Mihail Bulgakov - Köpek Kalbi

Mihail Bulgakov - Köpek Kalbi

Rus yazar Mihail Bulgakov’un “Köpek Kalbi” başlıklı kısa romanı, Sovyetler Birliği’nin ilk yıllarında yeni bir komünist sınıf kurma çalışmalarını hicvederek anlatıyor. Bunu yaparken de ünlü bir profesörün elinde bir köpek ameliyat geçirdikten sonra insana dönüşüyor. Şekil olarak insana dönüşen köpek, davranış ve huy olarak da daha iyiye gideceğine daha da kötüleşiyor. Yüzsüzleşiyor, hırsızlık yapıyor, kadınlara sarkıntılık ediyor ve kendisi de daha önce sokak köpeği olmasına karşın, sokak kedisi “katiline” dönüşüyor.

Bulgakov - Köpek Kalbi kitabı üzerine


Bulgakov’un bu kısa romanını ya da uzun öyküsünü okumadan önce en başta ilgimi çeken husus onun yıllarca yazarın kendi ülkesinde yasaklı olmasıdır. Eser 1925 yılında yazılsa da 1987 yılına kadar Sovyetler Birliği’nde basılmamıştır.

Eserin konusu kısacası şöyle: Ünlü Rus doktoru Prof. Filip Filippoviç Preobrajenski, insanları gençleştirme üzerine çalışmalar yapıyor. Artık çalışmalarını bir sonraki aşamaya taşımanın zamanı geldiğinde bir köpek üzerinde deney yapar. Sokaktan yaralı, itip kakılmış, yara bere içinde, aç, bir tarafı yanmış bir köpeği alıp evine getirir. Köpeğin adı Topak (özgün eserde Şarik, bu çeviride Topak olarak çevrilmiş). İlk haftalarda halinden memnundur. Çünkü profesör onu evine almış, artık kimse çöplükte yemek aradığı için onu tekmelemiyor ve artık her zaman karnı doyuyor. Hatta o kadar ki birkaç haftada kilo aldı ve kendini toparladı.

“Ama yok, burasını dünyadaki hiç bir özgürlüğe değişmem. Artık burası benim kendi evim, bağlı olduğum bir kral ve ona karşı sorumluluklarım var. Hem sonra özgürlükte neymiş?.. Bir duman bir serap... Bir efsane. Demokratların bir rüyasıdır özgürlük!” (s. 46)

Bunlar köpeğin sözleri. Evi, profesörü ve burada gördüğü muameleyi sevdi. Kimse vurmuyor ve en önemlisi de karnı doyuyor. Ancak köpek, profesörün kendisini niye eve getirdiğinden henüz haberi yoktur.

Profesörün amacı bir deney yapmaktır. Bir kadavradan aldıkları üreme bezleri ve hipofizi ameliyatla köpeğe yerleştirmeyi amaçlıyor. Amaçları hipofizin gençleşme üzerinde etkilerini görmek. Ancak deney tamamen başka sonuçlar verdi. İlk önce köpeğin ameliyattan sağ çıkmayacağını düşündüler. Ancak köpek her geçen gün iyileşti ve değişmeye başladı. Değişirken de konuşmaya. Sonunda da insana dönüştü.

İnsan suretinde bir "köpek"



Köpek insan suretini almış, konuşmaya başlamıştır. Hatta kitap bile okuyor. Ancak sonuçta insan hipofizi taşısa da halen bir köpektir o. Davranışları da yakında şekillenmeye başlar. Geçmişini bile unutur Topak. Daha önce Rus profesör onu yanına almadan önce nasıl bir yaşamı olduğuna değinmiştim. Bir de kendi anlatımından dinleyelim.

“Şimdiye kadar siz, hiç böğrünüze tekme, ya da kaburgalarınıza, tuğla yediniz mi? Bana hiç sormayın! Zaten ben bunu alın yazım olarak görüyorum. Bakmayın böyle ağladığıma, acıdan ve soğuktan... Yoksa biz köpekler dokuz canlıyızdır, canımız kolay kolay çıkmaz.” (s. 6)

İnsan gibi yürüyor, yiyor, konuluyor ve okuyor. Ancak bazı köpek huylarını hala sahiptir Topak. Örneğin, hala kedilerden nefret ediyor ve onları kovalıyor. Halen bazı durumlarda insanları ısırıyor. Peki huylarında hiç düzelme yok mu? Düzelmeden çok kötüleşme var. Bunun sebebini profesör bir şeyde görüyor. O da hipofizi aldıkları insanın huylarının köpeğe de geçmesinde. Bundan dolayı da kendini suçluyor. Neden kadavradan bazı parçaları almadan önce geçmişini araştırmadık diye kendini suçluyor. Hipofizi aldıkları kadavra, ayyaş ve suçlu birine aitti.

Bulgakov burada Sovyetler Birliği kurulduktan sonra yeni bir komünist sınıf kurma çalışmalarını hicvederken, bunu Topak üzerinden yapıyor. Köpek insana döndükten sonra davranışları da değişir. Kendine insan olarak belge alır ve ismini de Topak Poligraf Poligrafoviç olarak yazdırır.

Ancak gittikte yüzsüzleşir. Profesörle kavgaları artar. İlk başlarda çok fazla küfreder. Sonra yaşadığı evde hak iddia etmeye başlar. Kadınlara sarkıntılık eder. Mesela bir keresinde komşu bir kadının memelerine dokunur ve yediği tokat karşılığında da kadını ısırır. Camları kırar. Hem yüzsüz, hem de şehvet düşkünü olup çıkmıştır. Profesörden para çalmaya başlar. Komşulardan borç alır ve geri vermez. Bu parayla da içki içer bazen de eve sarhoş gelir. Bundan dolayı evdekilerle hiç iyi geçinemez.

Ancak iyi geçinebildiği yerler de var. Örneğin komşuları olan ve yerel bürokraside görev yapan kişilerle çok iyi geçinir. Hatta yeni yönetimde iş bile bulur. Yapığı iş ise bütün gün Moskova sokaklarında sokak kedilerini yakalamak ve onları boğazlamak. Bunun bir gün kendisine iş bulduğunu söyleyerek eve döndüğünde anlarlar:

“Bu pis kokunun nereden geldiğini öğrenebilir miyim acaba!
Topak merakla ceketini çekiştirdi.
- Nasıl kokuyorum . . . İş kokuyorum . . . Dün bütün gün kedi boğazladık .” (s. 92)

Eskiden kendisi de bir sokak köpeği olan birinin, biraz insana benzediği ve yerel yönetimde çalışmaya başlayınca sokak kedilerini kovalayıp öldürdüğünü hayal edin. Dönemin sansür ve komünist yetkililerinin böyle bir hiciv karşısında kitabı uzun yıllar yasaklamalarında başka çareleri olmasa gerek.

Sovyet komünist toplumunun eleştirisi 


Yazar Mihail Bulgakov, bir yandan bu köpek üzerinden yeni komünist sınıfı hicvederken,  diğer yandan da Prof. Filip Filippoviç’in ağzından da yeni düzeni eleştiriyor ve bazen de eskisi ile kıyaslıyor. Mesele profesörün aldığı ve köpeğe yedirdiği sosislerin kokmuş at etinden olduğunu öğreniyoruz. Hatta profesör yardımcısına eğer bunları yersen seni tedavi etmem diye de uyarıyor. Diğer yandan ise devlet yapımı votkayı da içinde her şey olabileceği söylüyor.

Bir yandan da Bolşevizm, komünist yayınlar ve gazeteleri eleştiriyor, bir doktor olarak insan sağlığına zararlı olduğunu söylüyor:

“İnsan sadece ne yiyeceğini değil, ne zaman ve nerede yiyeceğini de bilmeli. Ayrıca, eğer hazımsızlıktan şikayet ediyorsanız hiç bir zaman yemekte tıptan ve bolşevizmden bahsetmeyeceksiniz.
Ve daha mühimi, yemeklerden evvel asla bir Rus gazetesi okumayacaksınız.
Hm... Ama başkası yok ki.
— O zaman hiç gazete okumayın. Kendi kliniğimde otuz kişi üzerinde deneme yaptım. Netice ne oldu biliyor musunuz? Okumayanların kısa zamanda iyileşmelerine karşılık, ellerine birer ‘Pravda’ verdiklerim bir süre sonra zayıflamaya başladılar.
— Sadece zayıflamakla da kalmadılar. Ayrıca refleks zayıflaması, iştah kesilmesi ve sinirlilikte cabası...” (s. 34)

Diğer yandan da eski, yani Çarlık dönemi ile yeni düzen, yani komünist toplumu kıyaslıyor Rus profesör. Sadece kıyaslamakla kalmıyor. Aynı zamanda değiştiğini ve her şeyin kötüye gittiğini söylüyor.

“Evet, kavuçukları ele alalım mesela. Bu dairede 1903’den beri oturuyorum. Ve bu zamandan 1917’nin martına kadar apartmanın girişindeki kapı daima açıktı, bir tek kavuçuk bot kaybolduğu görülmemiştir. Bu binada 12 daire var ve hergün düzinelerle hasta bana gidip geliyor. Evet 1917 martında aralarında iki tanesi benim olmak üzere, ne kadar bot varsa kayboldu. Bunun yanında üç tane baston, bir palto ve bir de semaver. O zamandan beri evin girişinde kavuçuk yok. Kaloriferi bir yana bırakalım. O da başka. Haydi sosyal devrim yaptık, onun için kalorifer lüks sayılır diyelim. 
Peki niye bu dava başladığından beri lastik ayakkabılarımızı dolaba kitlemek zorunda kaldık? Başlarına bir de asker dikip çalınmalarını önleyelim bari. 
Merdivenlerdeki halılara ne oldu? Kim kaldırdı ki onları durup dururken? Yoksa Karl Marx merdiven halıları üzerine bir kuram mı hazırladı. Yoksa Marx’ın giriş kapılarını yasaklayıp, insanların çamuru bahçelerden geçerek arka kapıları kullanmalarını, merdivenleri çamur içinde bırakmalarını tavsiye eden yazılarını mı gördünüz?” (s. 35-36)

Bu arada insana dönüşen Topak, özellikle yerel bürokrasi arasında kendine dostlar bulur. Bunlardan biri de Schwonder’dir. Schwonder, yaşam alanlarını tanzim eden bir komitede çalışıyor. Mesele bazen bir daireyi ikiye bölerek bir başkasına veriyorlar. Tabii 1925 ve o dönemin şartlarını düşünürseniz bu kararlara karşı çıkabilen yoktur.

Ancak Profesör Filip Filippoviç, tek başına 7 odayı kullanıyor. Biri muayenehane, ameliyathane, yatakhane ve diğer odalar. Schwonder buna karşıdır. Profesörün elinden odalardan birkaçını almak ister ancak buna gücü yetmez. Çünkü profesör Rusya genelinde üne ve nüfuza sahiptir. Topak ile arkadaş olduktan sonra ise onu kullanarak durumu kendi lehine çevirmek ister. Topak’a resmi belgeler çıkartması, eve kayıt yaptırması, sonra evde hak iddia etmesi boşuna değildir. Topak’ı kullanıyor. Profesör ise şu uyarıda bulunuyor:

“Schwonder aptalın biri. Topağın benden çok kendi başına bela olabileceğini göremiyor. Onu bana karşı kullanmaya çalışıyor. Ama bir gün başka biri, Topağı Schwonder'e karşı kullanabilir o zaman hapı yutar işte.” (s. 88)

Mihail Bulgakov - Köpek Kalbi ve birkaç alıntı


Topak daha köpekken kendi kendine konuşurken insanları gözlemliyor. İşte bu gözlemlerden dikkatimi çeken iki alıntı şöyle:

“Oysa gözlerine dikkat ettiniz mi, hiçbir zaman yanılmazsınız. Gözler, en önemlisi gözlerdir. Tıpkı bir barometre gibidirler. Gözlerinden, yüreği nasır tutmuş birinin ayakkabısının sivri burnunu ortada hiçbir neden yokken kaburgalarınıza gömeceğini hemen anlarsınız. Korkakları da farketmek mümkün. Bunları ısırmak başlı başına bir zevktir.” (s. 10)

“Giderek yaklaşıyor. Az yemek yediği belli, tavırlarından da çalmadığı ve hiç kimseyi tekmelemediği anlaşılıyor. Hiç kimseden de çekinmiyor. Korkmuyor, çünkü karnı aç değil. Bu adam, herhalde bir bilim adamı, çok iyi traş edilmiş sivri sakalından ve Fransız şövalyelerine özgü kırlaşmış bıyığından belli. Ama çevresine çok kötü bir koku yayıyor, hastane ve puro kokusu.” (s. 10)

Köpek Kalbi film uyarlaması


Köpek Kalbi, 1925 yılında yazılmasına rağmen, Sovyetler'de uzun süre yayımlanması yasaktı. Yine de 1960'larda kaçak yollarla basımları yapılmıştı. Daha sonra gizlice yurt dışına çıkarılır ve burada basılır. Sovyetler'de ilk yayımı ise 1987'de yapılır. 1988'de ise yönetmen Vladimir Bortko, iki bölümlük bir siyah beyaz bir televizyon filmi çeker: Köpek Kalbi (Rusçası: Собачье сердце - 1988)

Mihail Bulgakov - Köpek Kalbi
Mihail Bulgakov
Köpek Kalbi
Fransızcadan Çevirenler:
Ömer Ürün / Süleyman Özçiftçi
Alan Yayıncılık
İstanbul
1988
103 sayfa.
Next Post Previous Post
No Comment
Add Comment
comment url

Benzer yayınlar