F. M. Dostoyevski - Kumarbaz

Dostoyevski'nin Wiesbaden'de kumar oynadığı salonun resmi.

Fyodor Mihayloviç Dostoyevski’nin kitapları arasında “Kumarbaz” ayrı bir yere sahip. Bunun sebebi, romanın ana karakteri Aleksey İvanoviç gibi Dostoyevski’nin de kumarbaz olmasıdır. Daha önemlisi ise Dostoyevski bu eserde herhangi bir kumarbazı değil, bir kumarbaz olarak kendisini anlatıyor. Kendi yaşadıklarını, kumar (daha çok rulet) bağımlılığını, kazandığı ve kaybettiği andaki durumunu ve zavallılığını ifade ediyor. Buna ek bir de yine zavallı bir ana karakterin aşk hikâyesi ile de paralel yürüyor roman.

Kitapta Önsöz olarak Henri Troyat’ın “Kumarbaz”ın nasıl yazıldığı ile ilgili yazısı var. Kumarbaz, Dostoyevski’nin önemli eserlerinden kabul ediliyor ancak diğerlerine göre hacim olarak daha kısa. Bunun sebebi çok kısa bir sürede yazılması, daha doğrusu yazdırılması. Yayıncısından önceden avans para alarak romanı belli bir sürede yetiştireceğini söz veren Dostoyevski, günü yaklaşmasına rağmen romana henüz başlayamaz. Bu durumda bir arkadaşının teklifi ve yardımı ile de stenograf bulur ve 29 günde bu eseri yazdırır. Böylece zamanında yetiştirir söz verdiği romanı. Çünkü eğer yetişmeseydi, uyanık yayıncı Dostoyevski’nin eski ve bundan sonra yazacağı bütün eserlerini telif hakkı ödemeden basma hakkına sahip olacaktı.

“Kumarbaz” ile ilgili bir şeyler yazan herkes Dostoyevski’nin kumar oynamasına, neden oynadığına mutlaka değiniyor. Troyat da Dostoyevski’nin niye kumar oynadığını kendi söylediklerinden aktarıyor.

“Kumara merak sarmasına gelince, Dostoyevski onu bize, heyecan verici tek formülle açıklıyor: "Alınyazısına meydan okumak, onunla alay etmek, ona dil çıkarmak isteğini duydum." Alınyazısı nasıl onunla oynuyorsa, onun da alınyazısıyla oynamasına izin veriyor rulet. Rulet sayesinde "duvar''ı aşıyor. Mantıksızlığın, eksiksiz olanağın, rastlantının alanı içine düşüyor. '"İki kere iki dört eder"in anlamı yok artık. En ustalıklı oyunların bile, rastlantının sayısız kaprisleri karşısında borusu ötmüyor. Kumarda ve sadece kumarda hiçbir şey hiçbir şeye bağlı değildir.” (Henri Troyat, Kumarbaz’ın Yazılışı, s. 10)

KUMARBAZ DOSTOYEVSKİ VE DOSTOYEVSKİ’NİN KUMARBAZ’I

Kumarbaz’ın konusu, kurmaca bir şehir olan Ruletenburg’da geçiyor. Dostoyevski, Avrupa’da gittiği kumar şehirlerinden ilham alarak, oynadığı rulet oyununun isminden “Ruletenburg” şehrinin ismini türetmiştir.

Ruletenburg’da bulunan bir Rus ailesi var. Başlarında emekli bir General ama o da bütün varlığını bir borç karşılığı rehin bırakmıştır. Şimdi tek umudu ise Rusya’daki zengin halasının ölmesi ile bütün servetinin ona miras kalmasıdır. Ancak yaşlı halası bir türlü ölmez, hatta bir gün kalkıp bu şehre gelir ve kumarda şansını dener.

Romanın ana karakteri Aleksey İvanoviç (aynı zamanda anlatıcıdır) de bu ailenin yanında öğretmen olarak çalışıyor. Romanın başında bize hiç kumar oynamadığını söylüyor. İlk defa da General’in kızının isteği üzerine oynuyor ve oynamadan önce de nasıl oynanacağını öğrenmek için oynayanları dikkatlice izliyor. Yani henüz kumarbaz değil. Buna rağmen iyi bir izleyicidir.

Dostoyevski’nin anlattığı kumar, kumarbaz ve oyuncular, sadece kendi tecrübesinden gelmiyor. Avrupa’da gittiği ve kumar oynadığı salonlardaki oyuncu tiplerini çok iyi gözlemlemiş ve çözümlemiştir. Anlattıklarının bir kısmı kendi yaşadıkları ise de diğer bir kısmı da buradaki iyi bir gözlemin sonucudur. Oyun ve oyuncu türlerini şöyle anlatıyor:

“İki çeşit oyun vardır: Biri centilmen oyunu, öteki aşağı tabakanın, ayak takımının oyunu. Bu salonda birbirinden kesin çizgilerle ayrılmıştı bunlar. Ne iğrenç, aşağılık bir ayrılıştı bu! Sözgelimi, centilmen beş ya da on frank, bazen daha yüksek oynayabilir. Çok zenginse bin frank da koyabilir kuşkusuz. Ama her durumda da oyun olsun diye, sırf eğlenmek, kazanmanın ya da kaybetmenin hazzını tatmak için oynar. Kazancın kendisiyle asla ilgilenmez. Kazanınca, sözgelimi yüksek sesle gülebilir, çevresindekilere o anda ne düşündüğünü söyleyebilir, hatta bir kez daha oynayabilir, koyduğu parayı bir misline bile çıkarabilir, ama yalnız merak ettiği için, şansının nasıl olduğunu anlamak amacıyla yapar bunu. Yoksa kazanmak hırsıyla değil.” (s. 24)

Aleksey İvanoviç de yanında çalıştığı General’in oynamasını anlatıyor. Ne kazanınca ne de kaybedince duygularını dışa vuruyor. Sanki onun için ne kazanmak ne de kaybetmek bir şey ifade ediyor. Sırf oynamak için, oyun zevki ve heyecanı için oynadığını göstermek istiyor. Şöyle anlatıyor:

“Bizim General mağrur, ciddi bir tavırla yaklaştı masaya. Bir uşak koşarak sandalye getirdi ona, ama bunun farkında bile olmadı General. Cebinden para cüzdanını ağır ağır çıkardı, önemli bir iş yapıyormuş gibi gene ağır ağır üç yüz frank altın para aldı içinden, siyaha koydu. Kazandı. Kazandığı parayı olduğu yerde bıraktı. Gene siyah çıktı. Bu kez de almadı parayı. Üçüncü elde kırmızı kazanınca bin iki yüz frank birden kaybetti. Gülümseyerek geri çekildi masadan. Hiç bozuntuya vermemişti. Yüreğinin fena sızladığından kuşkum yoktu. Kaybettiği para bir o kadar daha olsaydı sanıyorum tutamazdı kendini; heyecanını belli ederdi. Bununla birlikte, yanımda bir Fransız önce otuz bin frank kazandı, sonra hepsini kaybetti, ama neşesinden, soğukkanlılığından bir şey kaybetmedi. Gerçek bir centilmen, varını yoğunu bile verse heyecanlanmamak zorundadır. Para centilmenliğe oranla öylesine değersiz olmalıdır ki, üzerinde durmaya bile değmemelidir.” (s. 25)

Dostoyevski romanda öyle bir anlatmış ki sanki kumar oynanan sahnelerde okur kendisi de orada ve o duyguyu yaşıyor. Özellikle karakterlerin rulet oynadıkları sırada ilk başta çok büyük paralar kazandığı, kazandıkça daha büyük parayla oynaması üzerine her an bütün parasını kaybedeceği endişesine kapılıyorsunuz. Ki bu durum birden fazla defa yaşanıyor. Çok para kazanmışken, bütün kazandığını kaybetme ya da başkasının kaybettiğini görme duygusunu romanın bir karakterlerinden biri de yaşıyor. Çok para kazanmasına rağmen hiç umursamadan hala oynamaya devam eden kişiye Büyükanne diye hitap ettikleri General’in zengin halası, rulet masası başında heyecanla “Çıkın, çıkın”, diye bağırmaktan kendini alamıyor.

Bu Büyükanne de daha önce hiç oynamadığı rulette ilk oynadığında büyük paralar kazanır. Hâlbuki paraya ihtiyacı olan birisi değil, bol parası ve onlarca mülkü var. Ancak bir kere oynayınca ve hiç çaba harcamadan çok para kazanma duygusunu tadınca bırakamıyor. Oynamaya devam ediyor. Kaybetmeye başlayınca da inat başlıyor, artık şimdi kazanacağım diyerek ya da kaybettiğimi kazanmadan bırakamam diyerek inatla oynamaya devam ediyor. Sonunda elindeki bütün paraları kaybediyor. Fenalaşıyor, borç alarak Rusya’ya dönmek zorunda kalıyor.

Aleksey İvanoviç’in ise kumar hırsı daha sonra başlıyor. Dostoyevski kumar ile ilgili anlattıklarına paralel olarak bir de bir aşk hikâyesi anlatıyor. Aleksey İvanoviç, General’in üvey kızı Polina’ya âşık oluyor ancak aşkına karşılık bulamıyor. İlk defa ciddi anlamda kumar oynamaya ise ona yardım etme isteği üzerine başlıyor. Çünkü Polina şimdiye kadar ona değersiz biri gözüyle bakmıştır. Eğer kumarda çok para kazanırsa bu değişebilir. Bütün gece oynuyor ve çok para kazanıyor. Ancak bu para ona aşk konusunda mutluluk getirmiyor. Polina’nın ondan yardım istemesi üzerine gittiği kumar salonu ile ilgili duygularını şöyle anlatıyor:

“Hemen o akşam rulet salonunda aldım soluğu. Ah, yüreğim nasıl heyecanla çarpıyordu! Hayır, paraya çok değer verdiğimden değildi bu! İstediğim tek şey, şu Hintze'nin, garsonların, Baden'i dolduran bütün şu göz kamaştırıcı kadınların yarın hep benden söz etmeleri, benim öykümü anlatmaları, beni övmeleri, yeni başarım önünde eğilmeleriydi...” (s. 183)

Dostoyevski’nin romanının karakterleri Avrupa’da yaşayan Ruslardır. Ancak bu Rus ailesinin yanında bir de birkaç Fransız, bir İngiliz var. Dostoyevski, Rus ve Avrupalılar arasında kıyaslama yapıyor. Bir yandan Ruslar, bir yandan Almanlar, Fransızlar, Lehler ve bir de İngiliz var. Dostoyevski kitap boyunca, karakterlerini dilinden Fransızları yeriyor, İngilizlerden ise zaman zaman olumlu bahsediyor.

Mesela Ruslar için “Bizim Ruslar öyle mi ya? Burada oturuyor, her türlü hakarete katlanıyorlar. Seslerini çıkarmaya cesaretleri yok. Rus olduklarını bile inkara hazırlar!” (s. 16) derken, en çok da Fransızlar ve Lehler ile ilgili olumsuz ifadeler kullanıyor. Kitaptaki iki Fransız karakter de para için her şeyi yapacak insanlardır. Biri para için General’in arkadaşı olur, diğeri ve kadın Fransız karakter de para, şan, mevki için General’le evlenmek ister.

Kitabın sonunda ise Gündüz Vassaf’ın Kumarbaz üzerine Sonsöz’ü yer alıyor. Vassaf şöyle diyor:

“Dostoyevski'nin Suç ve Ceza, Karamazov Kardeşler, Budala, Kumarbaz gibi eserlerini evrensel yapan, olağanüstü bir duyarlılıkla kelimelerine yansıttığı bu tür insanların uç noktalardaki hallerinde kendimizi görebilmemiz; çevrelerine ve kendilerine felaketler getiren bu "yeraltı insanlarına" hak vermemiz, onlarla özdeşleşebilmemiz, onları kahramanlaştırmamız.” (Gündüz Vassaf, Sonsöz, s. 195)

Vassaf yazıda Dostoyevski’nin kumar alışkanlığı üzerine yaptığı araştırmayı anlatıyor. Bunun üzerine başkalarının yazdıkları, onlardaki olası yanlışlara değiniyor. Dostoyevski, Avrupa’ya giderken kumarda çok para kazanır. Bir kısmını kendisine saklar, bir kısmını hasta olan eşinin tedavisi için, bir kısmını da dergi çıkaran kardeşine gönderir. Ancak bir sonraki sefer bütün kazandığını kaybeder, buna ilave olarak eşine gönderdiği parayı da geri ister. Böyle bir kumarbazdı Dostoyevski.

Vassaf ayrıca kitaptaki Aleksey karakterinin, Rus edebiyatında ilk Puşkin'in Yevgeni Onegin'le başlattığı, Lermontov'un “Zamanımızın Bir Kahramanı” kitabında Peçorin ile sürdürdüğü, Turgenyev'in birçok kitabında yer verdiği "işe yaramayan" edilgen zayıf kahramanların Dostoyevski tarafından da canlandırılmasının bir örneği olduğunu söylüyor ve şöyle devam ediyor:

“Aleksey'in âşık olduğu kadın kendisine yüz vermediği gibi başka erkeklerle beraber oluyor, kahramanımızın zayıf ve sorumsuz olduğunu neredeyse her fırsatta herkes kendisine söylüyor: Kim ne isterse Aleksey denileni yapıyor; Polina, Alman baronuna hakaret etmesini isteyince hakaret ediyor; sevgilisini elinden alan Mr. Astley şehri de terk etmesini söyleyince neden bile demeden gidiyor; erkeklere refakat etmekle geçinen Blanche, Paris sosyetesine girmek isteyince, kumarda kazandığı paraya el koyup kendisini kazıklamasına ses çıkarmıyor; ve en önemlisi neden olduğunu bile bilmeden "öl" denilirse kendini öldürmeye de hazır.” (Gündüz Vassaf, Sonsöz, s. 209)

F. M. Dostoyevski
Kumarbaz
Özgün adı: Игрок
Çev: Engin Altay
12. Baskı
İletişim Yayınları
İstanbul
2010
213 sayfa.

Next Post Previous Post
10 Comments
  • Ruhi
    Ruhi 3 Şubat 2019 23:14

    Dostoyevski'nin romanlarından aldığım tadı mukayese etmem mümkün değil...

    • Cavanşir Gadimov
      Cavanşir Gadimov 6 Şubat 2019 11:35

      Teşekkürler, iyi okumalar

  • KİTAPLARA KAÇANLAR
    KİTAPLARA KAÇANLAR 4 Şubat 2019 23:30

    Dostoyevski'nin sevdiğim romanlarından biridir. Hatırlattığınız için teşekkürler .

    • Cavanşir Gadimov
      Cavanşir Gadimov 6 Şubat 2019 11:37

      Rica ederim, iyi okumalar...

  • ErsinCe
    ErsinCe 5 Şubat 2019 00:45

    Okunası okunası...

    • Cavanşir Gadimov
      Cavanşir Gadimov 6 Şubat 2019 11:40

      Evet, evet... Teşekkürler

  • ışınonur
    ışınonur 5 Şubat 2019 14:36

    Karamazov kardeşleri okumayı planlıyordum ama çok uzun, şu an onun için vaktim az, elimdeki kitap bitince sıradaki bu olsun...

    • Cavanşir Gadimov
      Cavanşir Gadimov 6 Şubat 2019 11:40

      Teşekkürler, iyi okumalar.

  • Editör
    Editör 9 Şubat 2019 13:18

    Merhabalar sizi zaten izliyor ve takip ediyormuşum.Basarilar dilerim.Takipteyim

    • Cavanşir Gadimov
      Cavanşir Gadimov 10 Şubat 2019 20:35

      Teşekkürler

Add Comment
comment url

Benzer yayınlar