Neval El Seddavi - Sıfır Noktasındaki Kadın
Mısırlı feminist yazar ve doktor Neval El Seddavi, “Sıfır Noktasındaki Kadın” başlıklı romanında idam cezasına mahkum edilen Firdevs isimli Mısırlı bir fahişenin öyküsünü anlatıyor. Mısır toplumunda ve genelde de Arap kültüründe kadına, kız çocuklarına olan yaklaşımı gösteriyor bu romanında.
Bu kitabı uzun süre okumak istedim ama okuyamadım. En başta kapak tasarımını çok korkunç ve ürkütücü buluyordum. Ama okumaya başladıktan sonra, anlattıklarının yanında kapağının o kadar da korkunç olmadığını gördüm. Çünkü anlatılanlar çok daha vahim ve korkunç olaylardır. Kâbus gibi olmasının bir nedeni de gerçek olması ve gerçek bir olayı anlatmasıdır.
Yazar olayı feminist bir bakış açısıyla anlatıyor. Erkeklerden nefret eden, her şeyden onları suçlu gören ve bütün kötülüğün başının erkekler olduğunu söyleyen bir ana karakter var. Yazarın ve ana karakterin anlattıklarında gerçeklik payı olsa da sanki bütün dünyadaki erkeklerle ilgili en kötü şeyleri alıp bir araya getiren kitap gibi duruyor. Hiç bu erkekler arasında iyisi yok mu, hiçbir iyi yönleri olmadı mı ya da olamaz mı?
Kitap üç bölümden oluşuyor. Birinci bölümde Seddavi, hapishanedeki kadınlar üzerine yaptığı araştırma ve Firdevs ile tanışmasını anlatıyor. Adam öldürme suçundan idam cezasına çarptırılan Firdevs ile konuşması çok kolay olmuyor. Sonunda görüşebildiğinde de ortaya bu roman çıkıyor.
İkinci bölümde olayları Firdevs kendisi anlatıyor. Çocukluğundan başlıyor, anne ve babasını, okula girmesini, evlendirilmesi, yaşadığı travmalar sonucu fahişeliğe başlaması ve birini öldürmesi sonucu hapse atılmasını anlatıyor. Ancak başlamadan önce kendisini şöyle tanıtıyor:
“Ben yalnızca kadının biriyim. Hiçbir kadın yoktur ki, gazeteye resmi basılan her erkeği tanısın. Ayrıca ben başarılı bir fahişeydim yalnızca. Bir fahişe ne kadar başarılı olursa olsun, bütün erkekleri tanıyamaz. Ama tanıdığım erkeklerin hepsi bende tek bir istek uyandırdı: elimi kaldırıp yüzlerine okkalı bir şamar indirmek. Fahişe olduğum için, korkumu makyajın ardına gizledim. Mesleğimde başarılı olduğumdan, makyajım hep en iyi, en pahalı türdendi; saygın burjuva kadınlarının makyajı gibi.” (s. 23)
Firdevs, yaşamını ilk önce kırsal bir bölgede geçirdiği çocukluğundan başlayarak anlatıyor. O dönemde hayatındaki erkeklerden biri de babasıdır. Babasını şöyle anlatıyor:
“Her cuma temiz bir galabeya giyip camiye cuma namazına giderdi. Namaz bitince kendine benzeyen adamlarla dolaştığını görürdüm. Cuma namazından bahseder, imamın akıllara durgunluk verecek kadar ikna edici, sözü dinlenir biri olduğu üzerine konuşurlardı. Çalmanın günah olduğu besbelli değil miydi; ya adam öldürmek, bir kadının namusunu kirletmek, adaletsiz davranmak, bir insanoğlunu dövmek suç değil miydi?” (s. 24)
“Ne olursa olsun, babam asla yemek yemeden yatmazdı. Bazen evde yiyecek hiçbir şey olmazdı; hepimiz yatağa boş midelerle girerdik. Ama babamın yemek yemediği hiç olmazdı. Annem onun yemeğini ocağın deliklerinden birinin dibinde gizlerdi. Babam tek başına tıkınırdı, biz de onu seyrederdik. Bir akşam elimi tabağa uzatacak oldum, elime sert bir şaplak indirdi. Öyle açtım ki ağlayamıyordum. Önünde oturup yemeğini yemesini izledim;” (s. 30)
Yazarın anlattıkları farklı bir kültür, farklı bir bölgeden olduğu için anlamakta zorlanıyorum. Firdevs babasını anlatıyor. Çok çocuğu var ama hiçbirine değer vermiyor. Karısı desen yenisini almak çok kolay. Karısını dövmek ise genel bir adettir. Baba yemek yiyor ve aç çocuklar oturup izliyor. Bizim kültürde olsa tam tersi olurdu. Baba son kalan lokmayı çocuklarına yedirir, kendisi aç yatardı.
Firdevs’in hayatı çocukluğundan başlayarak zor geçer. Yoksulluk içindeki çocukluğu, anne ve babasının ölümünden sonra amcası ile yaşaması. Yatılı okul ve sonra 18 yaşındayken zorla 60 yaşındaki biri ile evlendirilmesi. Tabii bunlar ona ağır gelir.
"Herkes bir gün ölecek Firdevs. Sen de, ben de. Önemli olan ölene kadar nasıl yaşayacağımız."
"Nasıl yaşayacağız? Yaşam çok zor."
"Yaşamdan daha sert olmalısın Firdevs. Yaşam çok sert. Gerçekten yaşayanlar yalnızca ondan daha sert olanlardır." (s. 60)
Hayatındaki bütün zorluklardan kaçış için tek çare evden çekip gitmesi olur. Ancak bu gidiş yeni ve güzel bir hayata olmaz. Sokakta onu tek ve çaresiz görenler fahişe olduğunu zanneder ve öyle davranırlar. Kullanmaya çalışırlar. Biraz da gözü açılınca artık profesyonel bir fahişedir.
25 yaşında güzel evde yaşayan, hizmetçisi ve kabarık bir banka hesabı olan bir fahişedir. Ama buna rağmen çok farklı bir fahişedir. Okumayı seviyor ve evinde bir kitaplık odası var.
“Ben de okula gidip okumayı öğrendiğimden bu yana, özellikle de bu son dönemde kültüre merak salmıştım, çünkü artık kitap alabiliyordum. Evimde büyük bir kitaplığım vardı, zamanımın çoğunu orada geçiriyordum. Duvarlara güzel resimler asmıştım, tam ortada da pahalı çerçevesi içinde ortaokul diplomam asılıydı. Kitaplığa kimse giremezdi. Yalnızca bana ait, çok özel bir odaydı burası.” (s. 74)
Bir fahişe olmayı kendisi seçmemiştir. Kimsesizliğin ve çaresizliğin, üstüne de karşılaştığı bütün erkeklerin onu öyle görmesi sonucu bu hale gelmişti. Ancak o bunu istemiyor. Bir gün artık bırakmaya karar verir ve bırakır da. Bir şirkette çok daha az bir maaşla çalışır. Ancak memur olarak çalıştığı yıllar ona bazı şeylere farklı bakmayı öğretir.
“Şirkette üç yıl geçirdikten sonra, bir fahişe olarak, ben de dahil bütün kadın memurlardan daha saygın olduğumu, bana daha fazla değer verildiğini kavradım. O zamanlar tuvaleti olan bir evde yaşardım, istediğim zaman girer, kapısını kilitlerdim, kimse de bana çabuk çık demezdi. Bedenim otobüsteki diğer bedenler arasında ezilmezdi, önümden arkamdan kimse sarkıntılık etmezdi. Fiyatım ucuz değildi; ücretimi artırarak, Nil kıyısında araba gezintisi önererek ödenemezdi. Müdürümün sevgisini kazanmak ya da şefin öfkesinden kaçınmak için de bedenimi kullanmazdım.” (s. 79)
“Başarılı bir fahişe, zavallı bir azizeden daha iyiydi. Bütün kadınlar yalanların, dolanların kurbanıydı. Erkekler kadınları aldatır, aldandıkları için de onları cezalandırır; aşağılar, bu kadar düştükleri için cezalandırır; evlenmeye zorlar, sonra da ömür boyu hizmetçiliğe, küfürlere ya da dayağa mahkûm ederlerdi. En az aldatılan kadının fahişe olduğunu kavramıştım artık. Evliliğin kadınların en zalim şekilde acı çekmesine dayalı bir sistem olduğunu anlamıştım.” (s. 90)
Fahişeliği bırakıp bir memur olarak çalışır ama bir yandan da şimdiki hali ve işi ile eski yaptığını kıyaslar. Hangisi daha iyiydi, hangisi daha saygındı, hangisinde daha çok değer görürdü diye. Sonuç ne yazık ki fahişe olduğu dönem şeklinde çıkar.
Firdevs yeniden fahişeliğe başlar. Çünkü her ne kadar para karşılığı bedenini satsa da ruhunu satmadığını, kimseyi aldatmadığını ve hiçbir şey çalmadan özgürce yaşadığını fark eder. Ayrıca herkesi de kabul etmiyor. Belirli prensipleri var. Tabii herkes “hayır”ı cevap olarak kabul etmiyor.
“Bir defasında böyle önemli adamlardan birini reddettiğim için beni hapse attılar. Büyük paralar ödeyerek çok pahalı bir avukat tuttum kendime. Kısa süre sonra serbest bırakıldım. Mahkeme benim saygın bir kadın olduğuma karar vermişti. Artık onuru korumak için büyük paraların gerektiğini, ama büyük paraların onuru yitirmeden kazanılamayacağını öğrenmiştim.” (s. 94)
Tabii bu özgür olma hayali uzun sürmez ve onun bu durumundan kendisine bir çıkar sağlamaya çalışan bir erkek daha çıkar. Öncekiler onun bedenini kullanmak istiyordu. Bu seferki onun bedeni üzerinden para kazanmayı. Firdevs ise hiç çekinmeden onu da reddeder ancak kadınlar üzerinden para kazanmayı bir iş haline getiren bu pezevenk onu daha da sıkıştırır. Sonuçta Firdevs’in cinayetten tutuklanması ve idamına kadar giden olaylar yaşanır.
Sıfır Noktasındaki Kadın
Özgün Adı: Emra'a enda noktat el sifr
Çev: Selma Demiröz
4. Basım
Metis Yayınları
İstanbul
2014
110 sayfa.
Ben okuma listeme aldım. Harika bir kitap anlatımı olmuş teşekkür ederim.
Teşekkürler ve iyi okumalar.
Bu yazarın adını bugün 2. Kez duyuyorum mutlaka alacağım
Güzel anlatılmış ama çok üzücü bir roman. İyi okumalar.