Kitap yorumu: George Orwell - 1984 (Bin Dokuz Yüz Seksen Dört)
George Orwell’in Bin Dokuz Yüz Seksen Dört romanını ikinci okuyuşum. Yaklaşık 6-7 yıl sonra okuduğumda aslında neden bazılarına göre zor ama aynı zamanda roman ötesi bir kitap olduğunu bir kere daha hatırlamış oldum.
Bin Dokuz Yüz Seksen Dört bir distopya ya da karşı ütopya olarak nitelendiriliyor. Anlattığı düzen gerçekte yoktur. Ancak bu kurmaca distopya dünyada yaşananların bir çoğunu ya geçmişte görmüşüz ya da görmekteyiz. Belki bir kısmını da gelecekte göreceğiz.
Konusu: George Orwell - 1984
Yaşam koşulları üç süper-devlette de birbirinin aynıdır. Okyanusya'daki egemen felsefenin adı İngsos'tur; Avrasya'da buna Neo-Bolşevizm denir; Doğu Asya'da ise bunun Ölüme Tapınma diye çevirebileceğimiz, ama belki Özünden Geçmek de diyebileceğimiz Çince bir adı vardır. Bir Okyanusya yurttaşının öteki iki felsefenin ilkelerini öğrenmesine izin verilmez, tam tersine o ilkeleri ahlak ve sağduyuya yöneltilmiş barbarca saldırılar olarak lanetlemesi istenir. Aslında bu üç felsefenin birbirinden pek farkı olmadığı gibi, destekledikleri toplum düzenleri arasında da hiçbir fark yoktur. Her yerde aynı piramit yapısı, yarı kutsal bir öndere tapınma, sürekli savaşa dayanan ve sürekli savaşa hizmet eden bir ekonomi söz konusudur. (s. 227)
George Orwell - Bin Dokuz Yüz Seksen Dört (1984) kitap yorumu
Devlet seni her yerde izliyor ve dinliyor
“Tele-ekran aynı anda hem alıcı hem de verici işlevi görüyordu. Fısıltıyla konuşmadığı sürece Winston'ın çıkardığı her ses tele-ekran tarafından alınıyordu; dahası, madeni levhanın görüş alanında kaldığı sürece Winston işitilmekle kalmıyor, görülebiliyordu da. Hiç kuşkusuz, ne zaman izlendiğinizi anlamanız olanaksızdı. Düşünce Polisi'nin, kime ne zaman ve hangi sistemle bağlandığını kestirmek çok zordu. Herkesi her an izliyor da olabilirlerdi. Ama size istedikleri zaman bağlanabildikleri açıktı. Çıkardığınız her sesin duyulduğunu, karanlıkta olmadığınız sürece her hareketinizin gözetlendiğini varsayarak yaşamak zorundaydınız; zorunda olmak ne söz, artık içgüdüye dönüşmüş bir alışkanlıkla öyle yaşıyordunuz.” (s. 27)
Popüler genç yetişkin türü distopya: Açlık Oyunları Üçlemesi
Okyanusya’da suç olan bir şeyi yapmamış olmak önemli değil, aynı zamanda bunu düşünmemiş olmak da gerekiyor. Bir şeyi düşünmek bile suçtur ki, bunun adı da “düşüncesuçu”dur. Düşünce Polisi de bu suçu önlemek amaçlı her şeyi yapıyor. Cinselliğin yasak olduğu (parti üyeleri için) bu ülkede bunu düşünmek bile suçtur.Hakkını vererek sevişmek, isyan demekti. Arzu ise düşüncesuçu olarak görülüyordu. Hani, Katharine'de bir istek uyandırmayı başarabilse, kendi karısını baştan çıkarmış gibi olacaktı. (s. 93)
Sistem başta lider (Büyük Birader), İç Parti ve Dış Parti ile proleterler (ayaktakımı) olacak şeklinde kurulmuştu. Büyük Birader’i gören yoktu ancak olağanüstü bilgi ve becerisi sonucu şimdiye kadar “hiç yanılmadan” ülkeyi hep “iyiye” götürmüştü. Aksini ise kimse düşünemezdi. Aksini gösterecek bir bilgi ya da belge olursa ise işe “çiftdüşün” girecektir. Çiftdüşün de düzenin geliştirdiği bir başka yöntemdi. Parti üyeleri bu yöntemle o an düşünmeleri gereken en doğru şeyi düşünmeyi öğrenmişti.
“Var işte!" diye bağırdı.
O'Brien, "Hayır, yok," dedi.
Odanın karşı duvarındaki bellek deliğine gidip kapağını kaldırdı. İnce kâğıt parçası sıcak hava akımında döne döne gitti, derinlerde bir yerde alevlerin arasında yok oldu. O'Brien dönüp geldi.
"Kül oldu," dedi. "Kül olduğunu bile anlamak olanaksız. Toz. Artık yok. Hiçbir zaman da olmadı."
"Ama vardı! Hâlâ da var! Belleğimizde var. Ben anımsıyorum. Siz de anımsıyorsunuz."
"Ben anımsamıyorum," dedi O'Brien.
Winston yıkılmıştı. Çiftdüşün buydu işte. Korkunç bir umarsızlığa kapılmıştı. O'Brien'ın yalan söylediğinden emin olsa, hiç kaygı duymayacaktı. Ama O'Brien'ın fotoğrafı gerçekten unutmuş olması pekâlâ mümkündü.” (s. 281)
Bir distopya önerisi: Alan Moore ve David Lloyd - V for Vendetta (Çizgi Roman)
George Orwell - Bin Dokuz Yüz Seksen Dört (1984) kitabı ne anlatıyor?
İngiliz yazar George Orwell’in Bin Dokuz Yüz Seksen Dört (1984) romanı, okura kurmaca, ama gerçek dünyamızdan da izler taşıyan bir distopya dünya sunuyor.
1984 ne tür kitap?
George Orwell’in 1984 romanı, bilim kurgu, distopya, sosyal bilim ve politik kurgu türü bir kitap. Okurların buluştuğu en geniş platform olan Goodreads okurlarına göre ise Bin Dokuz Yüz Seksen Dört romanı klasik, kurgu, bilim kurgu, distopya, politik ve aynı zamanda üniversitelerde okutulan bir kitap. Türk kitap severlerin buluşma yeri olan 1000kitap sitesinde ise edebiyat, roman, siyaset-politika türü bir kitap olarak kategorize edilmiş.
Türkçe yayımlanan 1984 romanlarının kapakları |
Toplumun en alt tabakası: Proleterler
Proleterler demişken, toplumun en alt tabakası olarak görülüyor Okyanusya’da. Devlet onların çoğu zaman “suç işlemesine” bile göz yumar. Winston, eğer bir gün bu düzen bozulacaksa bunu yapacak gücün proleterlerde olduğunu düşünür. Proleterler ise kitapta yönetici sınıfın gözünden şöyle tarif edilir:“Doğuyorlar, sokaklarda büyüyorlar, on iki yaşında çalışmaya başlıyorlar, güzelleşip cinsel isteklerinin uyandığı kısa bir gelişme çağının ardından yirmisinde evleniyorlar, otuzunda orta yaşlı insanlar olup çıkıyorlar, altmışına geldiklerinde de ölüp gidiyorlardı. Ağır koşullarda çalışmaktan, boğaz kavgasından, komşularla didişmekten, sinema, futbol, bira ve en önemlisi de kumar yüzünden kafalarını çalıştırmaya fırsat bulamıyorlardı. Onları denetim altında tutmak hiç de zor değildi.” (s. 96)
Tele-ekran, çiftdüşün, düşüncesuçu dedik ancak en önemlisini unuttuk. Okyanusya aynı zamanda bütün bu düşünce suçlarını önlemek için yeni bir dil de geliştirmiştir. Kelimeler yok edilerek insanların düşünme yeteneğinin de yok edilmesi amaçlanıyor. Eğer “suç” sayılabilecek kelimeler yok edilirse kimse düşüncesuçu işleyemez. Bu yeni dile de Orwell “newspeak” adını vermiştir. Benim okuduğum çeviride “newspeak” “yenisöylem” olarak çevriliyor. Ancak yine Can Yayınları tarafından basılan Nuran Akgören çevirisinde “yenikonuş” olarak görüyoruz bu yeni dilin ismini. 1960 yılında Milli Eğitim Bakanlığı (Maarif Vekâleti) tarafından yapılan çeviride ise “newspeak” “yenidil” olarak tercüme edilmişti. Bu yeni dil ise şöyle tarif ediliyor:
“Bana öyle geliyor ki, sizler asıl işimizin yeni sözcükler icat etmek olduğunu sanıyorsunuz. Oysa ilgisi yok! Sözcükleri yok ediyoruz; her gün onlarcasını, yüzlercesini ortadan kaldırıyoruz. Dili en aza indiriyoruz. On Birinci Baskı'da, 2050 yılından önce eskiyecek tek bir sözcük bile bulunmayacak." (s. 75)
“Sözcükleri yok etmek harika bir şey. Hiç kuşkusuz, asıl fazlalık fiiller ve sıfatlarda, ama atılabilecek yüzlerce isim de var. Yalnızca eşanlamlılar değil, karşıt anlamlılar da söz konusu. Bir sözcüğün karşıt anlamlısına ne gerek var ki? Kaldı ki, her sözcük karşıtını kendi içinde barındırır. Örneğin, 'iyi' sözcüğü. 'İyi' sözcüğü varken, 'kötü' sözcüğüne neden gerek duyalım ki? 'İyideğil' dersin, olur biter; hatta daha da iyi olur, çünkü 'iyideğil' 'iyi'nin tam karşıtı, 'kötü' ise tam karşıtı değil. Ya da 'iyi'nin yerine daha güçlü bir sözcük istiyorsan, 'mükemmel' ve 'fevkalade' gibi belirsiz ve yararsız sözcük kullanmanın ne anlamı var? 'Artıiyi' aynı anlamı karşılıyor; ya da, daha da güçlü bir sözcük istiyorsan, 'çifteartıiyi' diyebilirsin. Kuşkusuz, bu sözcükleri daha şimdiden kullanıyoruz; ama Yenisöylem son biçimini aldığında bunlardan başka hiçbir sözcük kullanılmayacak. Sonunda, iyilik ve kötülük kavramları yalnızca altı sözcükle karşılanıyor olacak; aslına bakarsan, tek bir sözcükle. Bilmem, işin güzelliğini görebiliyor musun, Winston?" Bir an durdu ve sonradan aklına gelmişçesine ekledi: "Tabii ki B.B.'nin fikriydi bütün bunlar." (s. 76)
Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’ü anlatmakla bitmez. Ancak okunursa gerçekten ne demek istediği anlaşılabilir. Çoğu kişi bu romanı totaliter sistemleri eleştiren bir kitap olarak görüyor. Ancak dikkatle okunursa ister totaliter, komünist isterse de kapitalist ve demokratik sistemlerinin hepsinin eleştirisini kitapta bulmak mümkün.
1984 ne zaman yazıldı?
Bin Dokuz Yüz Seksen Dört kaç bölüm ve kaç sayfa?
Bin Dokuz Yüz Seksen Dört (1984)
Çev: Celâl Üster
39. Basım
Can Yayınevi
İstanbul
2013
350 sayfa.
Yıllar önce okuduğum ama benimde tekrar okumak istediğim bir roman. Yorumun da çok güzel olmuş. Teşekkürler :)
Teşekkür ederim.
Ne zamandır Orwell okumuyorum, canım çekti.:)
Her okuduğunda farklı bir şeyler katan yazardır.
İki defa okuduğum. Her ikisinde de çok keyif aldığım, uzun uzun düşündüğüm bir kitap. Yorumunuz da çok iyi olmuş. Kaleminize sağlık
Teşekkür ederim.
Kitap en sevdiğim kitaplar arasında yıllardır duruyor; tahtından olmayacak gibi. Resmettiği dünya, bu dünyanın karakterler üzerindeki yansıması ve baskısı okura harika bir şekilde hissettiriliyor. Aynı adlı bir de filme sahip -tabii ki kitabın tadını vermiyor- tavsiye ederim. İyi yazılar ve iyi okumalar!
Teşekkürler, filmini de izledim. İyi okumalar