Ronald Duncan - Abélard ve Héloise / Mektuplar
Fransa’da 12. yüzyılda yaşanmış gerçek bir aşk hikâyesini anlatıyor bu kitap. Şair ve filozof Abélard ile Héloise isimli bir kadın arasında geçen acılarla dolu aşkın hikâyesi. Hikâyeyi onarın mektuplarından öğreniyoruz ve İngiliz tiyatro yazarı Ronald Duncan tarafından da oyunlaştırılmış.
Hikâye kısaca şöyle: Döneminin ünlü şair ve filozofu olan Abélard ile öğrencisi Héloise arasında bir aşk yaşanır. İkisinin bir kızları olur ve evlenirler. Ancak Abélard, Héloise’nin dayısı Fulbert tarafından zor kullanılarak hadım edilir. Bundan sonra bu iki sevgilinin yolları ayrılır. Her ikisi de farklı manastırlarda yaşarlar. Biri başrahip, diğeri ise başrahibe olur. Mektupları da işte bu dönemde yıllar sonra birbirlerine yazarlar. Aralarında yaklaşık 20 yıl yaş farkı var. Ancak her ikisi de 63 yaşında ölür.
Abélard ile Héloise’nin aşkı dillere destan olmuş ve 19. yüzyılda ikisinin de mezarları aynı yere taşınmış ve birlikte yeniden defnedilmişti. Onların asırlar aşı günümüze kadar ulaşan aşklarını ve birbirlerine yazdıklarını da mektuplarından öğreniyoruz.
Duncan kitabın girişinde günümüze ulaşan yedi mektubu 12 mektup şeklinde tiyatro oyununa çevirdiği bilgisini veriyor. Tabii bu acı bir aşk hikâyesi. Birbirini sevip kavuşamamanın, hatta aşık oldukları için cezalandırılmanın bir hikâyesi. İlk mektuplarda da Héloise, Abélard’ın çektiği acılara değiniyor.
Ayrılmak zorunda olduklarından bu yana yıllar geçmiştir ve her ikisinin de birbirini unutmadığını anlıyoruz yazdıkları mektuplardan. Héloise zaten kendisinin manastırda tanrı hizmetine adadığı için hayatında başka bir erkek olmamıştır. Abélard da erkekliğini kaybetmenin acısıyla manastıra kapanmıştır. Ellerinden tek kalan ise anılarıdır. Héloise mektupların bazı kısımlarından eski aşk yaşadıkları ve seviştikleri günleri hatırlıyor ve böyle diyor:
Abélard da mektuplarının birinde aşkın ne olduğu üzerinde durur. Aynı zamanda bir filozoftur. Yazdıkları ona ün getirmiş, şöhret etmişti. Ancak daha sonra cezalandırılır ve yazdıkları yakılır. Elinde belki de sadece acı dolu aşkı kalır. Héloise’ye aşık olduğunda huzura kavuşacağını sandığını anlatır, ancak aşkın her zaman huzur ve mutluluk getirmediğini öğrenir. Sonra da “Böylesine yaşanmazsa aşk, aşk değildir. Öykünmedir, özentidir.” diye de ekliyor ve aşkın “çekilmesi çok zor bir acı” olduğunu söylüyor.
Mektuplarda en başta şunu görüyoruz. Héloise yıllar sonra Abélard’dan bir mektup almanın sevincini yaşıyor ve sürekli yazışmak istediğini görüyoruz. Çünkü hâlâ ona aşık, çok seviyor. Abélard ise belki de bu mektuplaşmanın her ikisine daha fazla acı getireceği korkusuyla hep bir daha yazmamak için direnir. En büyük acısı ise erkekliğini kaybetmesi ve bu yüzden Héloise’nin beklediği kişi olamama korkusudur. Héloise ise şöyle der:
İkisi arasındaki acı dolu, ama ondan da daha çok aşk dolu mektuplaşma devam ediyor. Abélard her seferinden Héloise’den kendisini unutmasını ve tamamen tanrıya yönelmesini ister. Ancak ikisi arasındaki duygu, öğüt ve istek dinlemeyecek boyutlarda. Zaten bundan dolayı dillere destan olup bütün dünyaya yayılmıştır. Héloise de ona şöyle cevap verir:
Her iki sevgilinin en önemli özelliği ikisinin de eğitimli olması ve hatta mektuplarını Latince yazmalarıdır. Abélard ve Héloise’nin 12. yüzyılda yaşadıkları aşk onlar öldükten sonra bile yaşamış ve yaşatılmıştır.
Ronald Duncan
Abélard ve Héloise / Mektuplar
Çev: Zeynep Avcı
2. Basım
Mitos Boyut Tiyatro Yayınları
İstanbul
2002
72 sayfa.
Hikâye kısaca şöyle: Döneminin ünlü şair ve filozofu olan Abélard ile öğrencisi Héloise arasında bir aşk yaşanır. İkisinin bir kızları olur ve evlenirler. Ancak Abélard, Héloise’nin dayısı Fulbert tarafından zor kullanılarak hadım edilir. Bundan sonra bu iki sevgilinin yolları ayrılır. Her ikisi de farklı manastırlarda yaşarlar. Biri başrahip, diğeri ise başrahibe olur. Mektupları da işte bu dönemde yıllar sonra birbirlerine yazarlar. Aralarında yaklaşık 20 yıl yaş farkı var. Ancak her ikisi de 63 yaşında ölür.
Abélard ile Héloise’nin aşkı dillere destan olmuş ve 19. yüzyılda ikisinin de mezarları aynı yere taşınmış ve birlikte yeniden defnedilmişti. Onların asırlar aşı günümüze kadar ulaşan aşklarını ve birbirlerine yazdıklarını da mektuplarından öğreniyoruz.
Duncan kitabın girişinde günümüze ulaşan yedi mektubu 12 mektup şeklinde tiyatro oyununa çevirdiği bilgisini veriyor. Tabii bu acı bir aşk hikâyesi. Birbirini sevip kavuşamamanın, hatta aşık oldukları için cezalandırılmanın bir hikâyesi. İlk mektuplarda da Héloise, Abélard’ın çektiği acılara değiniyor.
“Sanki bende olmayan her şey sende vardı.
Sanıyordum ki, tüm acıları geride bırakacak kadar güçlüsün.
Yanılmışım ... Zayıflıktan değil acıların.
Öylesine güçlüsün ki, göz göze yaşıyorsun acılarla.” (s. 22)
Ayrılmak zorunda olduklarından bu yana yıllar geçmiştir ve her ikisinin de birbirini unutmadığını anlıyoruz yazdıkları mektuplardan. Héloise zaten kendisinin manastırda tanrı hizmetine adadığı için hayatında başka bir erkek olmamıştır. Abélard da erkekliğini kaybetmenin acısıyla manastıra kapanmıştır. Ellerinden tek kalan ise anılarıdır. Héloise mektupların bazı kısımlarından eski aşk yaşadıkları ve seviştikleri günleri hatırlıyor ve böyle diyor:
“Biliyorum, böyle yazmasa gerek benim gibi bir rahibe.
Özür diliyorum, ama yazan rahibe değil.
Örtüldük tepeden tırnağa, ama kadınız biz.
Bu örtünün altındaki de Héloise; her dişiden daha fazla dişi.” (s. 22)
Abélard da mektuplarının birinde aşkın ne olduğu üzerinde durur. Aynı zamanda bir filozoftur. Yazdıkları ona ün getirmiş, şöhret etmişti. Ancak daha sonra cezalandırılır ve yazdıkları yakılır. Elinde belki de sadece acı dolu aşkı kalır. Héloise’ye aşık olduğunda huzura kavuşacağını sandığını anlatır, ancak aşkın her zaman huzur ve mutluluk getirmediğini öğrenir. Sonra da “Böylesine yaşanmazsa aşk, aşk değildir. Öykünmedir, özentidir.” diye de ekliyor ve aşkın “çekilmesi çok zor bir acı” olduğunu söylüyor.
1817’de Abélard ve Héloise’in mezarları Paris’teki Pére Lachaise Mezarlığında bir anıt mezarda, polis gözetiminde birleştirilir. |
Mektuplarda en başta şunu görüyoruz. Héloise yıllar sonra Abélard’dan bir mektup almanın sevincini yaşıyor ve sürekli yazışmak istediğini görüyoruz. Çünkü hâlâ ona aşık, çok seviyor. Abélard ise belki de bu mektuplaşmanın her ikisine daha fazla acı getireceği korkusuyla hep bir daha yazmamak için direnir. En büyük acısı ise erkekliğini kaybetmesi ve bu yüzden Héloise’nin beklediği kişi olamama korkusudur. Héloise ise şöyle der:
“Hep söyledim sana; yüreğine sahip olmak daha keyifliydi;
Erkekliğin değer verdiğim en son şeydi.” (s. 37)
İkisi arasındaki acı dolu, ama ondan da daha çok aşk dolu mektuplaşma devam ediyor. Abélard her seferinden Héloise’den kendisini unutmasını ve tamamen tanrıya yönelmesini ister. Ancak ikisi arasındaki duygu, öğüt ve istek dinlemeyecek boyutlarda. Zaten bundan dolayı dillere destan olup bütün dünyaya yayılmıştır. Héloise de ona şöyle cevap verir:
“Sanki duygularımız dizginlenip denetlenebilir
şeylermiş gibi yazmışsın; neden?
Dizginleyebilseydik, duygu denmezdi onlara, düşünce denirdi.” (s. 43)
Her iki sevgilinin en önemli özelliği ikisinin de eğitimli olması ve hatta mektuplarını Latince yazmalarıdır. Abélard ve Héloise’nin 12. yüzyılda yaşadıkları aşk onlar öldükten sonra bile yaşamış ve yaşatılmıştır.
Ronald Duncan
Abélard ve Héloise / Mektuplar
Çev: Zeynep Avcı
2. Basım
Mitos Boyut Tiyatro Yayınları
İstanbul
2002
72 sayfa.