Xavier de Maistre - Odamda Yolculuk
“Odamda Yolculuk”, Fransız yazar Xavier de Maistre’nin 1794 yılında kraliyet ordusundayken yaptığı bir düello sonucu aldığı 42 günlük oda hapsi döneminde yazdığı bir kitaptır.
Düellonun sebebi yazarın metresinden dolayı çıkan bir tartışmadır. Bundan dolayı da Maistre 42 gün bir kalede kendi odasında hapis kalmıştır. Odasında kapalı kaldığı dönemi ise içine biraz da hayal gücünü katarak bir kitaba dönüştürmek istemiştir.
Belki yaşadığı gerçek bir hapis değildir. Hizmetçisi yemeğini getiriyor, kendi odasında, kitapları ve eşyaları var. Bir kitap bile yazıyor. Ancak odadan dışarı çıkamıyor. Dışarı çıkamayan yazar, bu sefer kendi odasında yolculuk yapar gibi bir hayal gücüne başvurur. Bir yandan da kendi içine bir yolculuk yapar. Asıl keşfettikleri ise odasındaki yolculuktan çok kendi içine yaptığı yolculuktur.
Dışarıya çıkamayan Xavier de Maistre kendisini keşfediyor ve şöyle diyor: “Yaptığım çeşitli gözlemler sonucunda, insanın bir ruhtan ve bir hayvandan oluştuğunu fark ettim. Bu iki varlık kesinlikle birbirinden ayrıdır, fakat birbirinin içine öylesine girmişler ya da Odamda Yolculuk öylesine üst üste durmaktadırlar ki, bu ayrımı yapabilmek için ruhun hayvan üzerinde belli bir üstünlüğünün olması gerekir.” (s. 16)
Xavier de Maistre her ne kadar Fransız bir yazar olarak bilinse en başta o bir askerdir. Yazılarından askerlik ile ilgili çok kısım yok. Ancak güzel kadınlara ilgi göstermek, kadınların ilgisini ekmek ile ilgili çok fazla kısım var. Zaten bu oda hapsine de bir kadına olan ilgisi sonucu düşmüştür. Bir bölümde ise gül götürdüğü aynı kadının kendisine hiç ilgi göstermediğini, daha çok elbisesi, nasıl göründüğü ve gideceği baloda nasıl görüneceğini düşündüğü için hayal kırıklığı yaşadığını anlatıyor.
Yazar bir bölümde ise insanların arzuladıkları en yüksek hayallere kavuştuktan sonra ise en basit şeylere bile özlem duyduğunu söylüyor. Bunu günümüz insanının metropollerde elde etmek istediği her şeye sahip olduğunda hala mutsuz olası ve geldiği köye, toprağa dönme arzusu şekinde bulunduğumuz zamana uyarlayabiliriz.
“İnsan ordulara komuta etmek, akademilere başkanlık etmek ister; güzel kadınların hayranlığını kazanmak ister; ve eğer bütün bunlara sahipse, o zaman, tarlaları ve huzuru özler, çoban kulübesine imrenir.” (s. 23)
Maistre, kitabın başlangıcındaki belirli bölümleri yazdıktan sonra yazacak konu sıkıntısı yaşıyor. Belki bundan dolayı başlardaki bazı bölümler can sıkıcı hal alıyor. Aynı zamanda henüz oda hapsinin başlangıcında olan yazarın kendi can sıkıntısından da kaynaklanıyor. Kendisi de bunun farkındadır. İşte yazarı ve yazdığı bu kitabı benim için ilginç kılan da bu oldu. Yazar ne yazdığının farkında, aslında kendini ve yazdığını çok iyi tahlil etmiş ve bundan dolayı şöyle diyor:
“Bugün daha ileri gitmeyeceğim. Can sıkmayacak hangi konuyu ele alabilirim ki? Bu fikrin silmediği bir fikir var mı ki? Tekrar ne zaman devam edeceğimi bile bilmiyorum. Eğer devam edersem ve okur sonunu görmeyi arzu ediyorsa, ilham perisine başvursun ve her an bana fırlattığı ipe sapa gelmez düşünce yığınına bu tümseğin görüntüsünü karıştırmamasını rica etsin.” (s. 29)
Kitabına bir şeyler yazamadığı günleri ise bir tümsekle karşılaşmak şeklinde yorumluyor. Bunu da bir asker gibi bazen zorunlu olarak bir hendekte oturarak beklemeye benzetiyor. Kitaptaki bu bölümler ise başka bir kitapta belki hiç göremeyeceğiniz şekilde yer alıyor. Bir dizi nokta…
Yazarın odamda yolculuk dediği şey ise 36 adımlık (28 metre) çevresi olan odasındaki eşyaları, duvardaki tabloları odada adım adım dolaşarak tek tek anlatıyor, tanımlıyor ve bunu yaparken de farklı konulardaki görüşlerini dile getiriyor. Bunlar bazen gerçek, bazen hayal ürünü bazen ise sadece bir düştür: “Her neyse, düşüm şöyle: Ben bu şenliklerden birindeyken, dans eden, şarkı söyleyen, tragedyalara ağlayan, sadece sevinç, açık yüreklilik ve samimiyet ifade eden bu nazik ve dalkavuk kalabalığın ortasındayken, bu nazik meclisin içine aniden bir beyaz ayı, bir filozof, bir kaplan ya da bu türden başka bir hayvan girse ve sahneye çıkıp avazı çıktığı kadar bağırsa: "Bedbaht insanlar! Benim ağzımdan size seslenen hakikati dinleyin: Eziliyorsunuz, baskı altındasınız; bahtsızsınız, canınız sıkılıyor; çıkın bu uyuşukluktan!” (s. 77)
Odada yolculuk sırasında sıra kitaplığa geldiğinde ise Maistre kitaplarının çoğunluğunun romanlardan oluştuğunu anlatıyor. Kitapları ile ilgili konuşurken en çok Homeros ve Milton’dan bahsediyor. Hatta Milton ve eseri üzerinde daha çok duruyor.
“Sevimli hayal gücü ülkesi, sen ki Hayırsever Yüce Varlığın gerçekliğin acılarına teselli olsun diye insanlara verdiğisin, senden ayrılmam gerekiyor. Bağlı olduğum bazı kişiler bugün bana özgürlüğümü iade etme iddiasındalar. Tıpkı bu özgürlüğü elimden aldıkları gibi!” (s. 115) Bu cümleler kitabın sonundan. Her ne kadar şimdi özgürlüğüne kavuşacağını söylese de yazar, devamında aslında bu hapis kaldığı 42 günde özgür olduğunu, kimsenin kendisine nasıl hareket etmesi gerektiğini ya da nasıl düşünmesi gerektiği baskısını yapmadan geçirdiğini vurguluyor.
“Bir ambarda fare olmaktansa sürgün olmak yeğdir.” (s. 116)
Xavier de Maistre
Odamda Yolculuk
Çev: Işık Ergüden
Kırmızı Kedi Yayınevi
2. Basım
İstanbul
2014
116 sayfa.
Düellonun sebebi yazarın metresinden dolayı çıkan bir tartışmadır. Bundan dolayı da Maistre 42 gün bir kalede kendi odasında hapis kalmıştır. Odasında kapalı kaldığı dönemi ise içine biraz da hayal gücünü katarak bir kitaba dönüştürmek istemiştir.
Belki yaşadığı gerçek bir hapis değildir. Hizmetçisi yemeğini getiriyor, kendi odasında, kitapları ve eşyaları var. Bir kitap bile yazıyor. Ancak odadan dışarı çıkamıyor. Dışarı çıkamayan yazar, bu sefer kendi odasında yolculuk yapar gibi bir hayal gücüne başvurur. Bir yandan da kendi içine bir yolculuk yapar. Asıl keşfettikleri ise odasındaki yolculuktan çok kendi içine yaptığı yolculuktur.
Dışarıya çıkamayan Xavier de Maistre kendisini keşfediyor ve şöyle diyor: “Yaptığım çeşitli gözlemler sonucunda, insanın bir ruhtan ve bir hayvandan oluştuğunu fark ettim. Bu iki varlık kesinlikle birbirinden ayrıdır, fakat birbirinin içine öylesine girmişler ya da Odamda Yolculuk öylesine üst üste durmaktadırlar ki, bu ayrımı yapabilmek için ruhun hayvan üzerinde belli bir üstünlüğünün olması gerekir.” (s. 16)
Xavier de Maistre her ne kadar Fransız bir yazar olarak bilinse en başta o bir askerdir. Yazılarından askerlik ile ilgili çok kısım yok. Ancak güzel kadınlara ilgi göstermek, kadınların ilgisini ekmek ile ilgili çok fazla kısım var. Zaten bu oda hapsine de bir kadına olan ilgisi sonucu düşmüştür. Bir bölümde ise gül götürdüğü aynı kadının kendisine hiç ilgi göstermediğini, daha çok elbisesi, nasıl göründüğü ve gideceği baloda nasıl görüneceğini düşündüğü için hayal kırıklığı yaşadığını anlatıyor.
Yazar bir bölümde ise insanların arzuladıkları en yüksek hayallere kavuştuktan sonra ise en basit şeylere bile özlem duyduğunu söylüyor. Bunu günümüz insanının metropollerde elde etmek istediği her şeye sahip olduğunda hala mutsuz olası ve geldiği köye, toprağa dönme arzusu şekinde bulunduğumuz zamana uyarlayabiliriz.
“İnsan ordulara komuta etmek, akademilere başkanlık etmek ister; güzel kadınların hayranlığını kazanmak ister; ve eğer bütün bunlara sahipse, o zaman, tarlaları ve huzuru özler, çoban kulübesine imrenir.” (s. 23)
Maistre, kitabın başlangıcındaki belirli bölümleri yazdıktan sonra yazacak konu sıkıntısı yaşıyor. Belki bundan dolayı başlardaki bazı bölümler can sıkıcı hal alıyor. Aynı zamanda henüz oda hapsinin başlangıcında olan yazarın kendi can sıkıntısından da kaynaklanıyor. Kendisi de bunun farkındadır. İşte yazarı ve yazdığı bu kitabı benim için ilginç kılan da bu oldu. Yazar ne yazdığının farkında, aslında kendini ve yazdığını çok iyi tahlil etmiş ve bundan dolayı şöyle diyor:
“Bugün daha ileri gitmeyeceğim. Can sıkmayacak hangi konuyu ele alabilirim ki? Bu fikrin silmediği bir fikir var mı ki? Tekrar ne zaman devam edeceğimi bile bilmiyorum. Eğer devam edersem ve okur sonunu görmeyi arzu ediyorsa, ilham perisine başvursun ve her an bana fırlattığı ipe sapa gelmez düşünce yığınına bu tümseğin görüntüsünü karıştırmamasını rica etsin.” (s. 29)
Kitabına bir şeyler yazamadığı günleri ise bir tümsekle karşılaşmak şeklinde yorumluyor. Bunu da bir asker gibi bazen zorunlu olarak bir hendekte oturarak beklemeye benzetiyor. Kitaptaki bu bölümler ise başka bir kitapta belki hiç göremeyeceğiniz şekilde yer alıyor. Bir dizi nokta…
Yazarın odamda yolculuk dediği şey ise 36 adımlık (28 metre) çevresi olan odasındaki eşyaları, duvardaki tabloları odada adım adım dolaşarak tek tek anlatıyor, tanımlıyor ve bunu yaparken de farklı konulardaki görüşlerini dile getiriyor. Bunlar bazen gerçek, bazen hayal ürünü bazen ise sadece bir düştür: “Her neyse, düşüm şöyle: Ben bu şenliklerden birindeyken, dans eden, şarkı söyleyen, tragedyalara ağlayan, sadece sevinç, açık yüreklilik ve samimiyet ifade eden bu nazik ve dalkavuk kalabalığın ortasındayken, bu nazik meclisin içine aniden bir beyaz ayı, bir filozof, bir kaplan ya da bu türden başka bir hayvan girse ve sahneye çıkıp avazı çıktığı kadar bağırsa: "Bedbaht insanlar! Benim ağzımdan size seslenen hakikati dinleyin: Eziliyorsunuz, baskı altındasınız; bahtsızsınız, canınız sıkılıyor; çıkın bu uyuşukluktan!” (s. 77)
Odada yolculuk sırasında sıra kitaplığa geldiğinde ise Maistre kitaplarının çoğunluğunun romanlardan oluştuğunu anlatıyor. Kitapları ile ilgili konuşurken en çok Homeros ve Milton’dan bahsediyor. Hatta Milton ve eseri üzerinde daha çok duruyor.
“Sevimli hayal gücü ülkesi, sen ki Hayırsever Yüce Varlığın gerçekliğin acılarına teselli olsun diye insanlara verdiğisin, senden ayrılmam gerekiyor. Bağlı olduğum bazı kişiler bugün bana özgürlüğümü iade etme iddiasındalar. Tıpkı bu özgürlüğü elimden aldıkları gibi!” (s. 115) Bu cümleler kitabın sonundan. Her ne kadar şimdi özgürlüğüne kavuşacağını söylese de yazar, devamında aslında bu hapis kaldığı 42 günde özgür olduğunu, kimsenin kendisine nasıl hareket etmesi gerektiğini ya da nasıl düşünmesi gerektiği baskısını yapmadan geçirdiğini vurguluyor.
“Bir ambarda fare olmaktansa sürgün olmak yeğdir.” (s. 116)
Xavier de Maistre
Odamda Yolculuk
Çev: Işık Ergüden
Kırmızı Kedi Yayınevi
2. Basım
İstanbul
2014
116 sayfa.