İbrahim Yusuf Pala - Kaybolan Düşler Senfonisi

İbrahim Yusuf Pala’nın “Kaybolan Düşler Senfonisi” kitabını birkaç kelimeyle özetle denilseydi, “Bir yalnızlık hikâyesi” derdim. Ana karakter Bay Şair de bu yalnızlığı iliklerine kadar yaşıyor. O kadar ki bu yalnızlığından kurtulmak için hayali arkadaşlar üretiyor, hayali kişilere âşık oluyor. Bazen de utanarak, gururunu da ayaklar altına alarak ve ağlayarak “Sevilmek” için yalvarıyor.

Kaybolan Düşler Senfonisi, bir şairin, bir yazarın hikâyesini anlatıyor. Ancak bu sadece olağan ve durağan yaşamı olan bir şair değildir. Her ne kadar kabul etmese de şizofrendir. Bir yandan yalnızlık içinde geçen hayat, diğer yandan ise polisiye tadında ve cinayet ile ölümlerin olduğu hikâyeler vardır bu kitapta. Buna ek olarak eşcinsel erkekler, lezbiyen kadınlar, bol bol sevişme ve erotik sahne ile argolu konuşmalar da yeraltı edebiyatı romanı olarak da tanımlanabilir.

Pala, şizofren bir yazarın öyküsünü anlatıyor. Doktora gitmesine rağmen hastalığını kabullenmiyor. Hayali bir sanatçının hayranı. Sadece hayran değil, aynı zamanda tutkulu bir şekilde ona bağlı. Hiç kimsenin görmediği ve duymadığı bu sanatçıya duyduğu tutku ise tanımlamanın ötesinde ve çok farklı. Ancak hayalinde onu o kadar ayrıntılı tasvir ediyor ki bir yandan da gerçek olmaması da imkânsız. Peki, bir beklentisi var mı? Ona da Bay Şair isimli ana karakter şöyle cevap veriyor:

“Özel olduğunu mu bilmesini istiyorsun?”
“Ben onun neyi sevdiğini değil, neden sevdiğini bilen biriyim.” dedim. “Hem herkes, sevdiği kişi tarafından özel olduğunu bilmek istemez mi? Ben zararsız biriyim. Onu yıllarca takip ettim. Oyunlarını izledim, röportajlarını okudum. Gözyaşlarını okurum, gülüşünün derinliklerini bilirim. Hangi yemeği sever, hangi rengi beğenir… Sigaraya nasıl başladığını bile biliyorum.” (s. 18)

Bay Şair yalnız biri ama hayatında hiçbir zaman kadınlar eksik olmamıştır. Ama hiçbiri de kalıcı değildi. Hep gelip giderler. Bir keresinde birini elinde tutmak, yanında görmek, kendisini sevmesini ister. İlk başta ağırdan alır, bekler, bazen onun da adım atmasını ister. Sonunda istediği hiçbir tepki ve karşı taraftan adım görmeyince neredeyse ayaklarına kapılır.

“Tokat atsın, tükürsün, küfretsin, araya birileri girsin, kavga çıksın, bir şey olması lazım.” dedim. 
“Sen iyi misin?” dedi, avucuyla yanağımı okşayarak. “Değilim.” dedim, utancıma karşılık katılarak ağlamaya başlamıştım. Bitkindim ve gururum ne kadar küçüldüyse ben de o kadar çökmeye başlamıştım. En son, önünde diz çökmüş, hıçkırarak ağlar haldeydim. Kimse bir şey demiyordu. Yavaşça çömeldi ve başımı tutup kaldırdı. Bir bebek gibi ağlıyordum. Utanıyordum. “Sana nasıl yardımcı olabilirim?” dedi. “Sev beni.” dedim.” (s. 81)

Bir yandan şizofren bir ana karakterin kendi içinde ve yaşamı ile mücadelesini okurken, diğer yandan ise onun arkadaşları ile olan ilişkilerine şahit oluyoruz. Diğer tarafta ise hep hayali tutkusu var; Meltem. Bu kitabın bir yönü. Diğer yönünde ise cinayetler, polisiye olaylar var. Öykünü bu kısımları gerçekten heyecan vericidir.

Kitapta en beğendiğim kısımlardan biri “canlı yatak odası” ile ilgilidir. Bana göre farklı bir hayal ürünü ve gerçekten ilginç. Bu canlı yatak odası bir kadına ait. Bazen tanıştığı kadın arkadaşlarını evine getiriyor ve eğer oda onları beğenirse hep beraber sevişiyorlar. Kadınlar kendi aralarında, oda da onlarla, yastıkla, çarşafla birbirine karışan bir sevişme sahnesi hayal edin yapabilirseniz.

Bir de Bay Şair’in bir kitap yazması ile ilgili sahne var. Bu kısmını neredeyse soluksuz okudum. Kitabın ana karakteri Bay Şair bir kitap yazıyor. Kitapta kardeşi ölen bir kişi, kardeşinin intikamını almak için onu öldüren adamı vuracaktır. Ancak bu arada tanıştığı kıza da Kız Kulesi ile ilgili bir aşk hikâyesi anlatır. Yani anlayacağınız iç içe geçmiş bir anlatım var. Tabii bir de Bay Şair’in yazdığı hikâyenin sonucunu da merak etmeye başlıyorsunuz.

Bu arada yazının başında da bahsettiğim gibi çok fazla argo konuşma ile sevişme, seks ve erotik sahne var. Zaten ana karakterin hayali arkadaşı da bir ara yeter artık dercesine “Ne yapıp ettin sonunda konuşmayı sekse getirdin.” diyor.

Bu da kitaptan dikkatimi çeken alıntı: “Yaşayan ölüler gibiyiz.” dedim. “Bu hayat bir mezarlık, ruhumuz ise, üzerimize atılmış toprak.” (s. 41)

İbrahim Yusuf Pala
Kaybolan Düşler Senfonisi
Karina Yayınevi
Ankara
2017
142 sayfa.

Next Post Previous Post
8 Comments
  • Beyda'nın Kitaplığı
    Beyda'nın Kitaplığı 17 Temmuz 2018 14:59

    Buna benzer bir kitap okumuştum. Adını hatırlamıyorum ama kitabın sonunda adam şizofren çıkmıştı ve ben şok. Bu da okunabilir diye düşünüyorum. Teşekkürler :)

    • Cavanşir Gadimov
      Cavanşir Gadimov 18 Temmuz 2018 21:03

      Rica ederim, iyi okumalar

  • YILDIZ
    YILDIZ 17 Temmuz 2018 23:35

    Ilginçmis gerçekten. Tesekkurler ön bilgilendirme icin.

    • Cavanşir Gadimov
      Cavanşir Gadimov 18 Temmuz 2018 21:05

      Rica ederim. İyi okumalar

  • deeptone
    deeptone 18 Temmuz 2018 22:48

    hımm çok sevdim. okurum bunu. not aldım. yazarı tanımıyom. yeni bir yazar mı eski mi. ilginç konu. nedense eski bir hava var :)

    • Cavanşir Gadimov
      Cavanşir Gadimov 27 Temmuz 2018 17:37

      Ben üç kitabını gördüm bu yazarın iki de şiir kitabı var. İyi okumalar.

  • Berfce
    Berfce 27 Temmuz 2018 02:42

    Kesinlikle okuyacağım. Çok güzel yorumlamışsın emeğine sağlık.

    • Cavanşir Gadimov
      Cavanşir Gadimov 27 Temmuz 2018 17:46

      Teşekkürler ve iyi okumalar.

Add Comment
comment url

Benzer yayınlar