Kitap incelemesi: Hasan Saraç - Kafkas Ateşi
Yazar Hasan Saraç’ın son romanı Kafkas Ateşi, adından da belli olduğu gibi okuru Kafkasya’ya götürüyor. Gürcistan ve Abhazya topraklarına, romanın ana karakteri ile birlikte bir yolculuk var bu kitapta. Ayrıca iki sevgilinin yıllara meydan okuyan aşkının hikâyesini okuyoruz.
Kitap incelemesi: Hasan Saraç - Kafkas Ateşi
Romanın ana karakterinin ismi Beslan. Bir Abhaz ama 1990’dan sonra Türkiye’ye yerleşmiş ve Türk vatandaşı olmuş. Ancak Türkiye’ye geldikten sonra bir daha hiç doğup büyüdüğü topraklar olan Abhazya’ya gidememiş. İmkanı olduğunda ise gitmemeyi tercih etmiş. Bunun için birkaç sebebi var tabii. Yıllar sonra annesi ölünce ondan bir söz vermesini ister. Doğduğu, ata yurdu olan topraklara, yani Abhazya’ya gidecek ve oraları ziyaret edecek.
Beslan da annesi vefat edince verdiği sözü tutmak için İstanbul’dan başlayan ve Abhazya’da son bulacak bir yolculuk için hazırlıklarını yapar.
“Asırlar boyunca aynı coğrafyada ömür geçirdikten, komşularınla aynı örf ve âdetleri paylaştıktan sonra ata yurdunu terk edip dört bir yana savrulmanın ne demek olduğunu ancak yaşayan bilir derler.” (s 21)
Kafkasya’daki sorunlar ve Gürcistan ile Abhazya arasında yaşananlar
Kafkasya, Türkiye’nin hemen yanı başında olan komşu bir bölge. Bu küçük bölge etnik çeşitliliği ile dikkat çekiyor. Çok farklı diller, kültürler ve etnik gruplar asırlar boyunca bu bölgede bir arada yaşamasını bilmiş.
Ancak ilk önce Rusya İmparatorluğu sonra da Sovyetler Birliği bölgenin kaderini etkileyen adımlar atmıştı. Öyle ki Sovyetler Birliği çökünce ortaya bir dizi sorun, çatışma bölgesi çıktı. En iyi bilineni Dağlık Karabağ bölgesi. Ayrıca en son 2008 yılında Gürcistan ile Abhazya ve Güney Osetya arasında patlak veren yeni savaş ile buradaki sorun da dünya gündemine oturmuştu.
Abhazya (turuncu) ve Gürcistan (gri) |
Hasan Saraç’ın “Kafkas Ateşi” romanının bence en büyük ve önemli özelliği, bize yanı başımızda olan ve pek çok kişinin bilmediği bölgelerdeki sorunlara dikkat çekmesi. Kafkasya’nın tarihi, kültürü ve buradaki sorunlar ve yaşananlara değinen kaç roman ya da öykü yazılıyor Türkiye’de bilmiyorum. Ama çok olmadıklarını tahmin edebilirim.
Bu kitap da 2018 yılında ana karakter Beslan’ın İstanbul’dan Abhazya’ya yolculuğunu anlatırken, zaman zaman da 1992 yılına gidiyor ve Sovyetler çökünce Abhazya ile Gürcistan arasında patlak veren soruna odaklanıyor. Bir Abhaz olan ana karakter de şöyle diyor:
“Zaten bizler de farkındaydık iki ülke arasında bir şeylerin ters gittiğinin. Ne olmuştu da yüzlerce yıldır aynı topraklarda dostça bir arada yaşayan bu insanlar bir sınır çizgisi uğruna kanlı bıçaklı olmuştu böyle.”“Abhazya dediğin yer asırlardır Kafkasların bir parçası değil miydi? Mademki Sovyet rejimi çökmüş, Gürcistan da bağımsız bir ülke olmuştu, neden bizim bağımsızlığımıza karşı çıkıyorlardı.” (s. 51-52)
Yani bu roman aslında bize yanı başımızda olan bir bölgeden zaman zaman hüzün dolu bir hikâye anlatıyor.
Bir yolculuk romanı
Şimdi yine romanın konusuna dönelim. Beslan, İstanbul’dan Abyazya’ya doğru yolculuğa çıkar. Yıllardır memleketine bir daha dönmemesinin bir sebebi var. Sevdiği iki kişi bu topraklarda ölmüştü o Türkiye’ye sığınmak zorunda kaldığında. Biri kardeşi, diğer ise sevdiği kız Stella.
İstanbul’dan Trabzon’a uçakla gelen Beslan, burada bazı yerlerde bir gün, bazılarında iki gün kalarak Abhazya’ya gidecek. Trabzon, sonra kara yolu ile Gürcistan’a açılan sınır kapısı, Gürcistan’da ise Batum, Gori, Tiflis, Zugdidi derken tam bir gezi romanına dönüşüyor kitap. Çünkü yazar, ana karakterin gittiği bu yerleri ayrıntılı olarak tasvir ediyor.
Mesela Trabzon’dan bir manzara şöyle:
“Eskiden şehrin yerlileri gelirmiş Boztepe’ye. Yaz sıcaklarında serinlemeye, ya da gönül eğlendirmeye. Şimdi ise yerli yabancı turistler akın ediyor buraya. Bir şu açıdan, bir öbür taraftan sürekli ‘selfie’ çekiyorlar. Çay bahçesi personelinin müşterilere gösterdiği ilgi ise, ‘Yok be kardeşim, neden zahmet ettiniz de geldiniz, sakın ola bir daha uğramayın buralara’ düzeyinde.” (s. 33)
Ana karaktere eşlik eden iç ses ve aşkının anıları
Beslan, Gürcistan’dan sonra Abhazya sınırını geçerek, ata topraklarına gider. Ama tek başına değildir. Çünkü tüm yolculuk boyunca ona eşlik eden bir iç ses var.
Yazar, burada ilginç bir teknikle bir yandan ana karakterin düşüncelerine yer veriyor, diğer yandan ise iç sesin düşüncelerini dile getiriyor. Beslan’ın bu iç sesi çoğu zaman eleştiricidir. Zaman zaman da ona destek olur. Tabii yola yalnız çıktığı için ara sıra bu ikilinin diyaloglarına şahit oluruz. Böyle bir iç sesle yolculuk ilginç olmalı.
Diğer yandan ise ana karakter Beslan gittiği her yerde 1992 yılında Türkiye’ye giderken geride bıraktığı sevgilisini hatırlar. Aşkının anıları bir kez daha canlanır.
Hasan Saraç’ın farklı kitap ve romanlara atıf yapması
Yazar Hasan Saraç, romanlarında hep farklı kitaplar ve romanlara atıf yapmayı seviyor. Önceki romanlarında da bu dikkatimi çekmişti. Bir anlamda okuru daha fazla okumaya teşvik ediyor da diyebiliriz. Aşağıdaki linkte yer alan Hasan Saraç’ın başka bir kitabı üzerine yaptığım incelemeye göz atabilirsiniz. Orada da farklı kitaplara atıf yapmasının örnekleri var.
Peki, bu kitapta hangi roman ya da eserlere gönderme yapıyor yazar? Kitabı okurken aşağıdaki kitap ve yazar isimlerini not aldım:
Michel Zevaco - Pardayanlar
Françoise Sagan - Merhaba Hüzün
George Orwell - Hayvan Çiftliği
Yazarın romanda kendinden bahsetmesi
Kitabın bir yandan da bir yolculuk romanı olduğunu söylemiştim. Çünkü ana karakter bir yolculuk yapıyor. Bu arada yazarın bu kitabı yazmak için bir yolculuğu yaptığını da biliyor ve 2018 yılında bu yolculuğu yaparken, Facebook sayfası üzerinden paylaştığı fotoğrafları da hatırlıyorum.
Yani yazar Hasan Saraç da İstanbul başlayarak, Tiflis üzerinden Abhazya’ya yolculuk yapmış ve romanının ayrıntılarını da bizzat görerek, yaşayarak ve tecrübe ederek kaleme almıştı. Ana karakter Beslan gibi.
Bu arada Beslan bir yayıncı. Beslan da Gürcistan’dan Abhazya’ya geçmeye çalışırken, Gürcü polis kendisine bir yazarın da ondan önce sınırı geçmesinden bahsediyor. Yani bir yandan yazar kendi romanında kendisinden, kendi yolculuğundan bahsederek okura ipuçları veriyor.
“O adam sizin gibi yayıncı değilmiş ama bir roman yazdığını söylemişti bize. Üstüne üstlük o da İstanbul’dan geliyormuş. Bu da yetmezmiş gibi, tıpkı sizin gibi Sarp Kapısı’ndan ülkeye girmiş yedi gün önce ve bir haftadır Gürcistan’da dolanıyormuş tek başına. Şimdi de iki geceliğine Sohum’a gidiyormuş. Sonra da köprüden dönecekmiş gerisin geriye… Orada ne yapacaksın diye sorduğumda, tıpkı sizin gibi ‘gezip, görmek istiyorum o tarafları’ dedi… Ne dersiniz sizce de garip değil mi bu benzerlik.” (s. 189-190)
Kafkas Ateşi
Parana Yayınları
İstanbul
2020
271 sayfa
KeyifLe okusunlar hakikatLi bir kitap
Teşekkürler, size de iyi okumalar.
Güzel bir kitapmış bir gün mutlaka okuyacağım 😊
İyi okumalar...
Böyle kitap blogları ne dolu oluyor :)
İyi anlamda mı kötü anlamda mı dediniz pek anlayamadım...
Olur mu hiç, ne dolu bir blog diyorum, harika :)