Mevlânâ - Mesnevi (2. Cilt)
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin Mesnevi’si Doğu klasikleri arasında en başta okunması gereken ve ünü tüm dünyaya yayılmış bir kitap.
Mesnevi altı cilt şeklinde yazılmıştır. Birinci cildin yazımına başlanma tarihi kesin olarak bilinmiyor. İlk ciltte de bununla ilgili bir bilgi yoktur. Ancak birinci cilt ile ikinci cildin yazımı arasında altı yıllık bir ara olduğu biliniyor. İkinci cildin yazımına ise 1264 yılında başlandığı bilgisi yer alıyor kitabın başında.
Birinci cilt ile ikinci cildin yazımında neden altı yıllık uzun bir ara olduğu kesin olarak bilinmez. Ancak kitabın başında Mevlânâ bu işte bir hikmet olduğuna değiniyor. Mevlânâ ikinci cildin başında bu gecikmeye açıklık getiriyor. Bu işte Tanrı hikmetleri olduğunu söyler ve üstü örtülü, bunların herkesçe bilinemeyeceğini, bilinse de anlaşılmayacağını söyler.
Kitabın ilk beyitleri de ikinci cilde geç başlanması ile ilgilidir ve şöyle der:
Eserde özellikle ikinci cildin yazılabilmesi için belirli bir olgunlaşma süresi gerektiği de ifade ediliyor. Buna “kanın süt olması için zaman lazım” şeklinde açıklama getiriliyor. Daha sonra da kitabın yazılabilmesi için belirli şeylerin olgunlaşması gerektiği belirtiliyor.
En başta zaten iki kitap arasındaki fark, anlatım göze çarpıyor. İlk kitapta hikâyelere daha çok ağırlık verilmiş ve bazı kısımlarının anlaşılması daha kolay. Ancak ikinci ciltte yapılan bazı anlatımlarda açıklamaya ve izaha ihtiyaç duyulan çok kısım vardır. Kısacası daha derin manalar içeren beyitler daha fazladır birinci cilde göre.
Mesnevi bir tasavvuf kitabı, hikmetli ve özlü sözler, nasihatler kitabıdır. Zaten yukarıdaki beyitte de “ruhların cilası” ifadesi de dikkat çekiyor. Bunu yaparken de sık sık hikâyelere, menkıbelere, kıssalara yer veriyor. Ayrıca bu kıssa ve hikâyelerde surete değil, manaya önem ve dikkat verilmesi gerektiği üzerinde de duruluyor.
Bazı beyitleri o kadar anlamlı ve sade ki okuru mest ediyor. Sade çünkü söylediği şey çok akıllıca ve mantıklı ama ilk defa burada okuyunca da okura zevk veriyor ve çok derin manalara sahip. Örneğin:
BELA VE MUSİBETLERE KARŞI SABIR
İkinci ciltte üzerinde en çok durulan konulardan biri de sabırdır. Bela ve musibetlere karşı sabretmek konusu işleniyor ve bunun yolları şiirsel bir dille, öykülerle anlatılıyor. İnsanın karşılaştığı zorluklar karşısında sabretmesi konusunda şöyle der Mevlânâ:
LOKMAN’IN HİKÂYESİ VE BELA İLE MUSİBET KARŞISINDA SABIR KONUSUNDA BİR ÖRNEK
Mesnevi’de çok hikâye ve kıssa var. Herkesin özellikle beğeneceği hikâyeler vardır. Ancak Lokman ve efendisi ile ilgili bu hikâye ve özellikle Lokman’ın verdiği cevap, acı karşısında sabretmesi, hatta hiç acıyı tatmamış gibi, onun yerine tatlı yiyormuş gibi yapması çok ibret vericidir.
Lokman ve efendisi ile ilgili bir hikâyede Lokman, efendisinin verdiği karpuz dilimini acı olmasına rağmen baldan tatlıymış gibi yer ve neden böyle yaptın dediğinde de ilginç ve ibretlik bir cevap verir. Lokman cevabı sanki efendisine verir gibi görünse de verdiği cevap, her dert çeken, bela ve musibetle karşılaşanın sabrederek Rabbin’e vermesi gereken cevap gibidir. Bu kısım o kadar güzel ki önemi bir kısmını buraya almaktan kendimi alıkoyamıyorum.
ALLAH NEDEN KÖTÜLÜĞÜ YARATIR?
İyilik ve kötülük ile ilgili tartışmalarda hep sorulan ve belki de herkesin aklına gelen bir sorudur: “Allah neden çirkini, kötüyü yaratır?” Yani neden hep her şeyin güzel, her şeyin iyi olduğu bir dünya yaratmadı. Aslında herkes hep iyiyi, güzeli ister, belki bu soru da bundandır. Mevlânâ’da bunu şöyle açıklar:
MEVLÂNÂ’DAN, MESNEVİ’DEN GÜZEL SÖZLER
Kitabı okurken dikkatimi çeken birkaç sözü ve alıntıyı da yazının sonuna ekliyorum.
“Gerçi cüret ettiği suç bir kıl kadardı. Fakat o kıl, iki gözde bitmişti.
Adem, kadim nurun gözüydü. Gözde kıl, büyük bir dağ kesilir.” (17-18, s. 2)
“Yalnızlıktan ümitsizliğe düşünce güneş gibi bir sevgilinin gölgesi altına gir.
Yürü, tez bir Tanrı dostu ara. Böyle yaptın mı, Tanrı, senin dostun olur.” (22-23, s. 2)
“İnsanların çoğu insan yiyicidir. Onların selam vermelerine pek emin olma!
Hepsinin de gönlü Şeytan evidir. İnsan şeytanının lafına pek kulak asma!” (251-252, s.20)
“Dostun postunu yüzmek için kasap gibi sana "Ey can, ey sevgili'' diye hitabeder.
Bu suretle postunu yüzmek ister. Düşmanların afyonunu tatan kişinin vay haline!” (258-259, s. 21)
“Ben, birisini ağlatırsam rahmetim coşar; ağlayıp taşan da nimetime erişir.” (373, s. 29)
“Bir yandan korkuya, bir yandan ümide düştün mü iki kanadın olur. Bir kanadlı kuş, kat'iyen uçamaz, âcizdir.” (1554, s. 119)
“Çünki akıllı kişiden bir cefa gelse o cefa, cahillerin vefasından daha iyidir.
Peygamber, “Akıllının düşmanlığı, cahilin sevgiden yeğdir” dedi” (1876-1877, s. 143)
“Ey Tanrı, bizim taş yüreğimizi mum gibi yumuşat; kerem et de feryadımıza acı!” (1992, s.152)
“Tanrı rahmeti geç erişir ama adamakıllı erişir, seni bir an bile huzurundan ayırmaz, her an seninledir.
Bu vuslatın, bu muhabbetin şerhini duymak istersen adamakıllı düşünerek "Vedduha" suresini okuyuver!” (2533-2534, s. 195)
“Tanrı fareye de miktarınca akıl vermiştir. Çünki yüce Tanrı, hiç kimseye, ihtiyacından artık bir şey vermez.” (3273-3274, s. 251)
Mevlânâ
Mesnevi (2. Cilt)
Çeviren: Veled İzbudak
Gözden geçiren: Abdülbaki Gölpınarlı
Şark - İslam Klasikleri
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Yayınları
İstanbul
1995
334 sayfa.
Mesnevi altı cilt şeklinde yazılmıştır. Birinci cildin yazımına başlanma tarihi kesin olarak bilinmiyor. İlk ciltte de bununla ilgili bir bilgi yoktur. Ancak birinci cilt ile ikinci cildin yazımı arasında altı yıllık bir ara olduğu biliniyor. İkinci cildin yazımına ise 1264 yılında başlandığı bilgisi yer alıyor kitabın başında.
Birinci cilt ile ikinci cildin yazımında neden altı yıllık uzun bir ara olduğu kesin olarak bilinmez. Ancak kitabın başında Mevlânâ bu işte bir hikmet olduğuna değiniyor. Mevlânâ ikinci cildin başında bu gecikmeye açıklık getiriyor. Bu işte Tanrı hikmetleri olduğunu söyler ve üstü örtülü, bunların herkesçe bilinemeyeceğini, bilinse de anlaşılmayacağını söyler.
Kitabın ilk beyitleri de ikinci cilde geç başlanması ile ilgilidir ve şöyle der:
“Bu Mesnevi bit müddet gecikti. Kanın süt olması için bir zaman lazımdır.
Bahtın yeni bir çocuk doğurmadıkça kan, tatlı süt haline gelmez. Bunu güzelce duy.” (1-2, s. 1)
“Ruhların cilası olan Mesnevi'ye, yeniden recebin on beşinci günü başlandı.
Bu alışverişe başlayış tarihi, (Hicri) 662 tarihiydi.” (6-7, s.1)
Eserde özellikle ikinci cildin yazılabilmesi için belirli bir olgunlaşma süresi gerektiği de ifade ediliyor. Buna “kanın süt olması için zaman lazım” şeklinde açıklama getiriliyor. Daha sonra da kitabın yazılabilmesi için belirli şeylerin olgunlaşması gerektiği belirtiliyor.
En başta zaten iki kitap arasındaki fark, anlatım göze çarpıyor. İlk kitapta hikâyelere daha çok ağırlık verilmiş ve bazı kısımlarının anlaşılması daha kolay. Ancak ikinci ciltte yapılan bazı anlatımlarda açıklamaya ve izaha ihtiyaç duyulan çok kısım vardır. Kısacası daha derin manalar içeren beyitler daha fazladır birinci cilde göre.
Mesnevi bir tasavvuf kitabı, hikmetli ve özlü sözler, nasihatler kitabıdır. Zaten yukarıdaki beyitte de “ruhların cilası” ifadesi de dikkat çekiyor. Bunu yaparken de sık sık hikâyelere, menkıbelere, kıssalara yer veriyor. Ayrıca bu kıssa ve hikâyelerde surete değil, manaya önem ve dikkat verilmesi gerektiği üzerinde de duruluyor.
Bazı beyitleri o kadar anlamlı ve sade ki okuru mest ediyor. Sade çünkü söylediği şey çok akıllıca ve mantıklı ama ilk defa burada okuyunca da okura zevk veriyor ve çok derin manalara sahip. Örneğin:
Gülsuyu isen seni başa sürer, koyuna serperler; sidik gibiysen dışarı atarlar. (279, s. 22)
BELA VE MUSİBETLERE KARŞI SABIR
İkinci ciltte üzerinde en çok durulan konulardan biri de sabırdır. Bela ve musibetlere karşı sabretmek konusu işleniyor ve bunun yolları şiirsel bir dille, öykülerle anlatılıyor. İnsanın karşılaştığı zorluklar karşısında sabretmesi konusunda şöyle der Mevlânâ:
Ademoğlu, hayalle gelişir. Hayalleri güzelse onunla rahatlaşır.
Yok. Eğer gözüne kötü hayaller görünürse ateşten eriyen mum gibi erir gider.
Yılanların, akreplerin içinde bile olsan Tanrı seni güzel hayallerle avutursa,
Yılanlar, akrepler sana munis olur. Çünki hayalin, aşağılık şeyleri altın yapan bir kimyadır.
Sabır, güzel hayallerle tatlılaşır. Çünki her şeyden evvel içinde bulunduğun sıkıntıdan kurtulma hayaline düşersin.O kurtuluş ümidi, içteki imandan gelir. İman zayıflığından da ümitsizliğe, iç sıkıntısına uğrarsın.
Sabır, iman yüzünden baş tacı olur. Bundan dolayıdır ki sabrı olmıyanın imanı da yoktur.
Peygamber "Tanrı, gönlünde sabır olmıyana iman da vermemiştir" dedi. (594-601, s. 46)
LOKMAN’IN HİKÂYESİ VE BELA İLE MUSİBET KARŞISINDA SABIR KONUSUNDA BİR ÖRNEK
Mesnevi’de çok hikâye ve kıssa var. Herkesin özellikle beğeneceği hikâyeler vardır. Ancak Lokman ve efendisi ile ilgili bu hikâye ve özellikle Lokman’ın verdiği cevap, acı karşısında sabretmesi, hatta hiç acıyı tatmamış gibi, onun yerine tatlı yiyormuş gibi yapması çok ibret vericidir.
Lokman ve efendisi ile ilgili bir hikâyede Lokman, efendisinin verdiği karpuz dilimini acı olmasına rağmen baldan tatlıymış gibi yer ve neden böyle yaptın dediğinde de ilginç ve ibretlik bir cevap verir. Lokman cevabı sanki efendisine verir gibi görünse de verdiği cevap, her dert çeken, bela ve musibetle karşılaşanın sabrederek Rabbin’e vermesi gereken cevap gibidir. Bu kısım o kadar güzel ki önemi bir kısmını buraya almaktan kendimi alıkoyamıyorum.
“Bir gün Lokman'm efendisine hediye olarak bir karpuz getirdiler. Hizmetçiye "Git, oğlum Lokman'ı çağır" dedi.
Lokman gelince, efendisi, karpuzu kesip ona bir dilim verdi. Lokman, o dilimi bal gibi, şeker gibi yedi.
Hem de öyle lezzetle yedi ki Lokman'ın efendisi, ikinci dilimi de kesip sundu. Böyle böyle karpuzu tekmil yedi;
Yalnız bir dillin kaldı. Efendisi "Bunu da ben yiyeyim; bir göreyim, bakayım, nasıl şey, herhalde tatlı bir karpuz" dedi.
Çünki Lokman, öyle lezzetle, öyle zevkle, öyle iştahlı iştahlı yiyordu ki görenlerin de iştahı geliyordu.
Efendisi, o dilimi yer yemez karpuzun acılığından ağzını bir ateştir sardı, dili uçukladı, boğazı yandı.
Bir eyyam acılığından adeta kendisini kaybetti. Sonra "A benim canım, efendim,
Böyle bir zehri nasıl oldu da tatlı tatlı yedin, böyle bir kahrı nasıl oldu da lûtuf saydın?
Bu ne sabır? Neden böyle sabrettin? Sanki canına kastın var?
Niye bir şey söylemedin, niye biraz sabret şimdi yiyemem demedin?" dedi.
Lokman, dedi ki: “Senin nimetler bağışlayan elinden o kadar rızıklandım ki utancımdan adeta iki kat olmuşumdur.
Elinle sunduğun bir şeye; ey marifet sahibi; bu acıdır demeğe utandım. (1514 - 1525, s. 116)
ALLAH NEDEN KÖTÜLÜĞÜ YARATIR?
İyilik ve kötülük ile ilgili tartışmalarda hep sorulan ve belki de herkesin aklına gelen bir sorudur: “Allah neden çirkini, kötüyü yaratır?” Yani neden hep her şeyin güzel, her şeyin iyi olduğu bir dünya yaratmadı. Aslında herkes hep iyiyi, güzeli ister, belki bu soru da bundandır. Mevlânâ’da bunu şöyle açıklar:
“Eğer sen kötülükler de ondandır dersen öyledir ama bundan onun kemaline noksan mı gelir ki?
Bu kötülük ihsanı da onun kemalindendir. Dinle ulu kişi, sana bir misal getireyim:
Mesela ressam iki türlü resim yapar: Güzellerin resimleriyle çirkin resimleri.
Yusuf'un, yaratılışı güzel hurinin resmini de yapar, ifritlerin, çirkin iblislerin resmini de.
İki türlü resim de onun üstatlığının eseridir. Bu, ressamın çirkinliğine delil olamaz, bilakis üstatlığına delildir.
Çirkini gayet çirkin olarak yapar, o derecede ki bütün çirkinlikler, onun etrafında döner, örülür.
Bu suretle de bilgisindeki kemal meydana gelir, üstatlığını inkar eden rüsvay olur.
Eğer çirkinin resmini yapmayı bilmezse ressam, nâkıstır. İşte bu yüzden Tanrı hem kafirin yaratıcısıdır, hem müminin.” (2535 - 2541, s. 195)
MEVLÂNÂ’DAN, MESNEVİ’DEN GÜZEL SÖZLER
Kitabı okurken dikkatimi çeken birkaç sözü ve alıntıyı da yazının sonuna ekliyorum.
“Gerçi cüret ettiği suç bir kıl kadardı. Fakat o kıl, iki gözde bitmişti.
Adem, kadim nurun gözüydü. Gözde kıl, büyük bir dağ kesilir.” (17-18, s. 2)
“Yalnızlıktan ümitsizliğe düşünce güneş gibi bir sevgilinin gölgesi altına gir.
Yürü, tez bir Tanrı dostu ara. Böyle yaptın mı, Tanrı, senin dostun olur.” (22-23, s. 2)
“İnsanların çoğu insan yiyicidir. Onların selam vermelerine pek emin olma!
Hepsinin de gönlü Şeytan evidir. İnsan şeytanının lafına pek kulak asma!” (251-252, s.20)
“Dostun postunu yüzmek için kasap gibi sana "Ey can, ey sevgili'' diye hitabeder.
Bu suretle postunu yüzmek ister. Düşmanların afyonunu tatan kişinin vay haline!” (258-259, s. 21)
“Ben, birisini ağlatırsam rahmetim coşar; ağlayıp taşan da nimetime erişir.” (373, s. 29)
“Bir yandan korkuya, bir yandan ümide düştün mü iki kanadın olur. Bir kanadlı kuş, kat'iyen uçamaz, âcizdir.” (1554, s. 119)
“Çünki akıllı kişiden bir cefa gelse o cefa, cahillerin vefasından daha iyidir.
Peygamber, “Akıllının düşmanlığı, cahilin sevgiden yeğdir” dedi” (1876-1877, s. 143)
“Ey Tanrı, bizim taş yüreğimizi mum gibi yumuşat; kerem et de feryadımıza acı!” (1992, s.152)
“Tanrı rahmeti geç erişir ama adamakıllı erişir, seni bir an bile huzurundan ayırmaz, her an seninledir.
Bu vuslatın, bu muhabbetin şerhini duymak istersen adamakıllı düşünerek "Vedduha" suresini okuyuver!” (2533-2534, s. 195)
“Tanrı fareye de miktarınca akıl vermiştir. Çünki yüce Tanrı, hiç kimseye, ihtiyacından artık bir şey vermez.” (3273-3274, s. 251)
Mevlânâ
Mesnevi (2. Cilt)
Çeviren: Veled İzbudak
Gözden geçiren: Abdülbaki Gölpınarlı
Şark - İslam Klasikleri
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Yayınları
İstanbul
1995
334 sayfa.
Mevlana... Bir okyanus kadar engin düşünceli, her yönüyle örnek bir düşünür. Onun eserini paylaşarak çok güzel bir iş yapıyorsunuz, tebrik ediyorum sizi.
Bu arada bloğunuzu yeni gördüm ve hemen takibe aldım, sizi de bloğumuzda ağırlamak isteriz :)
https://maviveedebiyat.blogspot.com.tr/
Teşekkür ederim. Ben zaten sizin bloğu takip ediyorum.
çok güzel paylaşımlarınız var
Teşekkür ederim.
Mevlana koca bir derya... Mesnevisi de öyle. Emeğinize sağlık:)
Teşekkür ederim.