Zygmunt Bauman - Küreselleşme: Toplumsal Sonuçları
Küreselleşme özellikle son 20 yıldır çok duyduğumuz, herkesin çok bildiği ancak kimsenin tam olarak açıklayamadığı bir kavramdır. Küreselleşme kullanıldığı bir çok yerde “iyi” ve “olumlu” anlamlarda kullanılıyor. Aynı zamanda iletişim teknolojilerinin sağladığı bir hız ve hareketlilik ifade ediyor. Zygmunt Bauman da küreselleşme kavramını çeşitli yönleri ile ele alarak, globalleşme ile birlikte dünyada nelerin değiştiği üzerinde duruyor. Enformasyon akışı, birey, toplum, ulus devlet, sermaye ve emekçinin durumu küreselleşme ile nasıl değişmiştir sorularına cevaplar vermeye çalışıyor. Küreselleşmenin aslında çoğu zaman ifade edildiği gibi “iyilik meleği” olmadığı üzerinde duruyor.
Küreselleşmenin (örneğin enformasyonun hızlı akışı) getirdiği olumlu yönlerini göz ardı edemeyiz. Peki enformasyonun küresel oluşu kimin yararına ya da kimin zararınadır. Sermaye ulus-üstü bir konuma yükselirken (özgürleşirken), bu sermayenin sahip olduğu küresel şirketlerde çalışanlar için durum aynı ölçüde özgürleştirici olmamıştır. Sermaye sahipleri ise küreselleşmenin sağladığı bu özgürce hareket etme imkanını yine kendilerinin sahip olduğu kitle iletişim araçları aracılığıyla yerelliklerinde sıkışıp kalan kesime süslü televizyon gösterileri ile sunuyorlar.
Zygmunt Bauman - Küreselleşme: Toplumsal Sonuçları
Bauman’ın Küreselleşme kitabında üzerinde durduğu konulara geçmeden önce küreselleşmenin ne olduğu üzerinde durmak gerekiyor. Bauman, “Küreselleşme, Jowitt'in "yeni dünya düzensizliği"nin başka bir adıdır.” (s. 64) ifadesini kullanıyor. Ayrıca “evrensel” kavramı üzerinde durarak, küresel ile aralarındaki farklılığa dikkat çekiyor:
“Tıpkı "uygarlık" "gelişme" "yöndeşme" "konsensüs" ve erken dönem ve klasik modern düşüncenin diğer anahtar kavramları gibi "evrenselleşme" fikri de düzen kurma umudu, niyeti ve kararlılığını ifade ediyordu; bu fikir, aynı türden diğer terimlerin işaret ettiklerine ek olarak, evrensel bir düzen, yani, evrensel, gerçekten küresel bir ölçekte düzen kurma anlamına geliyordu. Öteki kavramlar gibi evrenselleşme fikri de modern güçlerin güçlükleri kolayca yenebilme becerisi ve modern zekanın hırslarının yükselen dalgası üzerinde ortaya atılmıştı. Bütün bir kavramlar ailesi bir ağız olmuş, dünyayı eskiden olduğundan daha farklı, daha iyi bir hale getirme ve değişimi ve iyileşmeyi küresel, türsel çapta yaygınlaştırma isteğini ilan ediyordu. Buna ilaveten, herkesin ve her yerin hayat koşullarını, böylelikle herkesin hayat şansını benzer kılma, hatta belki de eşitleme niyetini de ilan ediyordu.” (s. 64 – 65)
“Günümüz söylemindeki biçimiyle küreselleşmenin anlamında bu özelliklerin hiçbiri kalmamıştır. Yeni terim, esas olarak, küresel inisiyatifler ve girişimlerden çok, niyet edilmemiş ve beklenmedik oluşuyla ün salmış küresel etkilere atıfta bulunmaktadır.” (s. 65)
Küreselleşme ile zaman ve mekan kavramları da değişim geçirmiştir. İletişim teknolojileri ise enformasyonun iletimi artık anlık yaşanırken, bu bir anlamda “küresel köydeki” insanları birleştirici rol görmektedir. Ancak küreselleşme sadece birleştirmez, bir de böler. Küreselleşme ile hıza ve mekan üstü özelliğe kavuşan küreseller oluşurken, bu hızı elde edemeyen ve mekânsal bağlardan kurtulamayanlar ise daha da yerelleşmiştir.
“Küreselleşme ne kadar birleştirirse o 'kadar böler; birleştirirken böler; yerkürenin tek tipliğini teşvik etme nedenleriyle bölme nedenleri özdeştir. İş, finans, ticaret ve enformasyon akışının yerküresel boyutlara ulaşıyor olmasının yanı sıra, bir "yerelleşme" mekan sabitleme süreci de işlemektedir.” (s. 8)
Şirket ve bireylerin özgürlüğü konusunda
Küreselleşen dünyada ulus-üstü şirketler ve sermaye hareket özgürlüğüne sahipken, bu şirketlerin çalışanları ise yaşadıkları mekana bağlıdırlar. Şirket/sermaye bölgede yaşanan bir sıkıntı dönemi ya da kendince olumsuz koşullarda her zaman rahatça başka bir yere taşınabilir. Ancak yerel halkın böyle bir lüksü yok. Gidemez, gitse bile gittiği yerde hoş karşılanmaz. Ancak sermaye her gittiği yerde her zaman güler yüzle karşılanır. Bunu Bauman, küreselleşmenin toplumsal sonuçları olarak şu örnekle açıklıyor:
“Yerel nüfus içinden devşirilen çalışanlar -aile görevleri, ev mülkiyeti ve benzeri yükümlülükler altına girmiş olduklarından- şirket başka yere taşındığında kolay kolay onun peşinden gidemezler. Şirkete o yöreden hammadde ve malzeme verenler, şirket yerini değiştirecek olursa ucuz nakliye avantajını kaybederler. "Yerellik"in kendisi, hiç kuşkusuz, olduğu yerde kalır ve şirketin yeni adresi ne olursa olsun, yerini kolay kolay değiştiremez. Şirkette işlerin yürütülmesinde söz hakkına sahip olanlar arasında yalnızca "yatırım yapan insanlar" yani hisse sahipleri mekana hiçbir biçimde bağlı değildir; onlar herhangi bir aracı kurum kanalıyla herhangi bir borsadan her tür hisseyi alabilirler ve şirketin coğrafi uzaklığı ya da yakınlığı alım satım kararında muhtemelen en az gözettikleri özellik olacaktır. İlke olarak, hissedarların dağılımında mekanın hiçbir belirleyiciliği yoktur. Onlar mekânsal belirlenimden sahiden kurtulan biricik faktördürler. Ve şirket onlara, yalnızca onlara "aittir." Dolayısıyla, yerellerin başına kalacak olan yara sarma, hasar tamiratı ve atık boşaltma gibi bütün kaygılan bir kenara bırakarak şirketi gözlerine kestirdikleri ya da daha yüksek bir kazanç şansı gördükleri herhangi bir yere taşımak onların vereceği bir karardır. Şirket taşınmakta özgürdür; ancak taşınmanın sonuçları kalıcıdır. Kim ki yerellikten kurtulur, sonuçlarından da kurtulur. Mekan savaşının galibinin ele geçirdiği en önemli ganimetler işte bunlardır.” (s. 15 - 16)
Küreselleşmenin topluluklara (kitapta cemaatler olarak ifade ediliyor) etkisi de bulunuyor. İletişimin hızlı ve anlık olmadığı dönemlerde topluluklar arası iletişim yüz yüze yapılırken, bu gruplar içindeki bağı güçlü tutuyordu. Ancak yüz yüze iletişime gerek kalmaması bağları da gevşetmiştir.
Ayrıca toplumdaki bağ aynı zamanda ortak bilgiye (kültürel hafıza) de bağlıdır. Önceleri bu bilgilerin güncellenmesi azdı ve bununla toplum içindeki bağlar da güçlüydü. Küreselleşme ile bu ortak bilgi sürekli güncellenirken, toplum içindeki ortak hafızayı ve kültürü kaybeden bireyler arasında ayrışma yaşanıyor.
“Küçük ölçekli cemaat içindeki iletişim neredeyse yüz yüze iletişim nitelikleri taşıyordu. Enformasyonun yerel birimler arasında gidip gelmesi için gereken zaman ve harcama ise muazzam büyüklükteydi. Artık anlayabiliyoruz ki eskinin sözde "sıkıca kenetlenmiş cemaatleri"ni var eden ve canlı tutan, bu uçurumdu. Öte yandan, günümüzde cemaatlerin kırılgan ve kısa ömürlü oluşları ise, görünen o ki, en başta bu uçurumun daralması ya da tümden kapanması sonucunda ortaya çıkmıştır: Her ikisi de bir anda oluverdiğinde, cemaat içi iletişimin cemaatler arası alışveriş karşısında hiçbir üstünlüğü kalmaz.” (s. 22)
Toplum içindeki bağların gevşemesi ya da bazı durumlarda tamamen kopması sonucu eskiden ortak norm oluşturan mekanla ve süreçler de sekteye uğramıştır. Toplumda kanaat oluşma sürecinin yerini alan olguyu ise Bauman şöyle açıklıyor:
“Kamusal mekanı kalmamış bir yöre, normların tartışılmasına, değerlere karşı çıkılmasına, karşılaştırılıp müzakere edilmesine pek şans tanımaz. Doğru ve yanlış, güzel ve çirkin, uygun ve uygunsuz, faydalı ve faydasız gibi hükümler ancak yükseklerden, en delici gözler dışında hiçbir şeyin nüfuz edemeyeceği alemlerden inebilir; hükümler sorgulanamaz, çünkü yargıçlara hiçbir soru anlamlı bir şekilde sorulamaz ve çünkü yargıçlar adres -elektronik posta adresi bile- bırakmamıştır ve hiç kimse nerede oturduklarından emin olamaz. "Yerel kanaat önderleri"ne yer kalmadığı gibi, "yerel kanaat" diye bir şeye de yer kalmamıştır.” (s. 32)
KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARI
Az ise kendisini izleyen çoğunluğa her şeyden önce bir yaşam tarzı empoze ediyor. Bu genellikle tüketmek üzerine kurulan bir yayıncılıktır:
“Çok, azı seyrediyor. Seyredilen o bir avuç insan ünlülerdir. Ya politika, spor, bilim ve şov dünyasından gelirler ya da yalnızca meşhur enformasyon uzmanlarıdırlar. Ne var ki, her nereden gelmiş olurlarsa olsunlar, çok tarafından ve yerkürenin her köşesinden seyredilen, seyredilme kapasitesi açısından küresel olan ünlüler dünyasını -ki bu dünyanın ayırt edici özelliği tam olarak, seyredilir olma niteliğidir- vitrine koyarlar. Yayındayken, hangi konuda konuşurlarsa konuşsunlar, bütün bir hayat tarzı mesajı verirler. Bu, kendi hayatlarına, kendi hayat tarzlarına dair bir mesajdır. Bu mesajın seyredenler üzerindeki etkisinin ne olabileceğini sormak, "geleceğe ilişkin korku ve umutları sormaktan çok-, Hıristiyanlığın bir insanın dünya görüşü üzerindeki 'etkiler'ini ya da -Çinlilerin sormuş olduğu gibi- Konfuçyüsçülüğün genel ahlak üzerindeki 'etki'lerini sormaya benzer." Panoptikon'da belli bazı seçilmiş yereller, öteki yerelleri seyrediyordu (Panoptikon'dan önce ise sıradan yerel halk, içlerinden seçilmiş olanları seyrediyordu). Synopticon'da, yereller küreselleri seyretmektedir. Küresellerin otoritesi, uzaklıkları sayesinde emniyet altındadır; küreseller, kelimenin tam anlamıyla "bu dünyanın dışında"dır, ama onların yerel dünyalar üzerinde fink atması, bir zamanlar Hıristiyan dünyası üzerinde fink atan meleklerden çok daha, gündelik ve bıktırırcasına, görünürdür. Küreseller, aynı anda hem erişilmez hem gözümüzün önünde, hem muhteşem hem aleladedir ve erişilmeyecek kadar yüksekte olsalar da aşağıdakilerin hepsinin de peşinden gidebileceği ya da gitmeyi düşleyeceği parlak bir örnek ortaya koyarlar; onlara hem hayranlık duyulur hem de gıpta edilir; bu, yöneten değil, yol gösteren bir hükümdarlıktır.” (s. 58)
İlgili - Noam Chomsky - Medya Gerçeği
Küreselleşmenin ulus devletlere etkisi
Zygmunt Bauman, “Küreselleşme: Toplumsal Sonuçları” kitabında bir bölümü de küreselleşmenin ulus devletlere etkisi üzerinde duruyor. “Modern devletin yasama ve yürütme egemenliği, zorunlu olarak, askeri, ekonomik ve kültürel egemenlikler "sac-ayağı" üzerine oturtulmuştu;” (s. 67) diyen yazar, bunlardan özellikle ekonomik alanı küresel şirketlere kaptıran ulus devletin durumunu yaptığı bir alıntı ile aktarıyor:
“Küreselleşme sahnesine çıktığında devlet striptiz yapmaya başlar, gösterisinin sonunda üzerinde yalnızca çıplak acil ihtiyaçları, yani baskı güçleri kalır. Maddi temeli tahrip olmuş, egemenliği ve bağımsızlığı iptal edilmiş, politik sıfatı silinip kaybolmuş ulus devlet, mega şirketlerin basit bir güvenlik birimi haline gelir... Dünyanın yeni efendilerinin doğrudan yönetmeye ihtiyacı yoktur. Ulusal hükümetler onlar adına işleri yoluna koyma görevini üstlenmiştir.” (s. 71)
Küreselleşme sürecinde yaşanan değişimlerden biri de toplum üyelerinden beklentidir. Artık onlara daha çok tüketici olarak ihtiyaç duyuluyor.
“Eski tip modern toplum üyelerini en başta üretici ve asker olarak görürdü; onları üreticiler ve askerler olarak şekillendirirdi. Toplumun üyelerine dayattığı ve uymalarını istediği "norm" bu iki rolü oynama görevi vasıtasıyla zorla kabul ettirilirdi. Bu toplumun üyelerine dayattığı norm, bu rolleri oynama kabiliyeti ve istekliliğiydi. Ancak mevcut geçmodern (Giddens), ikincimodern (Beck) , sürmodem (Balandier) ya da postmodem evrede, modem toplumun kitlesel endüstriyel işgücüne ve zorunlu askerliğe pek ihtiyacı kalmamıştır; toplum, üyelerini tüketiciler olarak değerlendirme ihtiyacındadır artık. Günümüz toplumu, üyelerini, en başta, tüketici rolünü oynama görevinin emrettiği şekilde biçimlendirmektedir. Toplumumuzun üyelerine dayattığı norm, bu rolü oynama kabiliyeti ve istekliliğidir.” (s. 84)
Bauman’ın kitabı ilk defa 1998 yılında basıldı. Türkçe çeviri ise 1999 yılında yapılırken, okuduğum 4. basım 2012 tarihli. İlk basımından bu yana 17 yıl geçmesine rağmen Bauman’ın özellikle “yerellerin” seyahat etme kısıtlaması ve gittikleri yerde asık suratlarla karşılanması ile ilgili ifadeleri bana şu günlerde yaşanan Suriyeli mülteci krizi, savaş sonucu evlerini terk etmeleri, terk edemeyenlerin çok kötü koşullarda yaşam mücadelesi vermesi, ülkeden kaçabilenlerin ise Avrupa ülkelerinde kötü muamele görmesini hatırlattı. Hiç zengin (küreselleşen) bir Suriyelinin Avrupa ülkesinden geri gönderildiğini gördünüz mü? Takip edebildiğim kadarıyla hayır. Onlar sermayelerini de alarak “özgürce” başka bir ülkeye gitmişlerdir. Ancak fakir (daha da yerelleşen) Suriyeliler ise en iyi ihtimalle Avrupa’da mülteci ya da Türkiye’de çadır kentlerde yaşama savaşı veriyor.
Bauman bunları birinciler -yani özgürce seyahat edenler- ve ikinciler -yerelliğin mekânsal bağlarından kurtulamayanlar- olarak ifade ediyor. Bana Suriyeli mültecilerin durumunu hatırlatan kitaptaki bölüm şöyle:
“Birinciler canları istediğinde seyahat ederler, seyahatlerinden büyük zevk alırlar (hele birinci mevkide ya da özel uçaklarıyla seyahat ediyorlarsa), onlara seyahat etmeleri için yalvarılır, hatta rüşvet verilir ve kabul ettiklerinde de gülücükler ve açılmış kollarla sıcak bir karşılama onları bekler. İkinciler gizlice, çoğu kez yasadışı yollarla seyahat ederler ve bazen, tıkış tıkış içine doluştukları battı batacak pislik içindeki gemilere ötekilerin lüks içindeki birinci mevkiye ödediklerinden daha fazla para öderler; vardıkları yerde ise çatılmış kaşlar onları beklemektedir ve şansları yaver gitmezse, tutuklanıp hemen sınırdışı edilirler.” (s. 93)
Ege üzerinden küçük botlarla Yunanistan’a ve oradan da Avrupa’ya gitmeye çalışan Suriyeli mülteciler ile ilgili haberleri hatırlattı bana.
JOHN STEİNBECK’İN GAZAP ÜZÜMLERİ VE KÜRESELLEŞME
Daha fazlası: John Steinbeck - Gazap Üzümleri
Günümüz dünyasında da küresel ekonomik krizler sonucu işinden olan, evsiz kalan, aç yaşayan insanların sorumlusu kim? Küresel şirketler. Nerede bulunur? Çoktan sorun olan yerden göçmüştür.
“Emek piyasası aşırı katıdır; esnetilmesi gerekir. Bunun anlamı emeğin yumuşak ve uysal, hamur gibi kolayca yoğrulabilir, kesilebilir ve ezilebilir ve kendisine ne yapılırsa yapılsın hiçbir direniş gösteremez hale getirilmesidir.” (s. 107)
“Ne var ki talep tarafında esneklik gibi görünen şey, arz tarafındakiler için katı, zalim, değiştirilemez ve zaptedilemez kaderdir: İşler bir gelir bir gider, göründüğü gibi kaybolur ve işe alma/işten atma oyununun kuralları hiçbir uyarı yapılmaksızın değişirken işler parçalara ayrılır, geri çekilir; ve ne iş arayanlar ne de bir işe sahip olanlar bu tahtırevalliyi durduracak bir şeyler yapabilir. Dolayısıyla, kuralları koyan ve kaldıranlar tarafından belirlenen esneklik standartlarını karşılamak için, yani yatırımcıların gözünde "esnek" olmak için, "emek arz edenlerin" durumu "esnek" olmakla taban tabana zıt, mümkün olduğu kadar katı ve esnemesiz olmalıdır: Bırakın oyuna kendi kurallarını dayatmalarını; seçme, kabul ya da reddetme özgürlükleri bile kökünden kazınmalıdır.” (s. 108)
Bauman, küreselleşme konusunu ele alarak farklı açılardan okura sunuyor. Küreselleşmenin getirdiği hızlı iletişimin yansı sıra, ulus devletten, toplumdan, bireyden aynı hızla alıp götürdüğü şeylerin daha çok olduğunu gözler önüne seriyor.
Zygmunt Bauman
Küreselleşme: Toplumsal Sonuçları
Kitabın Özgün Adı: Globalization: The Human Consequences
Çev: Abdullah Yılmaz
Ayrıntı Yayınları
4. Basım
2012
133 sayfa.
Ana görsel Gerd Altmann kaynak Pixabay
“İşçi Sınıfının Beynelmilel Kardeşliği” temelinde gelişen XIX.yy küreselleşmesi, sınır-ötesi akışkanlık, sermaye ve işgücünden ziyade emtiaya (ing. commodities) kazandırmıştı. Daha telgraf bile yokken gerçekleşen bu mucize, bugün INTERNET'le mümkün olamamaktadır.
ayrıntı en sevdiğim yayınevi, ben de arada bu sosyal bilimler kitaplarından okuyorum :)
Arada edebiyat dışı da okumak lazım.
Bauman benim en değerli yazarlarımdan biri. Bu kitapta kütüphanem de mevcut. En kısa zamanda okurum artık. Nitelikli yazınız için tebrik ediyorum sizi.
Teşekürler, iyi okumalar.
Merhabalar bu kitap ile ilgili kitap inceleme ödevim var.. inceleme akademik bir yapida (https://www.hukukkurami.net/editor/Sayi_1/01_incelemerehberi.pdf) yapılması gerekiyor.. bu şekilde soyut ve düşünce yapısı olan kitapları yapım gereği anlayamıyorum ve okurken biraz sıkılıyorum.. bana verebileceğiniz tavsiyeler veya yardımlar var mı
Teşekkürler
Kitapla ilgili inceleme ve yorumları okuyun belki yardımı olur. Başarılar...