Kitap yorumu: Yann Martel - Pi'nin Yaşamı


Kanadalı yazar Yann Martel’in “Pi'nin Yaşamı” (Life of Pi) kitabından uyarlanan filmi mutlaka izlemişsinizdir. Ben birkaç defa televizyondan izlemiş ve hep kitabını okumayı istemiştim. Çünkü filmde anlattığı öykünün çok güzel olması, kitabının da çok daha güzel olacağını vaat ediyor. Bana göre filmler ne kadar güzel olsa da (Pi'nin Yaşamı filmi gerçekten çok güzel bir yapımdır) her zaman kitapta olup da aktaramadığı yerler vardır. 

Yann Martel - Pi'nin Yaşamı kitap yorumu

Pi'nin Yaşamı filmi toplam 11 dalda Oscar’a aday gösterilmiş ve toplamda dört dalda Oscar kazanmıştı. Kitabı okuma isteğim sadece filminin güzel olmasından kaynaklanmıyor. Aynı zamanda bir yerde mahsur kalma ve yaşam mücadelesi konulu kitap ve filmleri severim. Bu konudaki yapımlara ilgim “Robinson Crusoe” kitabından geliyor.

Daniel Defoe’nun bu kitabını çocukken okumuş ve çok beğenmiştim. Özellikle Robinson’un yaşam mücadelesindeki en ince ayrıntılar en ilginç ve en çok aklımda kalanlarıdır.

Pi'nin Yaşamı romanının konusu

Pi'nin Yaşamı’nda ise Pi Patel isimli ana karakter bir cankurtaran botunda mahsur kalır ve yaşam mücadelesi verir. Ancak tek başına değildir. Yanında bir de onu her an yiyebilecek bir kaplan vardır. Pi Patel, daha doğrusu tam adı Piscine Molitor Patel olan ana karakter Pasifik Okyanusu’nda başına gelenleri en baştan, Hindistan’daki yaşamını anlatarak başlıyor.

Kitaptaki ilk bölümün ismi “Yazarın Notu” başlığını taşıyor. Okumaya başlarken kitabın gerçek yazarı yani Yann Martel’in notu olduğunu düşünerek okumaya başladım. Ancak sonrasında bu kısmın da romanın bir parçası olduğu anlaşılıyor. Burada romana giriş yapılıyor ve burada romanı nasıl yazdığını anlatan yazar, romandaki kurmacanın bir parçası olan yazardır.

İşte bu yazar bir hikâye peşinde Hindistan’a gider, sonunda Pi ile karşılaşır ve onun hikâyesini dinler. Bazı bölümler birinci tekil şahıs olarak Pi tarafından anlatılıyor. İlk kısımdaki bazı bölümlerde ise araya romanın içindeki yazar girerek Pi ile ilgili gözlemlerini anlatıyor.

Pi Patel, Kanada’da yaşıyor ve Hindistan’dan Kanada’ya gelirken başından geçenleri anlatmaya en başından, çocukluğundan başlıyor. Kanada’da ise zoolog ve teolog olarak çalışıyor. Kitapta zooloji ve teoloji ile ilgili konulara çok yer ayrılıyor. Çünkü Pi’nin zooloji ve teoloji bilgisi başına gelecek felakette onu kurtaracak iki şeydir.

Hayvanlar âlemini anlattığı kısımlarda hayvanların davranışları, yaşam koşulları ve çevreleri ile ilgili konulara değiniyor. Zoolojiden sonra Pi’nin en şok merak sardığı konu dinlerdir. Bundan dolayı Hindu olarak doğan Pi, daha sonra Hristiyanlığı sonra da İslam’ı öğreniyor ve aynı zamanda hem Hindu hem Hristiyan hem de Müslüman oluyor.

Garip bir durum tabii ki. Hem ailesi hem de ibadet ettiği bu dinleri temsilcileri böyle bir şeyin olamayacağını söyleseler de o bunu anlamaz.

Ancak bir yandan da yazar bu üç dinle ilgili görüş ve gözlemlerini aktarıyor. Bu görüşlerin her biri kendi içinde ilginçtir.

"...Hindular sevgi kapasiteleriyle aslında tüysüz Hıristiyanlardır, tıpkı Müslümanların her şeyde Tanrı'yı görme biçimleriyle sakallı Hindular ve Hıristiyanların Tanrı'ya bağlılıklarıyla şapka giyen Müslümanlar olmaları gibi."
"Sözde Hıristiyan bir okula gitmeme rağmen, henüz bir kiliseye girmemiştim ve şimdi de buna cesaret edemeyecektim. Bu din hakkında çok az şey biliyordum. Az sayıda tanrı ve büyük bir şiddetle ün salmıştı. Ama iyi okullar." 
"İslam, Hıristiyanlıktan daha kötü bir üne sahipti - daha az tanrı, daha fazla şiddet ve hiç kimsenin Müslüman okulları hakkında iyi şeyler söylediğini duymamıştım" 
"İslam'ı, onun ruhunu anlayıp da sevmeyen herkese meydan okuyorum. Bu güzel bir kardeşlik ve bağlılık dinidir."

Pi Patel’in Hindistan’daki yaşamı 1977 yılında sona erer ve ailesi ile Kanada’ya göç ederler. Sahip oldukları hayvanat bahçesindeki bazı hayvanlar ile birlikte bir kargo gemisiyle yola çıkarlar. Hindistan’dan Filipinler’de durarak ve Pasifik Okyanusu üzerinden Kanada’ya gidiyorlar. Ancak gemi bu yolculuğu tamamlayamayacaktır. Filipinler’den dört günlük yolculuktan sona gemi batıyor.

Pi, gemiden tek kurtulan insandır. Ancak tek kurtulan canlı değildir. Çünkü aynı cankurtaran botuna Pi ile birlikte bir zebra, orangutan, sırtlan ve bir Bengal kaplanı çıkar. İşte Pi’nin Pasifik’in ortasındaki zorlu yaşam mücadelesi başlar.

"Gemilerin görünmesi gereken yerde toplanan bulutlar ve günün geçişi, gülümsememi yavaşça bükme işini yaptı. Şu ya da bu gecenin hayatımın en kötü gecesi olduğunu söylemek anlamsız. Aralarından seçim yapabileceğim o kadar çok kötü gecem var ki hiçbirini şampiyon yapmadım. Yine de, denizdeki o ikinci gece hafızamda istisnai bir acı olarak duruyor; ilk gecenin donmuş kaygısından farklı olarak daha geleneksel bir acı, ağlama, üzüntü ve ruhsal acıdan oluşan kırık dökük bir acı ve daha sonrakilerden farklı olarak hissettiklerimi tam olarak takdir edecek güce hala sahiptim. Ve o korkunç gecenin öncesinde de korkunç bir akşam vardı."

Pi’nin Pasifik’te nasıl 227 gün boyunca bir botta hayatta kaldığını anlatmakla bitmez. Hele yırtıcı kaplanla aynı daracık yeri paylaşmak zorunda kalması ise çok daha zor bir şeydir. Sonuçta inanılmaz ve harikalarla dolu bir hikâye çıkmıştır ortaya.

Pi’nin hikâyesinin en ilginç kısmı ise Pasifik’te yüzen ve toprağı olamayan ve sadece ağaçlardan oluşan bir adaya denk gelmesidir. Yosun ve ağaçların bileşiminden oluşan bir tür yeni bitki türüne denk gelir. En ilginç yanı ise bu bitkilerin gündüz zararsız olmalarına rağmen, geceleri etobur bitkilere dönüşmeleridir.

Pi, uçsuz bucaksız okyanusun ortasındayken en kötü iki şeyin can sıkıntısı ve korku olduğunu anlatır.

"Zıtların en kötü çifti can sıkıntısı ve dehşettir. Bazen hayatınız birinden diğerine salınan bir sarkaçtır. Deniz kırışıksızdır. Tek bir rüzgar fısıltısı bile yok. Saatler sonsuza dek sürüyor. O kadar sıkılırsınız ki, komaya yakın bir ilgisizlik durumuna düşersiniz. Sonra deniz dalgalanır ve duygularınız bir çılgınlığa dönüşür. Yine de bu iki zıtlık bile birbirinden ayrı kalmıyor. Can sıkıntınızın içinde dehşet unsurları vardır: gözyaşlarına boğulursunuz; dehşete kapılırsınız; çığlık atarsınız; kasten kendinize zarar verirsiniz. Ve dehşetin pençesindeyken -en kötü fırtına- yine de can sıkıntısı hissedersiniz, her şeyden derin bir bıkkınlık duyarsınız."

Pi’nin babasının bir hayvanat bahçesi olması, hayvanları az çok bilmesi onun yaşamını kurtaran şeylerden biridir. Çünkü başka türlü olsa sırtlan ve kaplan gibi iki yırtıcı hayvanla başa çıkamadı. Diğer taraftan ise verdiği bu yaşam mücadelesinde inandığı üç dine göre dua etmeye devam eder. Yakarırken, “İsa, Meyrem, Muhammed ve Vişnu!” diye seslenir.

Ben filmi izledikten sonra kitabı okudum. Kitap filmden çok daha fazla ayrıntı ve filmde sunulmayan yönlerini sunuyor. Filmi izlemiş olsanız dahi kitabını okumaya değiyor. Ayrıca filmde olup da kitapta olmayan bir kısım var o da Pi’nin bir kıza âşık olması ile ilgili kısımdır.

Yann Martel bir yandan okura ilgi çekici bir yaşam mücadelesini anlatıyor bu romanda. Diğer yandan ise hem zooloji hem de teoloji dersi veriyor. Romanın özgün başka bir yanı ise hikâye anlatma ile ilgilidir. Çünkü bir yandan romandaki yazar bir hikâye peşinde bize bir hikâye anlatıyor. Bu hikâyeyi ise ona Pi Patel anlatıyor. Ve en sonunda da Pi’nin bu hikâyesi Japon gemi uzmanları tarafından beğenilmeyince onlara “daha gerçekçi” bir hikâye anlatması var.

Burada yazar hikâye anlatma ve gerçeklik arasındaki ince çizgiye atıf yapıyor. Hangisi gerçekti hangisi kurmaca? Bu aslında okura kalmıştır. Gerçekçi olup da ilgi çekici yönü olmayan hikâye mi yoksa çok ilginç olup da inanılmaz olan mı?

Pi'nin Yaşamı gerçek mi?

Yann Martel'in Pi'nin Yaşamı romanı ve aynı zamanda bu romandan uyarlanan aynı isimli film, okur ve izleyicide büyük merak uyandırdı. Bundan dolayı birçok izleyici ve okur "Pi'nin Yaşamı gerçek mi?" diye soruyor. Roman ve filmde anlatılan hikayenin tamamen kurmaca olduğunu söyleyelim. Ancak Kanadalı yazar öyle bir öykü kurgulamış ki okur ve izleyiciye gerçekmiş gibi geliyor. Ancak kurmaca olmasına rağmen  Pi'nin Yaşamı romanı ve filminin çok etkileyici bir hikayesini olduğunu söyleyelim.

Yann Martel
Life of Pi
Türkçe adı: Pi’nin Yaşamı
Houghton Mifflin Harcourt
2011
336 sayfa.

Next Post Previous Post
8 Comments
  • Beyda'nın Kitaplığı
    Beyda'nın Kitaplığı 5 Nisan 2019 23:13

    Ben bu kitabın filmini izledim ama bölük pörçük. Sanırım filmini izlerim.

    • Cavanşir Gadimov
      Cavanşir Gadimov 29 Nisan 2019 20:44

      Bu da bir tercih.

  • Renkli Masalım
    Renkli Masalım 6 Nisan 2019 11:27

    Yeni bloğum açıldı abone olursanız çok sevinirim ve açılışa özel bir çekiliş düzenledim beklerim Sevgiler :)
    www.gulsahworld.com

    • Cavanşir Gadimov
      Cavanşir Gadimov 29 Nisan 2019 20:48

      Bloğunuzu ziyaret ettim. Hayırlı olsun.

  • KİTAPLARA KAÇANLAR
    KİTAPLARA KAÇANLAR 9 Nisan 2019 10:36

    Filmi güzeldi. kitabı okumadım. Yazınıza bakılırsa kitabı da güzel.

    • Cavanşir Gadimov
      Cavanşir Gadimov 29 Nisan 2019 20:49

      Ortada güzel bir film varsa kitabı da güzeldir.

  • Nurgül K.
    Nurgül K. 8 Aralık 2024 20:53

    Kitabı okumadım ama filmini izledim. Güzeldi :)

    • Cavanşir Gadimov
      Cavanşir Gadimov 8 Aralık 2024 23:46

      Kitap da güzel ve filmle farklı yönleri var.

Add Comment
comment url

Benzer yayınlar