Kitap eleştirisi: Ahmet Ümit - Beyoğlu'nun En Güzel Abisi

Kitap eleştirisi: Ahmet Ümit - Beyoğlu'nun En Güzel Abisi


Ahmet Ümit’in “Beyoğlu'nun En Güzel Abisi” başlıklı romanı bir polisiye. Ama polisiyeden de öteye geçerek, şehrin, toplumun ülkenin yakın geçmişine ışık tutuyor ve sorunlarına değiniyor. Bir yandan yazarın ünlü Başkomiser Nevzat karakteri bir cinayeti soruşturuyor. Diğer yandan ise toplumdaki başka kanayan yaralara parmak basıyor yazar.

Birkaç yıl önce kitapla ilgili bir sosyal medya grubunda yorum görmüştüm. Ahmet Ümit’in Sultanı Öldürmek romanından sonra başka kitaplarını da okumak istediğim için böyle bir yorum görünce dikkat kesilmiştim. Yorumu yazan kişi, kitap başla başlamaz ağır küfürler gördüğü için bıraktığını söylüyordu. Kitaba başlarken de bu yorumu bir kez daha hatırladım.

Gerçekten de kitap başlayınca Başkomiser Nevzat olayı araştırırken, üç sokak çocuğu (gençler) ile bir şey bilip bilmediklerini öğrenmek için konuşur. Bunlar, sokakta yatıp kalkan, tiner kullanan, evleri barkları, kimi kimsesi olmayan gençler. Doğal olarak da konuşurken sürekli küfürlü konuşurlar. Hem de Başkomiser Nevzat’ın uyarılarına rağmen. Yani az önce yorumunu aktardığım kişi sokakta yaşayan bu tinerci çocukların “bir İstanbul beyefendisi” gibi konuşmalarını mı bekliyordu diye düşünmekten alamadım kendimi.

Kitap önerileri: En iyi polisiye yazarları ve kitapları (40 yazar ve roman listesi)

Kitap eleştirisi: Ahmet Ümit - Beyoğlu'nun En Güzel Abisi


“Beyoğlu'nun En Güzel Abisi” bir Başkomiser Nevzat romanı. Bir yılbaşı gecesi Tarlabaşı, Beyoğlu’da bir cinayet işlenir. Sokağın ortasında birisi bıçakla öldürülür. Hem de öldürülen kişinin silahı olmasına rağmen. Bıçaklı saldırgan, adam silahını bile çekemeden bıçak atışı ile adamı öldürmüş. Başkomiser Nevzat, yardımcısı Komiser Ali ve kriminolog Zeynep, bu cinayeti soruşturmaya başlar.

Öldürülen kişinin ismi Engin. Beyoğlu’daki mafya babalarından birinin yardımcısı. Soruşturma devam ettikçe, Engin’in patronunun arkasından iş çevirdiği ve bölgedeki eski evleri aldığı ortaya çıkmaya başlar. Kentsel dönüşüm çerçevesinde buradaki arsalarda büyük bir rant var.

Yani işin içinde bir yandan bir mafya hesaplaşması olabilir. Diğer yandan farklı bir mafya liderinin de öldürülen kişi ile yarım kalmış bir hesabı vardı. Sevdiği birisini kandırarak, kendi patronuna ayarlamıştı diyebiliriz. Kısacası, bu cinayetin ilk şüphelileri bölgedeki mafyalar. İşin içinde kumarhaneler, uyuşturucu, kadın ticareti ve diğer suçlara bulaşmış mafyalar var. Bu mafya ve kabadayılar ise kitapta şöyle anlatılıyor:

“Siz daha iyi bilirsiniz o âlemi Başkomiserim. O eski usul kabadayılar kayboldu. Yeniyetmeler de eski racona riayet etmez oldu. Vefayı, saygıyı, hürmeti unuttular.” 
O âlemi iyi bildiğim doğruydu, ama Mehmet'le aynı fikirde değildik. Üstelik o eski kabadayıların, matah insanlarmış gibi ballandıra ballandıra anlatılmasından da nefret ederdim. Bu memlekette kıyıcı adama duyulan hayranlığı anlayabilmiş değilim. Zaten onlar hakkında anlatılanların nerdeyse hepsi palavraydı. Zenginden alıp yoksula dağıtmalar, cesaret gösterileri, büyük kahramanlıklar filan, çoğu yalandı. Zorla gasp ettiklerinin birazını dağıtsalar ne olur, dağıtmasalar ne olurdu?” (s. 59)

Polisiye kitap önerisi: Agatha Christie - On Küçük Zenci

Cinayet, soruşturma, zanlılar ve okur olarak tahminim


Bir polisiye kitabı bana göre okurdan işbirliği ister. Sadece okunmak için değildir. Ortada bir cinayet ve bir gizem vardır. Yazar da adeta iz bırakarak, ipuçları vererek romanda ilerler. Okurdan istediği bu ipuçlarına göre bir tahmin yapması, cinayeti ana karakterler ile birlikte çözmeye çalışması. En azından ben bir polisiye romanı okurken bunu yapmaya çalışırım.

Peki, bu kitaptaki zanlılar kimler? Bir tarafta az önce bahsettiğim mafyalar var. İki mafya liderinden bahsediliyor ki her ikisinin de Engin’i (maktul) öldürmeleri için kendi sebepleri var. Diğer yandan Engin’in ilişkide olduğu kadınlar var. Birini seviyor görünüyor. Diğerini parası için kullanıyor görünüyor. Ayrıca ortada bir semtten rant kapma peşinde Engin’in arsalar ve binalar alması var. Diğer yandan Engin’in eskiden İtalya’da bir uyuşturucu mafyasından kaçması var. Son olarak bölgedeki bir kültür merkezini saldırı planlamış gibi bir durum bulunuyor. Yani zanlılar listesi çok kabarık.

Bu saydıklarımızdan hangisi cinayeti işleyen kişi? Aslında hepsi bu rol için uygun. Ama bir okur olarak kitaptaki karakterlerden birisi dikkatimi çekti. Polisiyelerde genellikle en beklenmedik, en masum görünen kişi cani olabiliyor. Bu sefer de böyle. Romanın ortalarına doğru, cinayet soruşturmasına çok fazla yardım etmeye çalıştığı için bir karakteri kendi “zanlı listemde” bir numaraya koydum. Hatta Başkomiser Nevzat’ın yardımcısı Ali de bu kişinin zanlı olarak göz ardı edilmemesi gerektiğini belirtiyor. Tabii, madem yazar ve ana karakterlerden biri söz konusu kişiyi de zanlı olarak görmeye başladıysa o zaman olamaz deyip yanıldığımız düşünmüştüm. Ama sonunda halklı çıktığımı gördüm.

Polisiye kitap önerisi: Edgar Allan Poe - Dedektif Auguste Dupin Öyküleri

Polisiye yazarın, romanında başka bir polisiye yazardan bahsetmesi


Kitapta dikkat çeken başka bir şey ise romanda polisiye yazarı olan bir karakter olması. Baştan sonuna kadar hiçbir yerde ismi geçmiyor. Ama “Patasana” isimli bir kitabı olduğunu öğreniyoruz. Sürekli Başkomiser Nevzat’ı takip ediyor. Büyük ihtimalle yazdığı romanın daha gerçekçi olması için bilgi ve malzeme topluyor. Ama diğer yandan ise bu takiplerinden dolayı Başkomiser Nevzat adamdan rahatsız oluyor. Hatta sevmediği bir komşusu olarak geçiyor romanda.

Bir polisiye yazarın, romanında başka bir polisiye yazar hakkında rahatsız edici bir tip olarak bahsetmesi çok ilginç. Peki, romanın ana karakteri bu yazar ve polisiye yazarlar hakkında ne diyor?

“Belki de senin romanını yazar Nevzat,” demişti her zamanki iyimserliğiyle. “Fena mı olur, herkes seni tanır. Adam gibi adamlık nasıl olurmuş öğrenir.” 
Kimsenin beni tanımasını istemiyordum. Hem bu yazarları bilirdim, olayları da insanları da abartırlardı. Olduğundan daha fazla kan, olduğundan daha fazla entrika, olduğundan daha iyi kahramanlar, olduğundan daha kötü insanlar... Gerçek hayatta olmayacak işler, olmayacak insanlar. Üstelik ben bile kendimi tam olarak anlayamazken, bir başkası beni nasıl anlatabilirdi ki?” (s. 95)

Tabii kitabın sonunda hem yazar olarak Ahmet Ümit hem de kitapta ismini bilmediğimiz bu yazar, okur ve Başkomiser Nevzat’a bir sürpriz yazar. Aslında bu yazarın ismini verilen ipuçlarından çıkarmak mümkün.

Polisiye kitap önerisi: Arthur Conan Doyle - Kızıl Soruşturma (Sherlock Holmes 1)

Polisiye romanda tarih penceresi: Gezi Parkı ve 6-7 Eylül Olayları


Kitap eleştirisi: Ahmet Ümit - Beyoğlu'nun En Güzel Abisi


Yazının başında da belirttiğim gibi, roman bir polisiye roman, diğer yandan ise ülkedeki, toplumdaki bir dizi olaya değiniyor, sorunları anlatıyor. Mesela ülkedeki kadınların sorunları, kadına şiddet ve sair. Diğer yandan ise yakın tarihimizde yaşanan ve Beyoğlu ve Taksim civarını ilgilendiren olaylardan bahsediliyor.

Bunlardan birinci Gezi Parkı olayları. Romanda Gezi Pakı konusuna önemli bir yer ayrılmış diyebiliriz. Gezi Parkı olayları ile ilgili kitaptaki alıntı da kitabın bu olaylara yaklaşımını ortaya koyuyor.

“Gezi Parkı’nda neler yaşandığını hatırlıyordum, korkunçtu. Hükümet acımasızca sürmüştü bizim çocukları göstericilerin üstüne. Hepimiz için utanç vericiydi. Bir kez daha anlamıştık ki bir ülkede otoriter bir yönetim varsa ilk kaybeden polis teşkilatı olurdu.” (s. 198)

Yine romanda 6-7 Eylül Olayları konusunda da değiniliyor. Söz konusu Beyoğlu olunca, ana karakterler de burada yakın geçmişte yaşanan olayları hatırlıyor.

“Bu ülkenin geçmişi yağmalar, sürgünler, ölümlerle dolu. Tıpkı öteki ülkelerin tarihi gibi. Sabaha kadar konuşsak bitmez, üstelik çözüm de bulamayız…” (s. 251)

Ülkenin sosyal ve kültürel yapısını anlatan böyle bir polisiye pek görmedim. Hatta çok derinlemesine anlatıyor. Yozlaşmış polisler, kadınların sorunları, kadınlara şiddet, rant, şehrin ranta kurban edilmesi, toplumdaki diğer sorunlar ve sair.

Ahmet Ümit’in bu okuduğum ikinci kitabı ama yine de polisiye türünde böyle bir tarz geliştirdiğini söyleyebilirim. Bu kitapta bir yandan işlenen cinayet anlatılırken, diğer yandan tarihte işlenmiş toplumsal cinayetlere değiniyor.

Daha önce okuduğum “Sultanı Öldürmek” romanında da bir yandan günümüzde işlenen bir cinayet vardı. Diğer yandan ise yazar sizi İstanbul’un Fethi’ne ve tarihte işlenmiş muhtemel bir cinayete götürüyordu. Tarih ve polisiyenin kol kola yürüdüğü bir romandı. Aslında bu tarzını çok sevmiştim. Tarih ve polisiye bir arada.

Neden Beyoğlu'nun en güzel abisi - Neden abi?


Başkomiser Nevzat, Beyoğlu’da bilinen bir isim. Daha önce buralarda çalıştığı için. Hatta bir lakabı bile var: “Beyoğlu'nun en güzel abisi”. Bu ifadenin arkasında bile bir başka hüzünlü hikaye var. Bundan dolayı Başkomiser Nevzat bu ismi pek sevmez.

Son olarak kitaptan “abi” sözcüğü ile dikkatimi çeken bir alıntı:

“Abi” bir tür savunma sözcüğüdür eğlence sektöründe çalışan kadınlar için. Patronlarıyla, müzisyen arkadaşlarıyla, bazı kabadayılarla ve biz polislerle konuşurken sıkça kullanırlar. Hem saygı içerir hem de yardım beklentisini gösterir. O kadınlardan biri size “abi” diyorsa, benim için kötülük düşünme, düşünüyorsan da lütfen yapma demek istiyordur.” (s. 334)

Kitap eleştirisi: Ahmet Ümit - Beyoğlu'nun En Güzel Abisi
Ahmet Ümit
Beyoğlu'nun En Güzel Abisi
Everest Yayınları
İstanbul
568 sayfa (Cep boy)

Fotoğraflar: Pixabay

Next Post Previous Post
2 Comments
  • ışınonur
    ışınonur 11 Nisan 2020 11:12

    Güzel bir yazı olmuş, kaleminize sağlık...

    • Cavanşir Gadimov
      Cavanşir Gadimov 11 Nisan 2020 16:41

      Teşekkürler ve iyi okumalar...

Add Comment
comment url

Benzer yayınlar