Platon - Sokrates’in Savunması (Ahmet Cevizci’nin Önsözüyle)
Platon, Antik Yunan’dan günümüze kadar en çok okunan filozofların başında gelir. Platon ise eserlerinde en çok yeri hocası Sokrates’e ayırmıştır. Hatta Platon’un en ünlü eseri diyebileceğimiz “Devlet”i de Sokrates ile diyaloglar şeklinde yazmıştır.
Sokrates’in düşünceleri ve öğretilerini bir kenara koyarsak, hayatı ile ilgili en önemli olay ona yönetilen suçlamalar ve yargılanmasıdır. Sokrates 70 yaşında mahkeme karşısına çıkarılır, yargılanır, mahkemede bu kitabın da konusu olan o ünlü savunmasını yapar ve sonuçta jüri tarafından idam cezasına çarptırılır. Platon da hocasının mahkemede yaptığı savunmayı, hatta öncesi ve sonrasını da yazarak günümüze kadar ulaşmasını sağlamıştır.
Bu arada Sokrates’in yazılı hiçbir kitabı yoktur. Platon’u da hocasından ayıran en önemli özellik de budur. O, düşüncelerini günümüze kadar ulaşmasını sağlayacak yazılı hocasının aksine çok önemsemiş ve çok iyi kullanmıştır. Zaten Sokrates ile ilgili bildiklerimizin çoğunu da Platon’un bunları kaleme alması, yazıya dökmesine borçluyuz.
Say Yayınları’ndan çıkan bu kitabın başında Ahmet Cevizci’nin iki yazısı bulunuyor. Biri, Platon’un eserleri ve hayatını anlatan yazıdır. Diğeri ise Sokrates’in Savunması’na Ahmet Cevizci’nin yazdığı önsöz. Eseri, yazıldığı dönem ve Platon’un anlamak için güzel bir başlangıç okuması sunuyor. Cevizci, Platon ve yazdığı diyaloglar ile ilgili şu önemli bilgiyi veriyor:
“Platon, Akademi kurulduktan sonra da yazmaya devam etmişti. Böylelikle, ona atfedilen bazı sahte ya da sözde Platonik diyaloglar bir tarafa bırakılacak olursa, otantisiteleri veya Platon tarafından kaleme alınmış olduklarından hiçbir şekilde kuşku duyulmayan 30 kadar diyalog ortaya çıktı. Söz konusu eser ya da diyaloglar, elbette öncelikle antik dünyada okunmuştu. Sadece Yunanistan'da değil, fakat Roma dünyasında da iyi tanınan Platonik diyaloglar, Ortaçağ'a gelince, Timaeos istisna tutulacak olursa, Hıristiyan Batı dünyasında ortadan kayboldular. Başka bir deyişle, Platon'un diyaloglarının Batı'da, uzun bir Ortaçağ boyunca varlığından haberdar olunmadı. Bu diyaloglar, öyle sanılır ki yedinci yüzyıldan itibaren bir bütün olarak İslam dünyasına geçti. Gerçekten de Müslüman âlim ve mütercimler, bu diyalogları hem orijinal Grekçesiyle korudular, hem de önemli bir kısmını Arapçaya tercüme ettiler. Başta Farabi ve İbnü'n Nedim olmak üzere, İslami kaynaklar, İslam dünyasında varlığı bilinen, dolaşımda olup okunan 35 Platon diyaloğunun varlığından söz ederler. Diyalogların Batı'ya geçişi büyük ölçüde 12. yüzyıl Rönesans'ı sırasında olmuş, onların bir bütün olarak yeniden ele alınıp incelenmeleri, tasnif edilip Latinceye tercüme edilmeleri Rönesans hümanizmi eliyle gerçekleşmiştir.” (Ahmet Cevizci, Platon - Hayatı ve Eserleri, s. 14)
“Sokrates’in Savunması” kitabı, aslında Sokrates’in mahkeme süreci ile ilgili Platon’un yazdığı üçlemenin bir parçasıdır. Diğer kitaplar ise şöyle:
Platon, Sokrates’in 70 yaşında çıkarıldığı mahkemede yaptığı savunmayı aktarıyor. Peki, Sokrates’e yöneltilen suçlamalar nelerdir? Suçlama dinsizlik ve üç şekilde dinsiz olmakla suçlanır.
(i) kentin tanrılarına inanmamak,
(ii) yeni tanrılar icat etmek,
(iii) gençleri baştan çıkarmak suretiyle dinsizlik etmek.
Tabii en başta Sokrates, dinsiz olduğu yönündeki suçlamayı reddeder ve jüriye bir olay anlatır. Arkadaşlarından biri bir tapınağa giderek kâhine en bilge kişi kim olduğunu sormuş. Tanrının kâhin aracılığıyla verdiği cevap ise Sokrates olmuş. Bunu duyan Sokrates’in kendisine tanrısal bir görev verildiğini hissederek bir kısım kişilere giderek onlar ile konuşmuş, bilge olup olmadıklarını anlamaya çalışmış ve sonuçta da insanların işlerine burnunu sokmakla suçlanmış. Aslında Sokrates’in konuştuğu ve kendisini bilge diye tanıtan insanlar kendi bilgisizliklerini görünce Sokrates’e düşmen kesilirler.
“İlk gittiği kişi, Yunan dünyasında bilge olduklarına inanılan, Sokrates'in de gerçekten bilge olduklarını düşündüğü politikacılardır. Sorguladığı ilk politikacının, o, her ne kadar kendisinin bilge olduğunu düşünse de, gerçekte bilge olmadığını görür. Görmekle olmaz, politikacının nefreti ve düşmanlığını üzerine çeker. Çünkü gerçek yüzünün açığa çıkarılmasından kimse hoşlanmaz, hele her yaptıklarının doğru olduğuna inanan, eleştiriye tahammülsüz iktidar sahipleri hiç hoşlanmazlar.” (Ahmet Cevizci, Önsöz, s. 39 - 40)
“Sokrates'in bu soruşturmasından, her şeyden önce "beşeri bilgeliğin” tam olarak ne anlama geldiği sonucu tam olarak ortaya çıkar. Politikacıların, ozanların ve zanaatkârların sahip olamadıkları, fakat sadece Sokrates'in sahip olduğu, onu insanların en bilgesi yapan beşeri bilgelik, biraz da en önemli şeylerle ilgili bilgelikten, moral hikmetten yoksunluğun bilincinde olmaktan oluşan bir bilgeliktir. Bu ahlâkî bilgelik, hayatta gerçekte neyin iyi neyin kötü olduğuna veya en önemli şeye, bizi gerçekten iyi olana götüren moral yol ya da erdemlere dair bir bilgeliktir.” (Ahmet Cevizci, Önsöz, s. 40)
Tabii, Sokrates’in savunması ve mahkemenin sonucunu biliyoruz. Sokrates de sonucun ne çıkacağını biliyordu. Jüriye hoş görünüp kendini ölümden kurtarmak için doğru bildiği şeyleri mahkemede de yenilemekten kaçınmaz. Cevizci bu durumu şöyle özetliyor:
“Sokrates ölüme kayıtsız olan, ölümden korkmayan biri değildir. Her fani gibi, muhtemelen o da ölümden korkar. Ama bir yandan da esas korkulması gereken şeyin adaletsiz, ahlaksız ve onursuz yaşamak olduğunu söyler. Başka bir deyişle, esas korkulması gerekenin fiziki değil de manevi ölüm olduğunu söyleyen Sokrates, şu halde, ölümden her ne kadar korksa bile, ölüm ile adaletsizlik alternatifleri arasında bir seçim yapmak durumunda kaldığında, ölümü seçeceğini, dolayısıyla hayatını adalete, adaletin tesisine adamış olduğunu ifade eder. Kişi, utanç verici bir şey yapmaktan, ona göre ancak bu şekilde kurtulabilir.” (Ahmet Cevizci, Önsöz, s. 46)
Eserin ilk cümlelerden Sokrates’in mahkemeye çıktığında 70 yaşında olduğunu ve ilk defa mahkemeye çıktığını öğreniyoruz. Suçlayanlar: Anytos ve arkadaşları. Ancak resmi suçlama başvurusunu yapan Meletos. Sokrates savunmasında bazen sadece Meletos’un ismini söyler, bazen de Anytos ve arkadaşları der ve olayın arkasında aslında kimin olduğunu göstermeye çalışır.
Sokrates, savunmasına kendisine karşı iki tür suçlama olduğunu söyleyerek başlar. Birincisi yıllardır yapılan ve kimler tarafından yapıldığı bilinmeyen eski suçlamalar. Diğer ise mahkeme karşısına çıkmasına sebep olan suçlamalar. Eski suçlamaların büyük bir kısmı dönemin komedi yazası Aristophanes’in yazdığı “Bulutlar” isimli oyundan alınmadır. Bu oyunca Sokrates ile alay edilir ve ona bir dizi suçlama yöneltilir.
Yukarıda da bahsedildiği gibi Sokrates savunmasına kâhinin sözleriyle başlar ve bilge kişi arayışına çıkar. Amacı o bilge kişiden kendisinin bilgeliğini sorgulamaktır. Ancak sonuçlar pek beklediği gibi olmaz ve siyasetçi ile ilgili şunları söyler:
“Siyasetçinin yanından ayrılırken kendi kendime şöyle dedim: "Benim bu adamdan daha bilge olduğum kesin. Çünkü ikimizin de kendimizle övünebileceğimiz bir bilgimiz yok. Ancak o bilmediği şeyleri bildiğini sanırken, ben bilmediğimin farkındayım. Bu nedenle ben bilmediğimi bilmek noktasında biraz daha fazla bilge görünüyorum.” (s. 58)
Bütün bu arayışın sonunda belki de Sokates, o ünlü sözünü söylemiştir: “Tek bildiğim hiçbir şey bilmediğimdir.” Ancak bununla yetinmiyor. İşin özünün de şöyle olduğunu söyler jüriye:
“Ancak aslında durum şöyleydi: Sadece tanrı gerçek anlamda bilgedir. Tanrı kâhin yoluyla ya insanların bilge olmadıklarını ya da bunun çok değersiz bir bilgelik olduğunu anlatmak istemişti. Bence tanrı Sokrates'e seslenmiyordu, sadece Sokrates'in ismini kullanarak sizlere şunu söylemek istiyordu: "İnsanların en bilgesi tıpkı Sokrates gibi gerçekte bilge olmadığını bilendir."
Sokrates hem bir şey bilmediğini bildiği için bilge olduğunu, hem de bir şey bilmediği için de bilge olmadığını söyler. Aslında bilge olmadığını bilen tek kişi olduğu için de kendine görev olarak şunu seçer:
“İşte bu nedenle tanrının emrine bağlı olarak Atinalı ya da yabancı fark etmeksizin bilge olduğunu iddia eden herkesi sorguluyorum ve bilge olmadıklarını fark ettiğim zaman tanrının sözlerine uygun bir biçimde onlara bilge olmadıklarını gösteriyorum.” (s. 60)
“Fakat beni defalarca da öldürseniz davranışımı değiştirmem mümkün değildir.” (s. 73) diyen Sokrates, asıl olanın jürinin ona vereceği ceza değil, asıl olanın ölüm korkusu olduğunda bile doğruları söylemeye devam etmek olduğunu anlatır. Çünkü savunduğu değerlerden ölüm korkusu sonucu vazgeçerek utanç içinde yaşamaktansa ölmenin daha iyi olduğunu söylemeye çalışır.
“Kentte dolaşıp herkese akıl vermem, özel işlerinize karışmam, ancak kamu işleri söz konusu olduğu zaman kalabalığın önüne çıkmayıp devlet işlerine karışacak cesarette olmamam belki de sizleri şaşırtmıştır” (s. 74-75)
Sokrates insanları nasıl uyarmaya çalıştığını ve bunun da rahatsızlık verme olarak algılandığını anlatıyor. Boule üyeliği dışında hiçbir resmi görev üstlenmediğini söylüyor.
Hem genel hem de yeni suçlamalara karşı savunmasını yaptıktan sonra ölümden korkmadığını, asıl korktuğu şeyin haksızlık yapmak, yanlış yapmak olduğunu söyler ve geçmişte bu sözünü kanıtlayacak hangi işler yaptığını anlatır. Yani mahkemede jüri üyelerine “siz ister serbest bırakılmama kara verin, isterse de ölümüme bu benim için önemli değil.” diyor. Onun için önemli olan bildiği doğruları yapmak ve yanlışlardan kaçınmaktır.
Platon, aslında hocası Sokrates’in kısa ve öz bir şekilde savunduğu değerler uğruna nasıl seve seve ölüme gittiğini gösteriyor. Yoksa süslü, aldatıcı cümlelerle jüriye yaranarak onların beraat kararı vermesini sağlayabilecek yetenekte bir düşünürdür Sokrates. Belki de bu Sokrates’in Platon’a verdiği son ve en önemli derstir. Bu ders olmasaydı ne Platon ne Akademi ne de antik Yunan felsefesi olurdu.
Platon
Sokrates’in Savunması
Özgün adı: Ἀπολογία Σωκράτους
Eski Yunancadan çeviren: Furkan Akderin
Yayıma hazırlayan ve Önsöz: Ahmet Cevizci
5. Baskı
Say Yayınları
İstanbul
2015
96 sayfa.
Sokrates’in düşünceleri ve öğretilerini bir kenara koyarsak, hayatı ile ilgili en önemli olay ona yönetilen suçlamalar ve yargılanmasıdır. Sokrates 70 yaşında mahkeme karşısına çıkarılır, yargılanır, mahkemede bu kitabın da konusu olan o ünlü savunmasını yapar ve sonuçta jüri tarafından idam cezasına çarptırılır. Platon da hocasının mahkemede yaptığı savunmayı, hatta öncesi ve sonrasını da yazarak günümüze kadar ulaşmasını sağlamıştır.
Bu arada Sokrates’in yazılı hiçbir kitabı yoktur. Platon’u da hocasından ayıran en önemli özellik de budur. O, düşüncelerini günümüze kadar ulaşmasını sağlayacak yazılı hocasının aksine çok önemsemiş ve çok iyi kullanmıştır. Zaten Sokrates ile ilgili bildiklerimizin çoğunu da Platon’un bunları kaleme alması, yazıya dökmesine borçluyuz.
Say Yayınları’ndan çıkan bu kitabın başında Ahmet Cevizci’nin iki yazısı bulunuyor. Biri, Platon’un eserleri ve hayatını anlatan yazıdır. Diğeri ise Sokrates’in Savunması’na Ahmet Cevizci’nin yazdığı önsöz. Eseri, yazıldığı dönem ve Platon’un anlamak için güzel bir başlangıç okuması sunuyor. Cevizci, Platon ve yazdığı diyaloglar ile ilgili şu önemli bilgiyi veriyor:
“Platon, Akademi kurulduktan sonra da yazmaya devam etmişti. Böylelikle, ona atfedilen bazı sahte ya da sözde Platonik diyaloglar bir tarafa bırakılacak olursa, otantisiteleri veya Platon tarafından kaleme alınmış olduklarından hiçbir şekilde kuşku duyulmayan 30 kadar diyalog ortaya çıktı. Söz konusu eser ya da diyaloglar, elbette öncelikle antik dünyada okunmuştu. Sadece Yunanistan'da değil, fakat Roma dünyasında da iyi tanınan Platonik diyaloglar, Ortaçağ'a gelince, Timaeos istisna tutulacak olursa, Hıristiyan Batı dünyasında ortadan kayboldular. Başka bir deyişle, Platon'un diyaloglarının Batı'da, uzun bir Ortaçağ boyunca varlığından haberdar olunmadı. Bu diyaloglar, öyle sanılır ki yedinci yüzyıldan itibaren bir bütün olarak İslam dünyasına geçti. Gerçekten de Müslüman âlim ve mütercimler, bu diyalogları hem orijinal Grekçesiyle korudular, hem de önemli bir kısmını Arapçaya tercüme ettiler. Başta Farabi ve İbnü'n Nedim olmak üzere, İslami kaynaklar, İslam dünyasında varlığı bilinen, dolaşımda olup okunan 35 Platon diyaloğunun varlığından söz ederler. Diyalogların Batı'ya geçişi büyük ölçüde 12. yüzyıl Rönesans'ı sırasında olmuş, onların bir bütün olarak yeniden ele alınıp incelenmeleri, tasnif edilip Latinceye tercüme edilmeleri Rönesans hümanizmi eliyle gerçekleşmiştir.” (Ahmet Cevizci, Platon - Hayatı ve Eserleri, s. 14)
“Sokrates’in Savunması” kitabı, aslında Sokrates’in mahkeme süreci ile ilgili Platon’un yazdığı üçlemenin bir parçasıdır. Diğer kitaplar ise şöyle:
“Sokrates'in Savunması Platon'un hocası Sokrates'in hayatı ve düşüncelerini anlattığı gençlik diyalogları arasında yer alır. O, iki eserle birlikte bir üçlü oluşturur. Bu eserler, onu ölüme götüren ardışık olaylar silsilesiyle ilgili eserlerdir: Euthyphron, Savunma ve Kriton. Bunlardan Euthyphron, Sokrates'e "dinsizlik suçu” işlediği gerekçesiyle mahkemeye verildiğini bildiren resmi kararın tebliğ edilme öyküsü etrafında döner. Savunma, mahkemedeki Sokrates'i ve onun burada yaptığı eşsiz savunmayı aktarır. Kriton ise kendisiyle ilgili olarak ölüm kararı verildikten sonra, hapse atılan Sokrates'in hapiste infazı beklerken geçirdiği günleri aktarır. Bu üç eser içinden de esas Savunma'nın Sokrates'in hayatı, karakteri ve görüşleriyle ilgili bilgi bakımından en önemli kaynak olduğu kabul edilir.” (Ahmet Cevizci, Önsöz, s. 21)
Platon, Sokrates’in 70 yaşında çıkarıldığı mahkemede yaptığı savunmayı aktarıyor. Peki, Sokrates’e yöneltilen suçlamalar nelerdir? Suçlama dinsizlik ve üç şekilde dinsiz olmakla suçlanır.
(i) kentin tanrılarına inanmamak,
(ii) yeni tanrılar icat etmek,
(iii) gençleri baştan çıkarmak suretiyle dinsizlik etmek.
Tabii en başta Sokrates, dinsiz olduğu yönündeki suçlamayı reddeder ve jüriye bir olay anlatır. Arkadaşlarından biri bir tapınağa giderek kâhine en bilge kişi kim olduğunu sormuş. Tanrının kâhin aracılığıyla verdiği cevap ise Sokrates olmuş. Bunu duyan Sokrates’in kendisine tanrısal bir görev verildiğini hissederek bir kısım kişilere giderek onlar ile konuşmuş, bilge olup olmadıklarını anlamaya çalışmış ve sonuçta da insanların işlerine burnunu sokmakla suçlanmış. Aslında Sokrates’in konuştuğu ve kendisini bilge diye tanıtan insanlar kendi bilgisizliklerini görünce Sokrates’e düşmen kesilirler.
“İlk gittiği kişi, Yunan dünyasında bilge olduklarına inanılan, Sokrates'in de gerçekten bilge olduklarını düşündüğü politikacılardır. Sorguladığı ilk politikacının, o, her ne kadar kendisinin bilge olduğunu düşünse de, gerçekte bilge olmadığını görür. Görmekle olmaz, politikacının nefreti ve düşmanlığını üzerine çeker. Çünkü gerçek yüzünün açığa çıkarılmasından kimse hoşlanmaz, hele her yaptıklarının doğru olduğuna inanan, eleştiriye tahammülsüz iktidar sahipleri hiç hoşlanmazlar.” (Ahmet Cevizci, Önsöz, s. 39 - 40)
“Sokrates'in bu soruşturmasından, her şeyden önce "beşeri bilgeliğin” tam olarak ne anlama geldiği sonucu tam olarak ortaya çıkar. Politikacıların, ozanların ve zanaatkârların sahip olamadıkları, fakat sadece Sokrates'in sahip olduğu, onu insanların en bilgesi yapan beşeri bilgelik, biraz da en önemli şeylerle ilgili bilgelikten, moral hikmetten yoksunluğun bilincinde olmaktan oluşan bir bilgeliktir. Bu ahlâkî bilgelik, hayatta gerçekte neyin iyi neyin kötü olduğuna veya en önemli şeye, bizi gerçekten iyi olana götüren moral yol ya da erdemlere dair bir bilgeliktir.” (Ahmet Cevizci, Önsöz, s. 40)
Tabii, Sokrates’in savunması ve mahkemenin sonucunu biliyoruz. Sokrates de sonucun ne çıkacağını biliyordu. Jüriye hoş görünüp kendini ölümden kurtarmak için doğru bildiği şeyleri mahkemede de yenilemekten kaçınmaz. Cevizci bu durumu şöyle özetliyor:
“Sokrates ölüme kayıtsız olan, ölümden korkmayan biri değildir. Her fani gibi, muhtemelen o da ölümden korkar. Ama bir yandan da esas korkulması gereken şeyin adaletsiz, ahlaksız ve onursuz yaşamak olduğunu söyler. Başka bir deyişle, esas korkulması gerekenin fiziki değil de manevi ölüm olduğunu söyleyen Sokrates, şu halde, ölümden her ne kadar korksa bile, ölüm ile adaletsizlik alternatifleri arasında bir seçim yapmak durumunda kaldığında, ölümü seçeceğini, dolayısıyla hayatını adalete, adaletin tesisine adamış olduğunu ifade eder. Kişi, utanç verici bir şey yapmaktan, ona göre ancak bu şekilde kurtulabilir.” (Ahmet Cevizci, Önsöz, s. 46)
PLATON - SOKRATES’İN SAVUNMASI
Eserin ilk cümlelerden Sokrates’in mahkemeye çıktığında 70 yaşında olduğunu ve ilk defa mahkemeye çıktığını öğreniyoruz. Suçlayanlar: Anytos ve arkadaşları. Ancak resmi suçlama başvurusunu yapan Meletos. Sokrates savunmasında bazen sadece Meletos’un ismini söyler, bazen de Anytos ve arkadaşları der ve olayın arkasında aslında kimin olduğunu göstermeye çalışır.
Sokrates, savunmasına kendisine karşı iki tür suçlama olduğunu söyleyerek başlar. Birincisi yıllardır yapılan ve kimler tarafından yapıldığı bilinmeyen eski suçlamalar. Diğer ise mahkeme karşısına çıkmasına sebep olan suçlamalar. Eski suçlamaların büyük bir kısmı dönemin komedi yazası Aristophanes’in yazdığı “Bulutlar” isimli oyundan alınmadır. Bu oyunca Sokrates ile alay edilir ve ona bir dizi suçlama yöneltilir.
Yukarıda da bahsedildiği gibi Sokrates savunmasına kâhinin sözleriyle başlar ve bilge kişi arayışına çıkar. Amacı o bilge kişiden kendisinin bilgeliğini sorgulamaktır. Ancak sonuçlar pek beklediği gibi olmaz ve siyasetçi ile ilgili şunları söyler:
“Siyasetçinin yanından ayrılırken kendi kendime şöyle dedim: "Benim bu adamdan daha bilge olduğum kesin. Çünkü ikimizin de kendimizle övünebileceğimiz bir bilgimiz yok. Ancak o bilmediği şeyleri bildiğini sanırken, ben bilmediğimin farkındayım. Bu nedenle ben bilmediğimi bilmek noktasında biraz daha fazla bilge görünüyorum.” (s. 58)
Bütün bu arayışın sonunda belki de Sokates, o ünlü sözünü söylemiştir: “Tek bildiğim hiçbir şey bilmediğimdir.” Ancak bununla yetinmiyor. İşin özünün de şöyle olduğunu söyler jüriye:
“Ancak aslında durum şöyleydi: Sadece tanrı gerçek anlamda bilgedir. Tanrı kâhin yoluyla ya insanların bilge olmadıklarını ya da bunun çok değersiz bir bilgelik olduğunu anlatmak istemişti. Bence tanrı Sokrates'e seslenmiyordu, sadece Sokrates'in ismini kullanarak sizlere şunu söylemek istiyordu: "İnsanların en bilgesi tıpkı Sokrates gibi gerçekte bilge olmadığını bilendir."
Sokrates hem bir şey bilmediğini bildiği için bilge olduğunu, hem de bir şey bilmediği için de bilge olmadığını söyler. Aslında bilge olmadığını bilen tek kişi olduğu için de kendine görev olarak şunu seçer:
“İşte bu nedenle tanrının emrine bağlı olarak Atinalı ya da yabancı fark etmeksizin bilge olduğunu iddia eden herkesi sorguluyorum ve bilge olmadıklarını fark ettiğim zaman tanrının sözlerine uygun bir biçimde onlara bilge olmadıklarını gösteriyorum.” (s. 60)
“Fakat beni defalarca da öldürseniz davranışımı değiştirmem mümkün değildir.” (s. 73) diyen Sokrates, asıl olanın jürinin ona vereceği ceza değil, asıl olanın ölüm korkusu olduğunda bile doğruları söylemeye devam etmek olduğunu anlatır. Çünkü savunduğu değerlerden ölüm korkusu sonucu vazgeçerek utanç içinde yaşamaktansa ölmenin daha iyi olduğunu söylemeye çalışır.
“Sevgiler Atinalılar! Tahmin ettiğiniz şekilde savunmamı kendim için değil aynı zamanda tanrının size verdiklerine karşı bir yanlış yapmamanız adına sizler için de yapıyorum. Eğer beni öldürürseniz, benim gibi kendisini kente adamış birisini bir daha bulamazsınız. Bunu birazcık alaycı biraz da komik bir dille söylersek, soylu ama hantallık ve miskinliğiyle bir at sineği tarafından dürtülerek uyandırılmak zorunda bir ata benzeyen, bir kente kendisini adayan bir insandan söz ediyoruz. Bence tanrı beni tüm gün boyunca hiç durmaksızın yanınızda oturup sizleri uyandırmak, doğruları göstermek ve gerektiği zaman da sizleri azarlayabilecek bir at sineği olarak görevlendirmiş. Bana öyle geliyor ki, böyle başka birisini bulamazsınız, Atinalılar! Sözümü dinleyin ve beni serbest bırakın. Ancak belki de tatlı tatlı uyurken aniden uyandırılan bir insanın verdiği tepki gibi yüzüme bir tokat atabilirsiniz ve Anytos'un söylediğine uygun davranıp bana ölüm cezası verebilirsiniz. Daha sonra da tanrı sizin için endişelenecek başka birini gönderene kadar uyumaya devam edersiniz.” (s. 73 - 74)
“Kentte dolaşıp herkese akıl vermem, özel işlerinize karışmam, ancak kamu işleri söz konusu olduğu zaman kalabalığın önüne çıkmayıp devlet işlerine karışacak cesarette olmamam belki de sizleri şaşırtmıştır” (s. 74-75)
Sokrates insanları nasıl uyarmaya çalıştığını ve bunun da rahatsızlık verme olarak algılandığını anlatıyor. Boule üyeliği dışında hiçbir resmi görev üstlenmediğini söylüyor.
Hem genel hem de yeni suçlamalara karşı savunmasını yaptıktan sonra ölümden korkmadığını, asıl korktuğu şeyin haksızlık yapmak, yanlış yapmak olduğunu söyler ve geçmişte bu sözünü kanıtlayacak hangi işler yaptığını anlatır. Yani mahkemede jüri üyelerine “siz ister serbest bırakılmama kara verin, isterse de ölümüme bu benim için önemli değil.” diyor. Onun için önemli olan bildiği doğruları yapmak ve yanlışlardan kaçınmaktır.
“Yanınızda yer almak yerine suçlu bulunmak ve idam edilmekten korkmayarak, ölmek pahasına haklı olanın yanında yer aldım. Tüm bunlar Atina demokrasisi zamanında oldu. Daha sonra oligarşi güçlendi ve otuzlar iktidarı geldi. Otuzlar benimle birlikte beş kişiye Tholos'a gitmemizi ve Salamisli Leon'u idam edilmesi için getirmemizi emrettiler. Suçlarına başka insanları da ortak etmek için çok sayıda insana başka görevler verdiler. İşte bu noktada ölümü umursamadığımı kelimelerimle değil, yaptığım işlerle bir defa daha ispatladım. İlahi adalete karşı gelmemek için, tüm dikkatimi toplamıştım. Görev zorluydu ancak haksız bir şey yapacağım düşüncesine sürüklenmedim. Tholos'dan ayrıldık, diğer dört kişi Salamis'e giderek Leon'u aldı, bense evime döndüm. Otuzların iktidarı kısa bir süre içinde yıkılmasaydı muhtemelen bu nedenle ölürdüm. Söylediklerime çok sayıda şahit bulabilirsiniz.” (s. 76)
Platon, aslında hocası Sokrates’in kısa ve öz bir şekilde savunduğu değerler uğruna nasıl seve seve ölüme gittiğini gösteriyor. Yoksa süslü, aldatıcı cümlelerle jüriye yaranarak onların beraat kararı vermesini sağlayabilecek yetenekte bir düşünürdür Sokrates. Belki de bu Sokrates’in Platon’a verdiği son ve en önemli derstir. Bu ders olmasaydı ne Platon ne Akademi ne de antik Yunan felsefesi olurdu.
Platon
Sokrates’in Savunması
Özgün adı: Ἀπολογία Σωκράτους
Eski Yunancadan çeviren: Furkan Akderin
Yayıma hazırlayan ve Önsöz: Ahmet Cevizci
5. Baskı
Say Yayınları
İstanbul
2015
96 sayfa.
Merhaba, Blog yazarlarının sosyal paylaşım ve buluşma noktasına sizleri de bekleriz. Böylelikle içeriklerinizi diğer blog yazarlarına tanıtabilir ve diğer blog yazarlarıyla kolaylıkla iletişim kurabilirsiniz. Ayrıca blog etkinliklerine katılıp okunabilirliğinizi arttırabilirsiniz. İyi çalışmalar. http://blogworld.com.tr.ht/
Sokrates’in kendi doğrularının peşinden gitmesi ve suçlamalar karşısında kendinden taviz vermemesi, af dilememesi, yalvarmaması çok güçlü ve kendinden emin bir duruşu temsil ediyor. Kitabı herkese tavsiye ediyorum.
Kitaptan en sevdiğim alıntı:
Kötü olduğunu kesinlikle bildiğim şeylerden uzak dururken, belki de iyi olması olanaklı bir şeyden hiçbir zaman kaçmayacak ya da korkmayacağım.
Devamını burada bulabilirsiniz: http://www.ebrubektasoglu.com/yazi/platon-sokratesin-savunmasi/
Güzel yorumunuz için teşekkürler