Richard Matheson - Ben, Efsane!


Amerikalı yazar Richard Matheson’un vampirler konulu ve bilim kurgu, korku/gerilim türü kitabı insanın ve genel anlamda da insanlığın yabancılaşmasını anlatıyor. Bir insan kendisine, insanlığa tamamen yabancılaşırsa artık insanlıktan çıkar, yeni bir tür olur. Bu kitapta da bu yeni türe vampir ismini veriyor yazar.

"Robert Neville," dedi, "eski ırkın son üyesi." (s. 238) Bu cümleyi romanın ana karakteri Robert Neville’e, yeni bir tür olarak ortaya çıkan ve kendi toplumlarını en baştan kurmaya çalışan bir vampir kadın söylüyor. Bunu söylerken de kendi toplumlarının en baştan işe başladığı için ilkel olduklarını da kabul ediyor.

Aslında Robert Neville, onca yaşadıklarından sonra vampirlerden ve ölümden korkmuyor. Ancak vampirler ondan ödleri patlarcasına korkuyorlar.

Kitap, 2007 yılında baş rolde Will Smith’in olduğu bir filme de uyarlanmıştı. Ana konu aynı kalsa da önemli ölçüde farklılıklar var kitap ile film arasında.

Kitabın konusuna kısaca değinecek olursak, 1976 yılı ve dünyayı etkisi altına alan bir salgın var. Salgın sonucu birçok insan vampirlere dönüşür. Ana karakter Robert Neville, bu vampirleri Orta Çağ Avrupa’da anlatılan efsanelerdeki vampirler ile kıyaslar.

Bu vampirlerin en büyük özelliği öldükten sonra dirilmeleri. Dirilseler bile çok farklıdırlar. Sadece geceleri dışarı çıkıyor. Gündüzleri ise ölü gibi uyuyorlar. Güneş onlar için ölümcüldür. Ayrıca bir de sarımsak kokusunu çekemiyorlar, haçtan da korkuyorlar. Ancak ne sarımsak onlar için öldürücüdür ne de haç. Hatta bazılarından haç işe yaramıyor. Robert Neville bunu reflekslerle açıklıyor. Daha önce Musevi, Hindu, Müslüman ya da ateist olan bir kişi haçtan neden korksun ki? Bunun doğruluğunu daha sonra kanıtlıyor. Haçtan korkmayan bir vampir, Torah’tan ödü paylıyor.

Robert Neville de geceleri sağlamlaştırdığı ve çevresine sarımsaklar astığı evinde saklanıyor, gündüzleri ise işlerini görüyor ve gittiği yerlerde gördüğü uyuyan vampirleri öldürüyor. Ancak en büyük sıkıntısı yalnızlıktır. Bir süre bu yalnızlığını gidermek için salgını ve sebeplerini araştırmaya başlar.

Yaptığı araştırmalar ve vampir kanını mikroskopta incelemesi sonucu insanları ölünden sonra da yaşıyormuş gibi ayakta tutan şeyin bir bakteri olduğunu öğrenir. Bu bakteri ölen vücudu hayatta tutuyor, ona enerji veriyor. Karşılığından ise bu vücudun taze kanla beslenme gereksinimi vardır. Onun için geceleri avlanıyorlar.

Vampirleri uzun süre tahta kazıkları kalplerine çakarak öldürür Neville, bir süre sonra kazıklara ihtiyaç olmadığını anlar. Önemli olan uyuyan vampirin vücudunda, kandaki bakterinin hemen kapatamayacağı kadar derin bir yara açmak. Bakteri hava ile temas edince parazite dönüşüyor ve bulunduğu vücudu tüketiyor. Hatta eğer bir vampir uzun süre önce enfeksiyon kapmışsa, öldürüldüğünde aniden toza dönüşüyor. Filmlerde gördüğünüz ve vampirlerin aninden kül ve toz olarak ölmesinin bilim kurgusal açıklaması bu olsa gerek.

Robert Neville, yalnızdır. Çünkü sadece çevresindeki bütün insanlar vampirlere dönüşmekle kalmamış aynı zamanda bu salgında eşi ve kızını da kaybetmiştir. Kendisini bir anlamda Robinson Crusoe’ya benzetir. Bu yalnızlığına kısa süreliğine de olsa bir köpek çare olur. Ancak onu da kaybeder.

“Köpeği gömmek sandığı kadar da korkunç bir ızdırap haline gelmemişti. Bir yönden neredeyse eski ümitleri ve doğru olmayan heyecanları gömmek gibiydi. O günden sonra içinde bulunduğu zindanı kabullenmeyi öğrendi, ne yapılacak bir şeyler bularak kaçmaya çalışıyor, ne de başını vuracak sert duvar arıyordu.” (s. 149)

Tabii bir de salgından 3 yıl sonra karşısına çıkan bir kadın var. Üç yıl sonra ilk defa biri ile karşılaşır, onunla konuşur. Ancak bu gelişme de farklı olaylara gebedir. Çünkü insanlığı yok eden bakteri yeniden bir değişim geçirmiştir. Mutasyona uğramıştır. Vampirlerin de farklı bir türü var artık.

Öte yandan yabancılaşma konusunu işleyen yazar, hayatta kalmak için insanların kanını emen vampirlerin bu ihtiyacı ile insanların yaptığı “vampirlikleri” kıyaslıyor. Bunu kendim şöyle örneklendirebilirim. Para için insanların sağlığı ile oynayan gıda üreticisi, mevki için seçmeni kandıran siyasetçi, şan ve şöhret için başkalarını sömürenler vampirlerden daha mı iyi? Yoksa onlar da bir türlü kan emici değil mi?

Richard Matheson da kitapta bu soruyu şöyle soruyor:

“Bir de şu yandan bakalım, acaba onun ihtiyaçları diğer hayvanların ya da insanın ihtiyaçlarından daha mı sarsıcı? Yaptıkları, çocuklarının ruhunu emen anne-babanın yaptıklarından daha mı tiksindirici? Vampir, kalp atışlarının hızlanmasına ve saçların diken diken olmasına neden olabilir. Fakat bu, topluma sonradan politikacı olacak nevrotik bir çocuk kazandıran aileden daha mı kötüdür? Bu, gecikmiş emellerini beslemek için intihara meyilli milliyetçilere silah ve bomba satan imalatçıdan daha mı kötüdür? Ayıkken bile akılcı düşünmekten uzak insanlara, beyinlerini daha da köreltmek için mayalanmış arpa suyu veren üreticiden daha mı kötüdür? (Özür dilerim, lafımı geri alıyorum, beni besleyen elleri kötülememeliyim.) Kitap raflarını şehvet ve ölüm arzusu ile dolduran yayıncıdan daha mı kötüdür? Haydi canım, ruhunun derinliklerine bir bak bakalım... vampir o kadar mı kötü? (s. 36-37)

Richard Matheson
Ben, Efsane
Özgün adı: I am Legend
Çev: Özgen Berkol Doğan
İthaki Yayınları
İstanbul
2003
242 sayfa.

Next Post Previous Post
4 Comments
  • kitapgüneşim
    kitapgüneşim 8 Ekim 2018 20:54

    Konusu okumaya değer gözüküyor. Baya ilgimi çekti aslında ve hemen notumu aldım. en kısa zaman da :))

    • Cavanşir Gadimov
      Cavanşir Gadimov 10 Ekim 2018 12:05

      Teşekkürler ve iyi okumalar

  • YILDIZ
    YILDIZ 9 Ekim 2018 11:32

    Uzun zamandır Vampirrrrlerden uzaktım, Teşekkürler :))

    • Cavanşir Gadimov
      Cavanşir Gadimov 10 Ekim 2018 12:09

      İyi okumalar

Add Comment
comment url

Benzer yayınlar