Yunus Emre’nin Hayatı, Divanı ve Şiirleri Üzerine Bir İnceleme
Yunus Emre, şiirleri ile 13. yüzyıldan bu yana Anadolu insanının gönlünde taht kuran bir şair ve tasavvuf önderidir. Yüzyıllar geçmesine rağmen, halen şiirleri okunan ve sevilen bir şair olmak herkese nasip olmaz. Bu açıdan Yunus Emre’nin Türk edebiyat tarihinde çok farklı bir yeri var.
Bu blog yazısında, bir okur olarak Yunus Emre'nin şiirlerinden neler anladığımı, beni en çok etkileyen dizelerini ve bu dizeler üzerinde kendi yorumlarımı sizlerle paylaşacağım. Amacım, Yunus Emre'nin evrensel mesajlarını kendi penceremden sizlere aktarmak. Ancak bunu yaparken bir de okuduğum iki farklı Yunus Emre kitabında yazarların düştüğü notları da aktaracağım. Umarım, faydalanabileceğiniz, kısa ve öz bir yazı olur.
Yunus Emre şiirlerini okurken 2 farklı kitaba başvurdum. Bunlar şöyle:
- Abdülbaki Gölpınarlı, Yunus Emre Hayatı ve Bütün Şiirleri, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 14. Basım, İstanbul, 2021, 522 sayfa.
- Yunus Emre, Divan, Diliçi Manzum Çeviri: Mehmet Kanar, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2021, 350 sayfa.
Şimdi bu iki kitabın farkları, öne çıkan yönleri ve yorumlarına geçelim.
Abdülbaki Gölpınarlı, Yunus Emre Hayatı ve Bütün Şiirleri kitap yorumu
Abdülbaki Gölpınarlı, Yunus Emre Hayatı ve Bütün Şiirleri başlıklı kitabına Yunus Emre’nin yaşadığı dönemin tarihi arka planını anlatarak başlıyor. Sonra da Yunus Emre’nin hayatını aktarıyor ve okurun bu önemli şair ve mutasavvıf ile ilgili bilmesi gereken her şeye yer veriyor. Bunları yaparken tüm bu bilgilerin hangi kaynaklardan geldiğini tek tek aktarıyor. Bu açıdan ince elenmiş, sık dokunmuş bir akademik çalışmanın bir ürünü. Bunu söylerken, Gölpınarlı’nın Yunus Emre ile ilgili şu önemli sözlerini de en başta aktaralım:
“Yunus, bir halk şairi değil. ... O klasik doğu edebiyatının da bir mümessili; hem de belki ilk mümessillerinden biri.” (Abdülbaki Gölpınarlı, s. 247)
Abdülbaki Gölpınarlı’nın bu kitabında Yunus Emre şiirleri konularına göre tasnif edilerek yer alıyor. Ayrıca sadece bir kaynakan değil, farklı yazmalardaki Yunus Emre şiirlerini bu kitapta toplamış. En başta da Fatih nüshasına başvurmuş. Ancak daha sonraları yazılan Yunus Emre divanları ve şiirleri kitaplarında yer alanlara da bu eserinde yer veriyor. Şöyle diyor:
"Yunus Emre'nin en eski ve doğru divanı olan Fatih nüshasında "Risalet'ün-Nushiyye"den başka 203 şiir var. Bunların yirmi altısında Yunus, kendisine "tamamıyla yok yoksul" anlamına "Miskin" vasfını vermekte; altı şiirde "Emre", birinde "Aşık" sözünü adına eklemekte; öbür şiirlerinde kendisini sadece "Yunus" diye anıyor. O divanda bulunmayan, fakat dil ve eda bakımından onun olduğunda şüphe etmediğimiz 100 şiirin on birinde, gene adına "Miskin" vasfını ekliyor; on şiirde, "Emre", bir şiirdeyse "Tapduk Yunus" mahlası var; divandaki bir şiirde kendisini "Tapduklu Yunus" diye anmakta. Bu bakımdan "Derviş Yunus, Aşık Yunus" mahlasını taşıyan şiirleri hemen Yunus'un saymamak, onları dil ve eda bakımından incelemek gerektir. Burada, yeni yazmalarda Eşrefoğlu'nun, Himmet Efendi'nin Muhyi'nin şiirlerinin bile, mahlaslar değiştiriterek Yunus adına kaydedildiğini de söyleyelim. Bu da şüphe yok ki bu şiirlerin, Yunus mahlasıyla söylenmesi, duyanların, divanı tamamlamak gayretiyle zapt edip yazmaları neticesidir." (Abdülbaki Gölpınarlı, s. XL)
Gölpınarlı, İstanbul Süleymaniye Kütüphanesi Fatih Kitapları arasında 3889 No. da kayıtlı Yunus Emre Divan’ı dışında 6 farklı yazmanın daha adını veriyor ve bu kaynaklarda yer alan Yunus Emre şiirlerine de kitabında yer verdiğini söylüyor.
Kitabın sonunda bazı beyirlerle ilgili önemli açıklamalar ve sözlük var.
Yunus Emre, Divan, Çevirisi Mehmet Kanar, Ayrıntı Yayınları kitap yorumu
İkinci başvurduğum kaynak da Ayrıntı Yayınları tarafından basılan “Yunus Emre – Divan” kitabıdır. Burada ise sadece Fatih yazmasında yer alan Divan var. Ancak bu kitabın en büyük farkı, sayfanın bir tarafında Yunus Emre’nin özgün şiirleri verilirken, diğer tarafta ise Mehmet Kanar tarafındn günümüz Türkçesine yapılan çevirisi yer alıyor. Böylece okur, anlamadığı yerlerde, şiirin günümüz Türkçesi ile çevirine başvurabilir.
Gölpınarlı ile bu kitabın bir başka farkı daha var. Okurken şu dikkatimi çekiyor. Mesela Ayrıntı Yayınları’nın bastığı Divan’da “ışk” denilirken, Gölpınarlı kitabında ise aynı şiirlerdeki sözcük “aşk” olarak değiştirilmiş. Gölpınarlı bunu şöyle açıklıyor:
“Canlı bir yapı olan dil, çağlara göre değişiyor. Evvelce "oldı, buldı", lehçeye göre "kangı, hansı" gibi sözler, bugün hem zamanın akışı, hem söyleyen toplumun lehçesi bakımından "oldu, buldu", "hangi" olmuş. Fuzuli'yi bile bizim lehçemize, çağımızın konuşma tarzına göre okuyoruz. İlim yaparken, aslına ve çağına uymanın gerekli olduğu muhakkak; fakat bunu yapmaya gayret ettik; bu tarzda Yunus'un şiirlerini verdik, dil bakımından, elimizden geldiği kadar da söz söyledik. Şimdi bu eserle, Yunus'un şiirlerini, mümkün olduğu kadar bugünün nesline, bugünün diliyle, dil özellikleriyle sunmaya gayret ediyoruz.” (Abdülbaki Gölpınarlı, s. XLIV)
Bu iki kitapla ilgili bu açıklamalardan sonra Yunus Emre şiirleri ile ilgili bir okur olarak duygu ve düşüncelerimi paylaşacağım. Öncesinde önemli bir soruyu yanıtlayalım.
Yunus Emre kimdir?
Yunus Emre (1240-1320) ile ilgili çok az şey biliniyor. Bu bilinenlerin çoğu da şiirlerinde satırlar arasında yer alan bilgilerden elde edildi. Doğum yılı 1240 ve ölüm yılı da 1320 olarak biliniyor.
Şiirlerinden elde edilen bilgilere göre, eğitim aldığı yer, o dönemin bilgi merkezlerinden sayılan Konya olabilir. Yine onun iyi derecede Farsça, Arapça bildiği söylenebilir. Bazı beyitlerinin ışığında onun Maraş, Kayseri, Tebriz, Nahcıvan, Yukarı Azerbaycan, güneyde Bağdat ve Şam'ı dolaştığı anlaşılmaktadır.
Yunus Emre'nin Risaletü'n Nushhiyye adlı tasavvufi bir mesnevisi ile Divan'ı vardır. Risale 1307-1308 yıllarında yazılmış olup 600 beyitten oluşur. Süleymaniye Kütüphanesi Fatih Koleksiyonu 3889 numarada kayıtlı olan yazma Divan’da 203 şiir var. Divanı'nın şimdiye kadar bilinen en eski ve sağlam nüshası olarak kabul ediliyor. Başka kaynaklarda 100 civarında şiiri bulunuyor. Gölpınarlı, yukarıda bahsettiğimiz eserinde 299 Yunus Emre şiirine yer vermiş.
707'de (1307- 1308) "Risalet'ün Nushıyye"sini yazan Yunus, 720'de (1320) vefat etmiştir. (Abdülbaki Gölpınarlı, s. XXIX)
"Yunus, Hind-İran, Yunan-Roma mitolojisinden Kur'an-ı Kerim'deki peygamberlerin kıssalarından, hususiyetlerinden, Uveys, Huseyn b. Mansur, İbrahim b. Edhem gibi erenlerden, hatta Nasfıh, Şeyh-i San'an gibi hikayelere kahraman kesilenlerden, sufi menkıbelerinden, Leyla-Mecnun, Ferhad-Şirin ve Husrev gibi İslami klasik edebiyata geçmiş aşıklardan bahseder; şiirlerinin çoğu heceyle olmakla beraber aruzla yazdığı şiirlerde de vezni, devrine göre pek güzel kullanır, halk diline, fazlasıyla ehemmiyet vermekle beraber Arapça, Farsça sözleri, terkipleri de kusursuz dile getirir...” (Abdülbaki Gölpınarlı, s. XXXV)
"Yunus, Farsça'dan Türkçe'ye geçiş devrinin bir şairidir; Osmanlıca dediğimiz "üç dilden mürekkep lisan" henüz tam olarak kurulmamıştır. Bu bakımdan Sultan Veled'de olduğu gibi Yunus'ta da Türkçe, Arapça, Farsça sözler yerine göre, hatta bazı kere vezin yüzünden üç dilde de kullanılmıştır. Sözgelimi "Allah-Tanrı ve Çalap, cennet-uçmak, cehennem-tamu, aşk-sevgi, günah-suç ve cürüm, günahkar, mücrim-yazıklı..." (Abdülbaki Gölpınarlı, s. XXXVII)
Bir okur olarak Yunus Emre şiirlerini nasıl buldum?
Yunus Emre şiirleri yaklaşık 7 asır önce yazılmasına rağmen, bir okur olarak dilinen hala beklediğimde de çok anlaşılır olduğunu söyleyebilirim. Tabii, bu kadar asır geçtikten sonra anlaşılması zor olan kısımlar da mutlaka var. Ancak genel olarak dili o kadar sade ve halk dilinde yazılmış ki bu kadar eski olmasına rağmen birçok yerini anlamada zorluk çekmedim. Arada bir kitapların sonuna eklenen sözlüklere bakmak ithiyacı da duydum. Ancak bir kere “uçmak” dediği şeyin cennet, “tamu” dediği şeyin cehennem olduğunu bildiniz mi (bunlar sadece birkaç örnek) hem eski Anadolu Türkçesinden yeni kelimeler öğrenmiş olursunuz hem de sıradaki şiirler daha anlaşılır oluyor.
Yunus Emre’nin şiirlerinde “aşk”
Yunus Emre’nin şiirlerini okuduğunuzda ilk dikkatini çekecek şey, sürekli aşktan bahsetmesi. Yunus Emre'nin şiirlerindeki aşk, çok boyutlu ve derinlikli bir kavramı ifade eder. Bu aşk, sadece beşeri bir sevgi değil, aynı zamanda ilahi bir aşkı da içinde barındırır. Bu aşk, Allah'a duyulan derin bir sevgi ve bağlılığı ifade eder. Yunus Emre’nin bahsettiği bu aşkla ilgili bazı beyitlerine bakalım.
Biz talib-i ilimlerüz, ışk kitabın okuruz
Çalap müderris bize, ışk hod medresesidür (Divan, 19)
Biz öğrenciyiz; her an aşk kitabını okuruz
Tanrı müderristir bize, aşk ise medresedir (Divan, 19, Çev: Mehmet Kanar)
*
Baki dirlik seven kişi gerek tuta ışk eteğin
Işkdan artuk her nesnenün değşirilür zevali var (Divan, 22)
Kalıcı dirliği seven kişi, tutmalıdır aşkın eteğini
Aşktan başka her nesnenin değiştirilir zevali var (Divan, 22, Çev: Mehmet Kanar)
*
Sohbet canı semirdür, aşıkun ömridür
Hak Çalab'un emrile erenün himmetidür (Divan, 25)
*
Sohbetlerde baş çatup yanmayan aşık mıdur
Yunus imdi ol dostun cefasına sabr eyle
Yüreğine ışk odın urmayan aşık mıdur (Divan, 26)
*
Evliyidur Hak kapusı, Yunus'durur kapucısı
Işkile geldi bu yola, ışkı idindi hem turak (Divan, 67)
*
İy çok kitablar okıyan, sen kim tutarsın bana dak
Ti bilesin sırrı ayan, gel ışkdan okı sebak (Divan, 68)
*
“...ben hamidüm ışk bişürdi” / “...ben hamdım, aşk pişirdi” (Divan, 117)
*
Evvel yir gök yoğiken varidi ışk bünyadı
Işk kadimdür ezeli, ışk getürdi ne varın (Divan, 124)
*
İlkin yer gök yoktu; aşkın temeli vardı
Aşk ezelden kadimdir; aşk getirdi bütün varlığını (Divan, 124, Çev: Mehmet Kanar)
*
Işksuz adam dünyede bellü bilün ki yokdur
Her birisi bir nesneye sevgüsi var, aşıkdur
Çalab'un dünyesinde yüz bin dürlü sevgü var
Kabul it kendözüne, gör kangısı layıkdur
Biri Rahman Rahim biri şeytan-ı racim
Anun yazuğı, müzdi sevgüsine ta'allukdur
Dünyede Peygamber'ün başına geldi bu ışk
Tercümanı Cebreil, ma'şukası Halik'dur (Divan, 34)
İyi bilin, dünyada aşksız insan yoktur
Her birinin bir şeye sevgisi var; aşıktır
Tanrı'nın dünyasında yüz bin türlü sevgi var
Kabul et kendin için; gör, hangisi layıktır
Biri merhametli Rahman, biri taşlanmış Şeytan
Onun günahı sevabı sevgisine bağlıdır
Peygamber'in dünyada başına geldi bu aşk
Tercümanı Cebrail, maşukası Halık'tır (Divan, 34, Çev: Mehmet Kanar)
*
Kime gönül virürisem benümile yar olmadı
Halimi bilüp derdüm sorup bana vefadar olmadı
Meğer takdiridi, aşık oldı gönlüm sana
Hiç kimseler bencileyin ışka giriftar olmadı
Işkdan şikayetüm yokdur, kendü taliümdendür
Kendü yolı aramayan adem değül er olmadı (Divan, 201)
Kime gönül verdimse, benimle yar olmadı
Halimi bilip, derdimi sorup bana vefalı olmadı
Hakk'ın takdiri böyleymiş; aşık oldu gönlüm sana
Hiç kimse benim gibi aşka tutulmadı
Aşktan değil şikayetim; kendi talihimden
Kendi yolunu aramayan adam değil; er olmadı (Divan, 201, Çev: Mehmet Kanar)
Yunus Emre ve şeyhi Taptuk Emre
Yunus Emre şiirlerinde birkaç isim geçiyor ve bunlarda biri de şeyhi Taptuk ya da Tapduk’un ismidir.
Yunus'dur dervişler kulı, Taptuk* gibi serveri var (Divan, 17) (* Yazmada Taptuk özel ismi bazen de Tapduk olarak yazılmıştır. (ç.n.)
Tapduğ'un tapusında kul olduk kapusında
Yunus miskin çiğidi, bişdi elhamdülillah (Divan, 141)
Bunlar sadece bir örnek. Bunlardan başka şiirlerinde de şeyhi Taptuk’un ismi geçiyor. Ayrıca bir yerde de üç isim geçiyor. Tapdug, Saltug ve Barak. Yunus’un şeyhi Tapdug iken, Tapdug’un şeyhi Bakar ve onun da şeyhi Saltug olduğu bildiriliyor.
Yunus'a Tapdug u Saltug u Barak’dandur nasib (Divan, 110)
Yunus'un nasibi Tapduk'tan, Saltug’dan, Barak'tandır (Divan, 110, Çev: Mehmet Kanar)
“Taptuk, Sakarya nehrine yakın, Mihalıççık civarında, Emre Köyü'nde yatmaktadır. İstanbul, Süleymaniye Kütüphanesi'nde, Fatih kitapları arasında 4518 No. da kayıtlı Hutenli bir kadı'nın oğlu olup Niğde'de doğan Kadı Ahmed'in 733 Zilhicce'sinin on beşinci günü tamamladığı ( 1333) ve Niğde'de Hace Nizameddin Ahmed b.' Aliyy-i Niğdei'nin zaviyesinde telif ettiği "El-Veled'üş-Şefıyk ve'l-Hafid'ül Halıyk" adlı eserinden, Taptuklular denen bir zümrenin bulunduğunu, bunların, medreseliler ve onlara uyan tekkeliler tarafından hoş görülmediğini, haklarında çeşitli iftiralarda bulunulduğunu, çeşitli söylentiler olduğunu öğrenmekteyiz (Fasl-ı evvel der zikr-i Tevarih-i Enbiya; 41. b.)” (Abdülbaki Gölpınarlı, s. XXIV)
“Barak Baba, Sarı Saltuk'a mensup bulunduğunu açıklar... Sarı Saltuk, Cami'üd-Düvel'e ve Saltuk-Name'ye göre Seyyid Mahnmud-ı Hayram'nin halifesidir; Barak Baba'nın da mürşididir. ... Saltuk, "Gaaziyan-ı Rum"dan, Alp Erenler'dendir. (Abdülbaki Gölpınarlı, s. XXV)
“Aşık manasına gelen "Emre" yalnız Yunus'la şeyhi Taptuk'un lakabı değildir.” (Abdülbaki Gölpınarlı, s. XXXI)
Yunus bir doğan idi kondu Taptuk koluna (CCX, Beyit 1624)
Yunus Emre ve Mevlana arasındaki bağ
“Görülüyor ki Yunus'un tarikat silsilesi Mevlana'ya ulaşmaktadır.” diyor Abdülbaki Gölpınarlı kitabında. Devamında ise şu bilgileri veriyor:
“Yunus, 638 Hicri'de doğmuştur (1240). Mevlana'nın ebediyete göçüşünde otuz dört yaşındadır ve Mevlana'yı gençlik çağında görmüş, onun meclislerinde bulunmuştur. Barak Baba'nın şahadeti, Yunus'un vefatından on üç yıl öncedir ve Yunus, "Risalet'ün-Nushiyye"sini yazdığı o tarihte altmış dokuz yaşındadır. Taptuk'un vefat tarihini bilmiyoruz, ancak "Risale"de adının geçmediğine göre belki de bu tarihten önce vefat etmiştir. ... Barak Baba, kırk-kırk bir yaşlarında öldürüldüğüne göre 666'da (1267) doğmuştur ve Yunus'tan küçüktür. Yunus'un şeyhi'nin şeyhi olan Barak Baba'nın, Yunus'tan daha genç oluşu bu işleri bilmeyenlere göre olmaz bir şey görünebilir. Fakat şunu bilmek gerektir ki, insanın şeyhi, babası değildir; kendinden genç, çok genç olabilir.” (Abdülbaki Gölpınarlı, s. XXVIII)
“...şüphe yok ki Konya'da bulunmuştur; Mevlana ile Konya'da görüşmüştür; onun sohbetlerirıe ve sema' meclislerine katılmıştır. Konya o zamanlar bir ilim, irfan merkezidir. ilerde bahsedeceğimiz gibi medrese tahsili de gören Yunus'un tahsil hayatı, sanırız ki Konya'da geçmiştir.” (Abdülbaki Gölpınarlı, s. XXX)
Miskin Yunus ne demek?
Yunus Emre şiirlerinde sık sık “miskin” sözü geçiyor ve şair bu sözcüğü kendisi için kullanıyor. Mesela:
Miskin Yunus ölicek, sini nurıla tolıcak
İman yoldaş olıcak, ahirete şir gider (Divan, 27)
Miskin Yunus ölünce, mezarı nurla dolunca
İmanı yoldaş olunca, ahirete aslan gibi gider (Divan, 27, Çev: Mehmet Kanar)
Peki, Yunus’un sık sık kendisine miskin demesi ne anlama geliyor? Yunus Emre'nin şiirlerinde sıkça "miskin" kelimesini kullanması, aslında onun tasavvufi anlayışının bir yansımasıdır. "Miskin" kelimesi, Yunus Emre'nin dilinde sadece "aciz" veya "zavallı" anlamına gelmez. Bu kelime, aynı zamanda Yunus Emre'nin Allah'a duyduğu derin saygıyı, teslimiyeti ve benliğini yok saymasını ifade eder. Bu kelime, Yunus Emre'nin Allah'a teslimiyetini, nefsini terbiye etmesini, tevazuunu ve yokluğunu ifade eder. Yunus Emre'nin miskinliği, aslında bir erdemdir ve insanı Allah'a daha da yaklaştırır.
Yunus imdi miskin ol, hem miskinlere kul ol
Zire miskin olanları arzulayan Çalab'durur (Divan, 41)
Yunus şimdi miskin ol, hem miskinlere kul ol
Çünkü miskin olanları arzulayan Allah'tır (Divan, 41, Çev: Mehmet Kanar)
Yunus’un kendi kendini eleştirdiği şiirleri
Yunus Emre bir yandan kendisine miskin derken, diğer yandan da zaman zaman kendisini eleştiriyor. Böyle beyitlerden birkaç örnek verelim.
Yayıldı Yunus adı, suçdur cümle ta'atı
Çalabum inayeti suçın geçüre meğer (Divan, 28)
Yunus'un ünü yayıldı; suçtur bütün ibadeti
Suçlarımı affeder belki Allahımın inayeti (Divan, 28)
*
İki kişi söyleşür Yıinus'ı görsem diyü
Biri eydür, ben gördüm, bir aşık kocayimiş (Divan, 65)
*
Yunus miskin delidir hem sözünden bellidir (CCLXXXIV, Beyit 2170)
*
Hakıykate bakar isen nefsin sana düşman yeter
Var imdi ol nefsin ile uruş savaş tokuş yürü
Nefstir eri yolda koyan yolda kalır nefse uyan
Ne işin var kimse ile nefsine kakı boş yürü
Diler isen bu dünyanın şerrinden olasın emin
Terk eyle bu kibr u kini hırkaya gir derviş yürü (CCXCIX, Beyit 2273-2275)
Yunus Emre’nin başkalarını eleştirmesi
Yunus Emre’nin şiirlerinde kendisini eleştirdiğini söyledik. Şimdi de şiirlerinde başkalarına da eleştirilen olduğunu söyleyelim. Özellikle okumuş, din adamları gibi insanlara da eleştirileri var. Bazen okuyup, okuduğunu anlamazsın, anlasan da kendin ona uymazsın gibi ifadelerle belirli bir kesimi eleştirmesi dikkat çekiyor. Şiirlerden dikkatimi çeken yerleri paylaşıyorum:
Hakikat bir denizdür, şeriat anun gemisi
Çoklar gemiden çıkup denize talmadılar
...
Zire tefsir okıyup manisin bilmediler (Divan, 32)
*
Hak cihana tolıdur, kimsene Hakk'ı bilmez
Anı sen senden iste, o senden ayru olmaz
Dünyeye inanursın, rızka benümdür dirsin
Niçün yalan söylersin, çün sen didiğün olmaz (Divan, 58)
*
Laşerik okursın, sonra şerik katarsın
Bire iki dimegil, fitne kimden dutarsın
...
İlm okımakdan gerek kendözüni bilmekdür
Kendözüni bilmezisen bir hayvandan betersin
...
On iki bin hadisi cem' eyledi Mustafa
Unutdunuz anı siz, şerhile söz satarsın
Kılursın riya nemaz, yazuğun çok, hayrun az
Dinle neye varur söz, cehennemden bitersin
Halka fetva virürsin, neyiçün sen dutmazsın
İhlasile gelürsen bizden nesne ütersin (Divan, 124, bir kısmı)
*
Bin kez hacca vardunise, bin kez gaza kıldunise
Bir kez gönül ırdunise, gerekse var yollar dokı
Gönül mi yig, Ka'be mi yig, eyit bana aklı iren
Gönül yigdürür zire kim gönüldedür dost turakı (Divan, 182)
Bin kez hacca gittinse, bin kez gaza ettinse
Bir kez gönül ayırdınsa, gerekirse yollar doku
Gönül mü iyi, Kabe mi iyi? Söyle bana aklı eren!
Gönül yeğdir çünkü gönüldedir dost durağı (Divan, 182, Çev: Mehmet Kanar)
Yunus Emre’nin dervişler ve dervişlik ile ilgili sözleri
Yunus Emre'nin dervişliği, onun tasavvufi kimliğinin ve şiirlerinin temelini oluşturur. Yunus Emre, bir derviş olarak nefsi terbiyesine önem vermiş, Allah'a aşkla yönelmiş ve insanlara karşı sevgi ve hoşgörüyle yaklaşmıştır. Dervişlikle ilgili beyitlerinden birkaç örnek:
Bu dervişlik beratın okumadı müftiler
Anlar ne bilsün anı, bu bir gizlü varakdur (Divan, 36)
Müftüler okumadı bu erenlik beratını
Onlar nereden bilecek bunu? Bir acayip yapraktır (Divan, 36)
*
Dervişlik dedikleri hırka ile taç değil
Gönlün derviş eyleyen hırkaya muhtaç değil (CCXI, Beyit 1625)
Dervişlere eleştiri içeren sözleri de var.
Hırkam tacım gözlerim fasid işler işlerim
Her yanımdan gizlerim bin bir fasid iş benim (CCXLVII, Beyit 1883)
Yunus Emre’de “bakıy dirlik” yani “edebi hayat” kavramı
Yunus Emre, birçok şiirinde “bakıy dirlik” yani “edebi hayat” ifadesini kullanıyor ve bununla ilgili nasihatlar veriyor. Zaten onun tasavvuf anlayışında en önemli şeyin de ahiret hayatı yani ebedi yaşam öne çıkıyor. Şiirlerinde bundan nasıl bahsettiğine bakalım:
Şu kişi kim bugün dünyası terkdir
Yakın bilgil onun imam berkdir
(B. 400) Sevemez dünyeyi merdan kişiler
Bakıy dirlik nedir onu dilerler
Bakıy alem göründü gözlerine
Oturdu aşk tozu gözlerine
Anunçün gözleri Hakk'a açıldı
Huda'dan canına rahmet saçıldı
Nesi kim var ise terk etti yola
Bu yol ile varan ma'şuhu bula (Risalet'ün Nushiyye, Beyit 399 - 403)
*
Çalap viribidi bizi, var dünyeyi görün diyü
Bu dünye hod baki değül, mülke Süleyman neyimiş
Sorun Taptuklu Yunus'a, bu dünyeden ne anladı
Bu dünyenün kararı yok, sen neyimiş, ben neyimiş (Divan, 64)
*
Ma'ni eri bu yolda melul olası değül
Ma'ni tuyan gönüller hergiz ölesi değül
Ten fanidür can ölmez, gidenler gine gelmez
Ölürise ten ölür, canlar ölesi değili (Divan, 78)
*
Cansız gel bu kapıya bakıy dirlik bulasın (CCXII, Beyit 1629)
Yunus Emre ve Hallac-ı Mansur
Yunus Emre'nin şiirlerinde Hallac-ı Mansur'un ve onun ünlü sözü "Enel Hak"ın sıkça geçmesi, Yunus Emre'nin tasavvufi anlayışının ve Hallac-ı Mansur'a duyduğu saygının bir yansımasıdır. Şöyle diyor bir şiirinde:
Mansuridum ben ezelde, anuniçün geldüm bunda
Yak külümi savur göğe, ben enelhak oldum ahı (Divan, 186)
Yunus Emre, Hallac-ı Mansur'a büyük bir saygı duymuştur. Hallac-ı Mansur'un "Enel Hak" sözünü, vahdet-i vücud anlayışının bir ifadesi olarak görmüş ve kendi şiirlerinde de bu konuya sıkça değinmiştir. Yunus Emre'ye göre, Hallac-ı Mansur, ilahi aşkla kendinden geçmiş ve bu nedenle "Enel Hak" demiştir. Bu söz, Yunus Emre'ye göre, Allah'a duyulan derin aşkın bir ifadesidir.
Hallac-ı Mansur Kimdir?
Hallac-ı Mansur, 10. yüzyılda yaşamış ünlü bir mutasavvıf ve şairdir. "Enel Hak" (Ben Hakk'ım) sözüyle tanınır. Bu sözü, vahdet-i vücud (varlığın birliği) anlayışını savunurken söylemiştir. Hallac-ı Mansur'a göre, insan Allah'ın bir tecellisidir ve bu nedenle "Enel Hak" demek mümkündür. Ancak bu sözü, bazı çevreler tarafından yanlış anlaşılmış ve Hallac-ı Mansur, idama mahkum edilmiştir.
Yunus Emre de bazı şiirlerinde Mansur gibi der ve bu sözleri bazı din adamları tarafından “küfür” olarak algılanabilir. Bu aslınd Yunus Emre’nin tasavvuf düşüncesinin yanlış anlaşılmasındandır. Bir örnek:
Evvel kadim önden sona, zevali yok sultan benem
Yidi iklime hükm idüp diri tutan Sübhan benem
Ben bu yiri yaradıcak, üstine gök turıcak
Ulu deniz mevc urıcak, Nuh'a tufan viren benem
Tur didüm göklere, turdı, gökler dahi karar kıldı
Yüz bin dürlü adem geldi, getürüp gideren benem
...
Yunus değül bunı diyen, kudret dilidür söyleyen
Kafir ola itmeyen, evvel ahir heman benem (Divan, 107)
Yunus Emre’nin gönül kırmak ile ilgili sözleri
Yunus Emre’nin gönül kırmak ile ilgili dikkat çeken birkaç şiiri var. Hatta öyle ki gönül kırmamayı birçok dini ibadetten daha önemli olarak görüyor.
Gönül Çalab'un tahtı, gönüle Çalab bakdı
İki cihan bedbahtı kim gönül yıkarise (Divan, 147)
*
Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil (CCLXVII, Beyit 2050)
Yunus Emre şiirlerinden alıntılar
Son olarak Yunus Emre şiirlerinden birkaç alıntı daha paylaşmak istiyorum. İşte, dikkatimi çeken ve not aldığım birkaç mısra daha:
Yunus'a aşık diyüben zinhar özenüp gelmegil
Çok bezirgan peşman olur varıcağaz uzun yola (Divan, 2)
*
İy sözlerün aslın bilen, gel di bu söz, kandan gelür
Söz aslını anlamayan sanur bu söz benden gelür
Söz kılur kayguyı şad, söz kılur bilişi yad
Eğer horlık eğer izzet her kişiye sözden gelür
Söz karadan akdan değül, yazup okımakdan değül
Bu yürüyen halkdan değül, Halık avazından gelür (Divan, 24)
*
Hak'ı bulıncadı korkum, şimdi korkudan kurtuldum (Divan, 90)
*
Kemdurur yohsullıkdan niçelerün varlığı
Bunca varlık variken gitmez gönül tarlığı (Divan, 180)
Yokluktan geridedir nicelerinin varlığı
Bunca varlık varken gitmez gönül darlığı (Divan, 180)
*
Kimden öğüt isterem, sabrı göstertir bana
Sabır sermayesini muhabbet odı yakdı (Divan, 181)
*
Aşk pazarıdır bu canlar satılır
Satarım canımı hiç kimse almaz (CXLIV, Beyit 1094)
*
Derd ile gelmeyince dermana erişilmez
Bir can yolda kor isen bin bin canlar bulasın (CCXII, Beyit 1632)
Ayrıca bakınız: Molla Fenari - Fatiha Tefsiri (Özet ve Kitap Yorumu)