Kitap yorumu: Charlotte Perkins Gilman – Sarı Duvar Kağıdı (ve diğer öyküleri)
Amerikalı yazar Charlotte Perkins Gilman’ın İthaki Yayınları’nda çıkan “Sarı Duvar Kağıdı” başlıklı bu kitabında dört öykü yer alıyor. İlk öykü de “Sarı Duvar Kağıdı” adını taşıyor. Bu aynı zamanda yazarın en ünlü eseri. Kitaptaki diğer öyküler de onun kadar güzel, tuhaf ve zaman zaman da ürkütücü. Zaten İthaki’nin bu eseri “Karanlık Kitaplık” dizisinde basması da hangi türden öyküler olduğunu gösteriyor.
Şimdi Charlotte Perkins Gilman’ın Sarı Duvar Kağıdı kitabı ve kitaptaki diğer öykülerine daha ayrıntılı bakalım. İthaki Yayınları’nın Karanlık Kitaplık dizisinin bu 23. kitabında Amerikalı feminist yazar ve sosyolog Gilman’ın 4 güzel öyküsü yer alıyır. Bunlar şöyle:
- Sarı Duvar Kağıdı (The Yellow Wallpaper)
- Ben Cadıyken (When I Was a Witch)
- Büyük Morsalkım (The Giant Wistaria)
- Sallanan Sandalye (The Rocking Chair)
Bu dört öyküyü de birleştiren birkaç unsur var. Birincisi hepsinin bir tür ürkütücü yanının olması. Diğer önemli kısım ise her öykünü odağında bir kadın figürünün bulunması. Bu bazen gizemli bir kadın ya da hayalet de olabilir.
Charlotte Perkins Gilman’ın “Sarı Duvar Kağıdı” öyküsü yorumu
Charlotte Perkins Gilman’ın “Sarı Duvar Kağıdı” öyküsü, feminist edebiyatın en önemli ve etkili eserlerinden biri olarak kabul ediliyor. İlk olarak 1892'de yayımlanan bu öykü, toplumsal cinsiyet rolleri, kadınların akıl sağlığı ve evlilik kurumu doğası üzerine derin ve rahatsız edici bir bakış sunuyor. Sarı Duvar Kağıdı aynı zamanda yarı otobiyografik bir öykü olarak da nitelendiriliyor.
Öykünün konusuna ve diğer ayrıntılara geçmeden önce kitabın ilk sayfalarında yer alan ve Charlotte Perkins Gilman’ın 1913 yılında kaleme aldığı “Sarı Duvar Kağıdı’nı Neden Yazdım” başlıklı iki sayfarlık bir yazısından bahsedelim. Yazar, bu öyküyü hangi koşullarda yazdığını açıklıyor. Bundan daha önemlisi ise bu öykünün o dönemin bir doktorunun “okuyan herkesi delirtebileceğinden böyle bir öykünün yazılmaması gerektiği” şeklinde bir yorumu olduğunu da aktarıyor. Başka bir doktor ise yazara gönderdiği bir mektupta, “bu öykünün, gördüğü en iyi delilik başlangıcı tanımı olduğunu söylemiş”. Yazar da bu öyküdekine benzer bir rahatsızlık geçirmiş. Ondan dolyı da yarı otobiyografik bir öykü deniliyor. Ancak her şeye rağmen bu eser, edebiyat tarihinin en iyileri arasında yerini aldı. Hatta o kadar ki, ABD’de en iyi üniversitelerde en çok okutulan kitaplar arasında ilk sıralarda yer alıyor.
Bakınız: Dünyanın en iyi üniversitelerinde öğrencilere okutulan romanlar
Sarı Duvar Kağıdı’nın konusu
Sarı Duvar Kağıdı öyküsünü ismi bilinmeyen bir kadın günlük şeklinde anlatıyor. Zaman zaman günlüğüne ya da notlarına bir şeyler yazıyor. Bu kadın, depresyon ve sinirsel rahatsızlıklar yaşadığı için doktor olan kocası tarafından dinlenmek, tatil yapmak için kırsalda kiralanan bir eve getirilmiş. Ancak bu kadın kendisinin hasta olduğuna inanmıyor. Getirildiği bu evde iyileşene kadar da bir şeyler yazması kesinlikle yasak. Buna rağmen kimse gözmezken yazmaya devam ediyor. Bu yazdıklarından, bir süre sonra bu kadının yatak odası olarak kullandıkları odadaki sarı duvan kağıdı ve üzerindeki desenlerin bir takıntıya dönüştüğünü görüyoruz.
“Renk çok itici, hatta mide bulandırıcı; cansız, pis bir sarı renkte ve ne tuhaftır ki ağır ağır dönen güneş ışığından da solmuş durumda. Bazı yerleri sıkıcı fakat cırtlak bir turuncu renkte, bazı yerlerse hastalıklı bir kükürt sarısına çalıyor.” (s. 12)
Bir süre sonra bu sarı duvar kağıdında farklı şeyler görmeye ya da hayal etmeye başlar.
“Bu duvar kağıdının farklı tonda bir alt deseni var, son derece de sinir bozucu bir desen çünkü yalnızca belirli bir ışıkta fark ediliyor ama o zaman bile çok net görülmüyor. Fakat solmamış noktalarda, bir de güneş tam yerindeyse tuhaf, kışkırtıcı, şekilsiz bir şeklin o aptal, bariz ön tasarımın ardında somurttuğunu görebiliyorum. (s. 16)
Bu noktadan sonra sıradan bir olay gibi başlayan bu öykü ürkücüsü hal almaya başlar. Artık okur da kadının giderek bozulmaya başlayan sinir durumu, ruh hastalığını anlamaya başlayacak. Bu öykü ile ilgili çok fazla şey söylenebilir. Yazarın dikkat çektiği konulardan biri söz konusu kadının, doktor olan kocasının sıkı kontrolünde olması. Bir anlamda baskıcı evliliğe işaret ediyor. Belki onun iyiliğini düşünerek yapıyor denilebilir. Mesela iyileşmesi için yazı yazması yasak. Ev işleri yapamaz. Zaten çok zayıf ve sair.
Sarı Duvar Kağıdı öyküsü birçok açıdan yorumlanabilecek bir eser. Çok şey söylemek yerine her bir okurun okumasını ve kendi anlam dünyasında yorumlamasına bırakacağım. Ancak son olarak okurken not aldığım, özellikle öykünün sonuna doğru beni saran duygular sonucu yazdığım şu cümleyi de aktararak bitireyim.
Sarı Duvar Kağıdı “Rahatsız edici olduğu kadar da güzel” bir öykü.
Ben Cadıyken öyküsü yorumu
Gilman’ın “Ben Cadıyken” başlıklı öyküsü beni çok güldürdü. Kısaca şöyle anlatayım. Öykünün ana karakteri nasıl olduysa dilediği her şeyin gerçekleştiğini fark eder. Bu güçlerini (dilediği şeylerin gerçekleşmesi) fark edince de yaşadığı New York şehrinde gördüğü toplumsal sorunları düzeltmeye kalkışır. Bu dilekleri sonucu ise bir dizi komik olay yaşanır. Mesela, papağan sahibi olanlarla ilgili yapığı dileğinde, bu kuşların sahiplerine düşündüklerini açıkca söymeleri yönünde bir dilek yapar. Sonuçta şöyle bir durum ortaya çıkar.
''Yaşlı domuzun tekisin sen, Mathilda!" dedi papağan.
Halam şaşkınlıkla ayağa fırladı - doğal olarak.
"Domuz doğdun, domuz yetiştirildin, yaratılışın da eğitimin de domuzlara layık senin!" dedi papağan. "Paran olmasa kimse seninle uğraşmaz; bu zavallı kocan hariç tabii. O da uğraşmazdı da peygamber sabrı var adamda!" (s. 39)
Zevkle okunan, okurken güleceğiniz bir öykü olduğunu belirteyim.
Gilmand’ın Büyük Morsalkım ve Sallanan Sandalye öyküleri yorumları
Bu iki öykü de gotik ve ürkütücü türden olmakla birlikte her ikisinin odağında bir tür hayalet kadın var.
Büyük Morsalkım öyküsünde ABD’de eskiden kalma bir ev ve bu evin sırrı var. Yıllar sonra birkaç genç çift tatil için bu evi kiralar. Hatta bu evin hayaletli olmasını bile dilerler. Evde gördükleri bazı gariplikleri izleyerek sonunda aradıkları gizemi, hayaleti ve bu hayalet çerçevesindeki ürkütücü gerçeği öğrenirler.
Sallanan Sandalye öyküsünde Hal ve Maurice isimli iki arkadaş bir evin penceresinde sallanan sandalyede oturan altın saçlı bir kızı görürler. İlginç olan ise bu evde kiralık eşyalı odaların olması. Onlar da burada oda kiralar ve yaşamaya başlarlar.
Ancak, sadece dışarıda bakıldığında sallanan sandalyede otururken görülüyor söz konusu kız. Hem de onların odasında. Fakat karakterler odaya girdiklerinde kız hemen kayboluyor. Bu da öyküye doğaüstü bir hava katıyor.
Büyük Morsalkım ve Sallanan Sandalye öykülerinin ikisinin de güzel ve okunması gereken eserler olduğunu söyleyelim. Genel olarak ise İthaki’nin bu dört öyküyü Karanlık Kitaplık serisinde bir araya getirmesini de çok başarılı bir çalışma olarak buluyorum.
Charlotte Perkins Gilman
Sarı Duvar Kağıdı
Karanlık Kitaplık Dizisi 23
Çev: Sevda Deniz Karali
İthaki Yayınları
İstanbul
2019
66 sayfa.