
“Bu olay derebeylik zamanlarında yaşandı. Her türden derebeyi vardı o zamanlar. Tanrı ve ölüm korkusu olan, insana merhamet etmeyi bilenler de vardı, hatırlamaya bile değmeyecek, köpek gibi olanlar da. Fakat en kötüleri, çamurun içinden çıkmasına rağmen prens olmuş gibi davranan, toprak köleleri arasından yükselip amir olanlardı! Herkes en çok onlardan çekiyordu.” (s. 47)
“Mum” isimli hikâye ise yukarıdaki giriş paragrafı ile başlıyor. Köylülere eziyet eden bir kâhyayı anlatıyor. Burada ana karakter “kötü” bir insan. Kötülüğü ise hırsından geliyor. Yükselerek bir köye kâhya olmuştur. Ancak köylülere eziyet ediyor.
“Kâhya eline gücü geçirir geçirmez köylülerin tepesine bindi. Onun da bir ailesi –karısı ve evli iki kızı- vardı, epey de para biriktirmişti: Günaha girmeden, rahatça yaşayıp gidebilirdi, ama hırs dolu olduğundan günah batağına saplandı.” (s. 47)
“Musibete boyun eğersen, gün gelir musibet de sana boyun eğer.” (s. 51) öğüdünü hikâye içinde aktaran Tolstoy, “kötü” kâhyanın ibretlik sonunu da aktarıyor. Alt metin olarak ise “ilahi adalet” diyebileceğimiz bir son.
Hırs yapmanın, açgözlü olmanın, hiç gözü doymamanın, hep daha fazla elde edeyim düşüncesi ile hareket etmenin sonunun da iyi olmadığı anlatılan “İnsana Çok Toprak Gerekir mi? başlıklı hikâyenin sonu ise hem çok ilginç, hem de beni güldürdü.
Kitaptaki son ve “İlyas” isimli hikâyede ise zenginlikten sonra ihtiyar yaşında her şeyini kaybedip hizmetçi olan karı ve kocanın en sonunda nasıl huzuru ve mutluluğu bulduğu anlatılıyor.
Son olarak “İnsana Çok Toprak Gerekir mi? başlıklı hikâyede Tolstoy’un anlatımından Rusya’daki Türk milletlerden Başkurtların yaşamı ile ilgili kısa bir bilgi öğreniyoruz. Bunu Rusların o dönemde Türkleri nasıl gördükleri şeklinde bir not olarak da değerlendirebiliriz.
“Başkurtlar bozkırdaki bir ırmak kenarında, keçe çadırlarda yaşıyordu. Toprak hiç sürülmemişti, ekmek yiyen de yoktu. Büyükbaş hayvanlarla atlar sürü halinde bozkırda dolaşıyordu. Çadırların arkasında taylar bağlıydı; bunları emzirmek için günde iki defa kısrakları getiriyorlardı. Kadınlar kımız ve peynir yapıyor, erkeklerse kımızla çay içmekten, koyun eti yemekten ve kaval çalmaktan başka bir şey bilmiyordu. Hepsi sağlam yapılı, neşeli insanlardı; bütün yazı bayram gibi geçiriyorlardı. Halk tümden cahildi; Rusça bilen yoktu ama tatlı insanlardı.” (s. 71 – 72)
L. N. Tolstoy
İnsan Neyle Yaşar?
Özgün adı: Чем люди живы?
Rusça aslında çeviren: Koray Karasulu
8. Basım
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
İstanbul
2016
101 sayfa
Yani cidden harikasınız. Okumak istediğim fakat imkanların engel olduğu bir kitaptı. İyiki interneti sizin gibi insanlar da kullanıyor. Gerçekten bilgi kirliliğinden uzak bir site. İyi ki varsınız. Yeni başarılarınızı da görmek istiyoruz ( ben ve arkadaşlarım ). Başarılarınızın devamı dileğiyle :)