Kitap incelemesi: Homeros - İlyada

Asırları aşıp gelen eserler, kitaplar var. Homeros’un İlyada destanı da böyle eserlerdendir. İlyada, yaklaşık MÖ 9. yüzyılda yaşamış bir İyonya (Anadolu) ozanının yazdığı bir destandır.

İlyada’nın kısaca konusu şöyle: Yunanistan’ın orduları Kral Agamemnon komutasında toplanarak Troya (İlyon) şehrinin kuşatıyor. Sebebi ise Troya Kralı Priamos’un oğlu Aleksandros (Paris), Agamemnon’un kardeşi Menelaos’un karısı Helena’yı kaçırmıştır. Bu sebeple başlayan savaş 10 yıl sürer.

Homeros ise destanda savaştan sadece kısa bir dönemi, 52 günlük bir süreyi anlatıyor. Destan Ayağıtez Akhilleus’un Agamemnon’a öfkelenmesi (onur payı, savaş ganimeti Briseis’i elinden almıştır) ile başlıyor. Atreusoğlu Agamemnon’a bu öfkesinden dolayı Peleusoğlu Akhilleus (anası tanrıça Thetis’tir) savaşa katılmaz ve o savaşa katılana kadar da Akhalar (Danaolar de deniliyor) savaşta zafer yüzü göremezler.

Akhilleus, arkadaşı Patroklos’un Hektor tarafından savaşta öldürülmesinden sonra bu sefer de öfkesini Troyalılara yöneltir. Destan Akhilleus’un Hektor’u öldürmesi ve Hektor’a Troya’da 9 günlük yas töreni düzenlenmesi ve defnedilmesi ile sona eriyor.

İlyada destanı üzerinden birçok tartışma yapılmıştır. Bu tartışmalara burada değinmeyeceğim. Ancak bu tartışmaların tamamını eserin çevirmeni Azra Erhat, İlyada’nın girişindeki yazısından uzunca anlatıyor. Ancak destan birçok yönüyle dikkat çekiyor. Onlardan birkaçı tanrılar, anlatımı, savaşın nasıl olduğu üzerinde duracağım.

HOMEROS’UN TANRILARI

İlyada birbirine paralel yaşanan iki hikâye şeklinde yazılmış. Biri insanların arasından yaşananlar, savaşlar. Diğeri ise onların üzerinde güce sahip olan tanrılar. Onlar Olympos’ta oturuyorlar ve Homeros en büyüklerinin de Zeus (Kronosoğlu) olduğunu söylüyor. Diğer bir önemli tanrıçayı ise Homeros bize Zeus’un “hem karısı, hem kız kardeşi Here (Hera)” şeklinde tanıtıyor. Tabii Zeus en büyük tanrıdır ancak o da Kronos’un oğludur. Başka bir tanrının, Zeus’un yeraltına hapsettiği bir tanrının.

Zeus’un başka kardeşleri de var, ancak onlardan daha güçlüdür ve ondan korkar, çekinirler. Dünyayı bölüşürken Zeus’a gökyüzü, Poseidon’a deniz, Hades’e ise yerin altı düşmüştür. Bütün savaşçılar da ölünce Hades’in yanına, ölüler dünyasına gönderiliyorlar.

Destanda birçok tanrının ismi geçiyor. Çoğu da Zeus’un oğlu ya da kızı. Athena, Apollon, Ares, Aphrodite ve diğerleri. Homeros ise onlara seslenirken bazen “Olympos’ta oturan Musalar” şeklinde hitap ediyor.

Destanda yer yüzünde nsanlar arasında bir savaş var. Bir de Olympos’ta tanrılar arasında tartışma. Bir kısmı Akhaları, bir kısmı ise Troyalıları tutuyor ve destekliyor. Bundan dolayı bazen de aralarında gürültülü tartışmalar yaşanıyor. Hatta bazen bizzat savaşa inerek tuttukları tarafa yardım ediyorlar.

Diğer yandan ise Homeros savaşta yaşananların hepsinin tanrıların isteği sonucu meydanan geldiğini anlatıyor. Agamemnon, Akhilleus’un onur payını almasında suçlunun tanrılar olduğunu söyler, aklını çeldiklerini ifade eder. Akhalar yenildiklerinde ise Zeus’un Troyalıların tarafını tuttuğu için yenemediklerinden yakınırlar. Akhaların 9 gün hastalıktan kırılması ise Homeros’a göre tanrı Apollon’un onlara kızması sonucu yaşanmıştır.

Ancak bu tanrılar tek tanrılı inanca sahip insanlar için garipsemeyle karşılanacak özellikleri de var. En büyükleri Zeus bile karısı Hera’dan çekinir, korkar. Ancak pek belli etmez. Diğerleri de Zeus’tan korkarlar, hepsinden daha güçlüdür. Her ne kadar Poseidon Zeus’un kardeşi ve bir anlamda dengiyse de ondan çekinir.

“Ne var ki Poseidon gelmişti Argoslulara can vermeye,
gizlice yukarı fırlamıştı kırçıl denizden,
Troyalılara yenilmek de ne demekti,
çok içerliyordu bu yüzden Zeus’a.
Bir soydan, bir babadandı bu iki tanrı,
ama Zeus, Poseidon’dan önce doğmuştu,
daha çok şeyler biliyordu kardeşinden,
bu yüzden korkuyordu apaçık karşı koymaya,
insan kılığına girmiş, kışkırtıyordu orduyu.
Bir tanrı bir yana çekiyordu, bir tanrı bir yana
kimseyi korumayan zorlu savaşın düğümünü,
o düğüm ne kopar, ne çözülürdü,
dize getirirdi yığınla insanı.” (s. 311)

Diğer taraftan bu tanrılar ölümsüzdür. Ancak yine de insanların elinden çok çektiklerini anlatırlar. Savaşa girdiklerinde ise yaralanırlar, acı çekerler. Ancak ölmezler. Aphrodite savaşta elinden yaralanıyor ve kanı akıyor. Anası da insanların tanrılara çok çektirdiğinden bahsediyor.

“Aldırma kızım, sık dişini, bağrına taş bas.
Biz, Olympos’ta saray kurmuş tanrılar,
çok çektik insanlardan,
epey de çektirdik birbirimize.”

SAVAŞ SAHNELERİ

Homeros’un İlyada’da şiirsel bir anlatımı var. En başta İlyada’nın sözlü kültürün bir eseri olmasından kaynaklanıyor. Eserde sık sık tekrarlar görürsünüz. Ancak savaş tasvirleri en çok dikkatimi çeken özellik oldu. Eserin başında Homeros savaşa katılanları tek tek anlatıyor. Nerden geldiklerini, geçmişlerini, kimlerden olduklarını. Aynı şekilde Troya’ya desteğe gelenleri de bir bir anlatıyor. Benzer uzun uzun anlatımları, savaşta kimin kimi öldürdüğünü ve ölen ve öldürenin kimler olduğunu okurken görüyoruz. Bu kısımlar okuru bazen sıkabiliyor. Çünkü çok fazla isim var ve bazen kim kimdi bir birine karışıyor. Ancak bunun için kitabın sonunda yaklaşık 50 sayfalık bir isim listesi var.

Bu da İlyada’da savaşı anlatan, tasvir eden sahnelerden iki örnek. Savaşanlar tek tek tanıtılıyor, kimin kimi öldürdüğü, öldüren ve ölen hakkında ayrıntılı bilgi veriliyor. Ayrıca nasıl öldüğü öyle ayrıntılı anlatılıyor ki, bazen bunlar okur için aşırı şiddet içerikli olabilir.

“Meges öldürdü Antenor’un oğlu Pedaios’u,
gerçi o bir piçti, ama
onu tanrısal Theano yetiştirmişti,
tıpkı kendi çocukları gibi, özene bezene,
hoş olsun diye kocasının gönlü.
Ünlü kargıcı Hyleusoğlu vardı yanına,
sivri kargıyla vurdu tam ensesinden,
dişleri arasından tunç dümdüz geçti,
kesti dilini dibinden.
Devrildi tozun toprağın içine,
dişleri buz gibi tunca kenetlendi.”  (s. 150)
“Sonra yürüdü Ksanthos’la Thoon’un üstüne,
onlar Phainops’un oğullarıydı, körpecik körpecik,
babalarıysa bitkindi, tükeniyordu yaşlılık içinde,
malını mülkünü bırakmak için başka oğul yapamıyordu.
Diomedes öldürdü onları da, aldı canlarını.
Kara günlerle gözyaşı bıraktı babaya;
göremeyecekti savaştan sağ döndüklerini,
oğullarını karşılayamayacaktı o.
Hısım akraba paylaşacaktı malı mülkü.” (s. 152)

Troya savaşı yaklaşık 10 yıl sürdü. Ancak Yunan ordusu nasıl bu kadar burada durdu, dayanabildi diye hep düşündüm okurken. Ancak bir yandan da Homeros bunun cevabını veriyor. Akhalar Troya’dan önce çevredeki birçok şehri yağmalamış ve gemilerini altın, tunç, yiyecek hayvanlar, esir aldıkları kadınlarla doldurmuşlardı. Bir yandan da Yunanistan’dan gemilerle onlara yiyecek geliyor ve karşılığında da bu ganimetleri alıp götürüyordu. Yani bu savaş bir anlamda onlar için bir gelir kaynağı ve işleyen ekonomi anlamına da geliyordu.

Beşinci ve altıncı bölümlerin tamamı neredeyse kim kime nasıl vurdu, nasıl öldürdü şeklinde geçiyor. Çok ayrıntılı anlatılıyor. Ölen kim, öldüren kim. Ana ve babası kimler. Ya da nasıl doğmuştur, onlarla ilgili efsaneler ve diğer birçok ayrıntı. Bu kadar çok ayrıntı bir anlamda bana James Joyce’un Ulysses’ini hatırlattı. Orada da bu kadar çok ayrıntı ve ad vardı. Tabii Joyce’un Ulysses’i Homeros’un Odysseia’sına göndermeler yaparak yazdığını unutmamak lazım.

Bütün bu ölümleri ise Homeros insan soyunun gelip gitmesi  şeklinde, mevsimlerin değişmesine benzetiyor ve şöyle diyor:

“Yapraklar gibidir insan soyu.
Bir yandan rüzgâr bakarsın onları döker yere,
bir yandan bakarsın bahar gelir,
yenilerini yetiştirir, yeşertir orman,
böylece soyların biri göçer, biri doğar.” (s. 179)
“Bugüne dek ondan ne üstün yiğitler öldürüldü,
daha da üstün güçlü ne yiğitler öldürülecek,
çok zor insanoğullarını ölümden korumak.” (s. 345)

ROBOTLAR VE HOMEROS’UN HAYAL GÜCÜ

Troya Savaşı MÖ 1200 yıllarında yaşanmış bir savaş ve Homeros ister hepsini kendisi yazsın, isterse de farklı destanları derleyerek İlyada haline getirsin tarihte karşılığı olan bir olayı anlatıyor. Bunu yapılan arkeolojik kazılar da gösterdi. Her ne kadar önceleri Troya’nın tamamen hayali bir şehir olduğu varsayılsa da. Ancak eserdeki birçok ayrıntı Homeros’un güçlü hayal gücünü de ortaya koyuyor. En başta öyle bir mitolojik dünya kuruyor ve burada farklı özelliklerde tanrıları tasvir ediliyor.

En çok dikkatimi çeken ise Homeros’un Olympos’ta Zeus’un oğlu topal Hephaistos’un yaptığı robotlar tasviridir. Homeros’un MÖ 9. yüzyılda yaşadığını düşünürseniz böyle bir şeyin eserde yer alması çok dikkat çekicidir. İlk önce Homeros topal Hephaistos’un yaptığı ve tekerlekler üzerinde kendileri giden ve tanrılara servis yapan kaplardan bahsediyor. Daha  sonra ise “aklı” olan ve efendilerine yardım eden “altından uşak”lardan. Modern ve güncel tabir ile desek “yapay zeka robotlar”…

“efendilerine yardım ediyordu altından iki uşak,
bunlar benziyordu canlı kızlara.
Akıl vardır onların içinde,
sesleri vardır onların, güçleri,
ölümsüz tanrılar vermiştir onlara iş görme gücü.” (s. 420)


İNSANLARIN KURBAN EDİLMESİ

İlyada’daki kanlı savaş sahnelerinden yukarıda bahsetmiştik. Bir de insanların tanrılara adak adaması ve kurban sunması var. En çok içtikleri şarabı yere dökerek, ya da kestikleri hayvanın bir budunu yakarak kurban sunuyorlar tanrılara. Ancak bir sahnede Akhilleus’un yakaladığı Troyalı gençleri de kurban etmesi var.

Arkadaşı Patroklos’un odunlar üzerine koyulması ve yakılması töreninde Akhilleus’un koyun ve inekleri kestikten sonra sunduğu diğer kurbanlar şöyle anlatılıyor. Bir anlamda bunlar Patroklos ile birlikte Hades’e gidecektir. Ancak bugünün gözüyle değerlendirdiğimizde vahşi bir adak adama törenidir:

“Ulu canlı Akhilleus aldı hepsinin yağından bir parça,
sürdü yağı ölünün bütün bedenine,
yüzülmüş kurbanları çevresine yığdı,
yanına da küpler dayadı, balla zeytinyağı dolu,
sonra hıçkıra hıçkıra hızla attı
yığının üstüne geniş enseli dört tane at.
Patroklos’un dokuz köpeği vardı,
onlar artıklarla beslenirdi sofrasında,
kesti Akhilleus ikisinin boğazını, attı yığına,
yanlarına on iki Troyalı çocuğu da kattı,
on ikisini de tunçla öldürdükten sonra.” (s. 494)


HOMEROS, İLYADA, KUTSAL VE EĞİTİM KİTABI

Kitabın girişinde çevirmen Azra Erhat’ın Homeros ve İlyada üzerine yazdığı önsöz yer alıyor. Biz bugün İlyada’yı içinde bazı tarihi gerçeklerin de olduğu bir destan olarak okuyoruz. Ancak Erhat, Homeros’un eserlerinin Yunanistan’a getirildikten sonra en başta kutsal bir kitap ve eğitim kitabı olarak okutulduğundan bahsediyor. Çünkü en başta Homeros bu eseri ile Yunan mitolojisindeki tanrılara hayat vermiştir. Azra Erhat da şöyle diyor:

“Yunanistan’da eğitimin Homeros destanlarının üstüne kurulmuş olduğu herkesçe bilinen bir gerçekti, yani yalnız Atina değil, bütün Yunan devletleri Homeros’u bir çeşit kutsal kitap gibi, her türlü bilginin özü diye benimsemişlerdi. Yunan insanı din olsun, politika ya da askerlik olsun, gemicilik ya da hekimlik olsun, çeşitli bilgileri öğrenmek için, Homeros destanlarına başvurur, daha doğrusu a’dan z’ye kadar ezbere bildiği bu destanları canlı bir kitaplık gibi içinde taşırdı. Eserleri Homeros’un dizeleriyle dolup taşan Platon da Homeros’un okulunda yetişmiş, ne var ki ilk olarak bu eğitime karşı başkaldırmaya yeltenmiştir.” (s. 10)

Erhat önsözde Homeros üzerine yapılan araştırmalar, tartışmalar, Troya, şehrin kalıntılarının bulunması, İlyada’nın kısa bir özeti, özellikleri gibi birçok konuya yaklaşık 60 sayfalık yazısından ayrıntılı bir şekilde değiniyor. En dikkat çeken kısım ise Peisistratos’un İlyada’yı Yunanistan’a getirdikten sonra yaptığı düşünülen sansürdür.

“Halikarnas Balıkçısı’nın Avrupa bilginlerinden ileri gittiği bir nokta var ki, bizim için çok önemlidir: Peisistratos zamanında yapılan bu sansürde Akhaların tarafı tutulmuş, bir Anadolulu olarak Homeros, asıl Troyalılardan yana olduğu halde, Akhaları vahşi, kan dökücü gösteren parçalar eserinden çıkarılmıştır; eserden çıkarılan parçalar arasında Akhilleus’un ırzına geçip de öldürdüğü Troilos, alçakça aldatılıp öldürülen Palamedes, kurban edilen Polyksene, Amazon Penthesileia efsaneleri de vardır.” (s. 15)

İLYADA BİR SAVAŞ VE AKHİLLEUS DESTANIDIR

İlyada’nın bir savaş ve Akhilleus destanı olduğuna dikkat çeken Erhat, ancak destanda savaştan nefret ile bahsedildiğine değiniyor.
“İlyada bir savaş destanıdır. Ama bu savaş destanında savaş ve savaş tanrısı nefretle anılır. Zeus, Ares’ten tiksindiğini açık açık söyler (V, 890), Troya’da savaşmak için ordularını Yunanistan’dan getiren ve savaş güçlerini artırmak için uğraşıp didinen Agamemnon da bakın Akhilleus’a ne diyor (I, 176):

“Hep kavga dövüş, savaş işin gücün,
en iğrendiğim sensin Zeus’un beslediği krallar içinde.” (s. 46)

TRUVA FİLMİ

Bu arada kitabı okurken bir yandan 2004 yapımı Truva (Troy) filmi de zihnimde canlandı durdu. En baştan söyleyeyim filmin İlyada’yı nasıl yansıttığını ve uyarlamayı beğendim. Çünkü destana azami derecede sadık kalarak yapılmış bir film olduğunu gördüm kitabı okurken.

Tabii bazı farklar da yok değil. En başta destan Akhilleus’un öfkelenmesi ile başlayıp Hektor’un ölümü ile bitiyor. Ancak filmde ondan öncesi, Akhaların gemilerle savaşa gelişi, Troya’nın alınışı ve kitapta tanrıların Akhilleus’a çok kez “müjdeledikleri” ama İlyada’da anlatılmayan ölümü de var. Filmde olmayan ama kitapta önemli bir bölümü tutan bir başka şey ise tanrılar ve tanrıların savaşa müdahalesidir.

Ancak film daha çok hikâyenin dünyada olup biten ve tanrıların olmadığı kısmına odaklanmış. Diğer birçok ayrıntı kitapla neredeyse uyuşuyor. Agamemnon’un Briseis’i alması, Akhilleus’un kızması, Menelaos ile Paris arasındaki şehrin önündeki dövüş (tek fark Menelaos burada ölmüyor), Troyalıların birkaç zafer kazanması ve bazı gemileri yakması, Patroklos’un Hektor tarafından öldürülmesi, Akhilleus’un da Hektor’u öldürmesi ve cesedinin arabasına bağlayarak sürüklemesi…
Kısacası film kitaptan da daha fazla bir hikâye anlatıyor, ancak kitap da filmden çok daha fazla şey öğretiyor okura o dönemdeki olaylar ve Yunan mitolojisi ile ilgili. Her ikisini de okumaya ve izlemeye değer.

Homeros
İlyada
Eski Yunanca aslından çevirenler:
Azra Erhat ve A. Kadir
24. Basım
Can Yayınları
İstanbul
2008
590 sayfa.

Next Post Previous Post
2 Comments
  • Derya
    Derya 16 Ocak 2017 20:33

    Yillar önce ilyada yi da odysse yi de okudum. Mutlaka okunmasi gereken yapitlardan.

    • Cavanşir Gadimov
      Cavanşir Gadimov 16 Ocak 2017 22:03

      Çok doğru. Yakında Odysseia'yı da paylaşırım.

Add Comment
comment url

Benzer yayınlar