Kitap incelemesi: Tommaso Campanella - Güneş Ülkesi (Felsefi Devlet Modeli)
Ütopya önerisi: Thomas More - Utopia (Mina Urgan’ın İncelemesiyle)
Kitabın başında eserin çevirmeni Çiğdem Dürüşken’in “Sunuş”u bulunuyor ve burada hem eser hem de Campanella’nın yaşamı ile ilgili bilgi veriyor. Dürüşken’in çevirisini yaptığı Erasmus’un Deliliğe Övgü kitabında da yine çevirmenin Erasmus’un yaşamını anlatması çok güzel bir ön okuma sağlıyordu. Çevirmene, kitaplar için yazdığı bu sunuş ve biyografilerden dolayı ayrıca teşekkür etmek gerekiyor. Kabalcı Yayınevi ise iki dilli bir basım yapmış ve kitapta çeviri ile birlikte Latincesine de yer vermiş.
Campanella, Güneş Ülkesi’ni diyaloglar şeklinde yazmış. Hospitalarius (bir tür rahip) ile Cenevizli Kaptan arasında geçen diyaloglarda, denizci gördüğü bir ülkeyi anlatıyor. Rahip de sorularıyla kaptandan hep daha fazlasını öğrenmeye çalışır.
Gerçek adı Giovanni Domenico Campanella olan yazar, hayal ettiği bu ütopya devletin yerini Hint Okyanusu'ndaki Taprobana adası olarak belirlemiş. Çevirmen, bu adayla ilgili şu notu düşmüş kitaba: “Taprobana ya da Taprobane : Ekvator'un altında, Hint Okyanusu'nda yer alan ve günümüzde Seylan ya da Sri Lanka olarak bilinen ada .”
Ne Hospitalarius ne de Cenevizli Kaptan’ın isimlerini biliyoruz ancak ikisinin diyalogundan Güneş Ülkesi hakkında çok şey öğreniyoruz. En başta yönetim şekli hakkında.
“Onların arasında en büyük yönetici bir Rahip, adına Sol diyorlar, biz olsak Metafizikçi derdik. Dünyevi ya da ruhani işlerin başında o var; bütün toplumsal konularda, bütün hukuksal davalarda en son karar merciidir kendisi. Eşit yetkiye sahip Pon, Sin ve Mor adında üç yardımcısı var; dilimize çevirirsek, bunlara Güç, Bilgelik ve Sevgi deriz.” (s. 39)
Güç, adından da belli olduğu gibi en başlıca görevi savunma işlerini yürütmektir. Savunma, askeri işler ve buna bağlı işlerle ilgilenir. Bilgelik, de eğitim ve bilim başta olma üzere buna bağlı işlerden sorumludur. Sevgi’nin görevlerini ise Campanella şöyle açıklıyor:
“Sevgi'ye gelince, asıl görevi üreme işini gözetmek. Erkeğin ve kadının kusursuz bir soy üretecek şekilde çiftleşmesini sağlamak. Bu konuda bizimle alay ediyorlar, çünkü biz atların, köpeklerin üremesine onca özen gösterirken insanların üremesine kayıtsız kalıyormuşuz. Sevgi doğan çocukların yetiştirilmesinden sorumlu; Hekimlikten, Eczacılıktan, toprağın ekiminden, tahıl ürünlerinin ve meyvelerin hasadından, ziraattan, meracılıktan, mevsimlere göre yapılan hazırlıklardan, aşçılıkla ilgili işlerden de; yani beslenmeyle, giyim kuşamla ve cinsel birleşmeyle ilgili ne var ne yoksa hepsinden sorumlu ve bu sanatları öğretmekle yükümlü erkek ve kadın öğreticileri yönetmekle görevli.” (s. 49)
“Bizim din kardeşlerimiz, keşişlerimiz ve Rahiplerimiz akrabalarına veya dostlarına olan sevgileri ya da yüksek mevkiler elde etme hırsları yüzünden yozlaşmamış olsalardı çok daha kutlu insanlar olur, mala mülke bu kadar düşmez, herkese daha fazla hayırları dokunurdu.” (s. 51)
Campanella burada Hristiyan kurumlarını eleştirirken, bu kitapta bahsettiği ütopya devlet de bir anlamda Hristiyan’dır ama kendi ülkesinde gördüğü eksiklilerden arınmış bir Hristiyan devlet çiziyor. Yani aslında sıfırdan bir ütopya devlet kurmuyor. Kendi içine yaşadığı düzeni alıyor, Engizisyon’dan gördüğü onca işkence ve hapise rağmen yine Hıristiyanlığa bağlı mükemmel bir devlet hayal ediyor.
Campanella, ütopik bir ülkeden çok kalın duvarlarla ve kat kat hayal ettiği büyün bir kilise ya da manastır tasvir etmiş bu eserde. En azından yazdıklarından bu yer bir ülke veya şehir değil, bir adaya kurulmuş büyük bir manastırdır. Zaten yöneticilerin bir diğer adı da baş rahip ve rahiplerdir. Bir türlü kilise yönetimi gibi sistemleri bulunuyor. Başlarında da Papa gibi ömür boyu yöneticilik yapan baş rahip. Yemek yeme sahnesini anlatırken bu daha fazla hissediliyor.
Daha önce kabaca kurgulanmış bir ütopya demiştim ve işte burada da Campanella kendi sorduğu soruya cevap veremiyor. Bu açıdan da yazar kurduğu ideal devletteki boşlukları doldurmadan bitiriyor kitabını. Zaten bu da böyle bir ideal devleti tasarlamanın zorluklarını gösteriyor aynı zamanda.
“Güneş Ülkeliler dünyada büyük bir bozuluşun yaşandığını açık seçik itiraf ediyorlar; insanların gerçek anlamda üstün yasalarla yönetilmediğini, iyilerin işkence çekerken, hakaret işitirken kötülerin saltanat sürdüğünü söylüyorlar.” (s. 157)
“Çağımızın yüz yılda, bütün Dünyanın 4000 yılda yaşadığından çok daha fazla tarihi olaya tanıklık ettiğini, ayrıca bu yüzyılda 5000 yıldan çok daha fazla kitap yayımlanmış olduğunu bir bilsen; ya Matbaanın mucizevi keşfi için neler dediklerini bir işitsen, Tüfeklerin ve pusulanın keşfi hakkında söylediklerini ve bunları bütün Dünyanın tek bir koyun ağılında birleşeceğini gösteren yüce işaretler, aynı zamanda uzuvlar olarak algıladıklarını söylerken onları bir dinlesen.” (s. 161-163)
Thoma (Tommaso) Campanella
Güneş Ülkesi: Felsefi Devlet Modeli
Özgün adı: Civitas Solis
Çev: Çiğdem Dürüşken
2. Basım
Kabalcı Yayınevi
İstanbul
2011
195 sayfa.
Kitabın başında eserin çevirmeni Çiğdem Dürüşken’in “Sunuş”u bulunuyor ve burada hem eser hem de Campanella’nın yaşamı ile ilgili bilgi veriyor. Dürüşken’in çevirisini yaptığı Erasmus’un Deliliğe Övgü kitabında da yine çevirmenin Erasmus’un yaşamını anlatması çok güzel bir ön okuma sağlıyordu. Çevirmene, kitaplar için yazdığı bu sunuş ve biyografilerden dolayı ayrıca teşekkür etmek gerekiyor. Kabalcı Yayınevi ise iki dilli bir basım yapmış ve kitapta çeviri ile birlikte Latincesine de yer vermiş.
Peki, ütopya nedir? Ütopya sözcüğünü More, Latince “olmayan” ve “ülke” sözcüklerinden türetmiştir. Ütopya yazarları da yaşadıkları toplumda gördükleri eksiklerden ilham alarak ideal bir devlet tasarlamaya girişmişlerdir. Platon, hocası Sokrates’in asla öldürülmeyeceği, hatta onun el üstünde tutulacağı böyle bir ideal ülkeyi Devlet adlı eserinde hayal etmişti.
Ütopya önerisi: Platon - Devlet (Kitap özeti)
Dürüşken de ütopya eserler ile ilgili şunu söylüyor: “Bir filozofun dünya üstünde kurmak istediği, ama ancak zihninin kıyısında bucağında kurmak zorunda kaldığı bir sığınaktır. Edebiyatta ütopya geleneğinin kurulmasındaki amaç da bu değil mi zaten? Thomas Morus'un Yunanca’dan, yarattığı ve Yok-ülke anlamına gelen bu sözcük, yaşadığı toplumun yoz düzenini düşüncesinde ve davranışında yeni baştan yaratmak isteyen her düşünürün, her edebiyatçının sığındığı bir zihin ülkesi değil mi? (Dürüşken, Sunuş, s. 9)
Campanella’nın yaşamına baktığımızda ise hep hapislerde geçtiğini görürüz. Campanella, görüşlerinden ve savunduğu felsefesinden dolayı birçok kez hapse atılır, Engizisyon zindanlarında kalır, işkence görür.
Ütopya önerisi: Platon - Devlet (Kitap özeti)
Dürüşken de ütopya eserler ile ilgili şunu söylüyor: “Bir filozofun dünya üstünde kurmak istediği, ama ancak zihninin kıyısında bucağında kurmak zorunda kaldığı bir sığınaktır. Edebiyatta ütopya geleneğinin kurulmasındaki amaç da bu değil mi zaten? Thomas Morus'un Yunanca’dan, yarattığı ve Yok-ülke anlamına gelen bu sözcük, yaşadığı toplumun yoz düzenini düşüncesinde ve davranışında yeni baştan yaratmak isteyen her düşünürün, her edebiyatçının sığındığı bir zihin ülkesi değil mi? (Dürüşken, Sunuş, s. 9)
Campanella’nın yaşamına baktığımızda ise hep hapislerde geçtiğini görürüz. Campanella, görüşlerinden ve savunduğu felsefesinden dolayı birçok kez hapse atılır, Engizisyon zindanlarında kalır, işkence görür.
“1599 yılında, Calabria'daki İspanyol zorbalığına karşı bir ayaklanmaya karışması bardağı taşıran son damla olur. Bu olayın ardından, 150 kişiyle birlikte yakalanıp zincire vurulur ve bu şekilde Napoli'ye kadar götürülür. Campanella maruz kaldığı bütün işkencelere rağmen kendisini sonsuzca savunur ve adını isyancıya ve din düşmanına çıkaran bütün suçlamaları reddeder. Kilise'nin ve siyasal yaşamın köklü değişikler yaşaması gerektiğine olan inancına rağmen Kilise'den de asla vazgeçmez. 1602 yılında Engizisyon tarafından ömür boyu hapse mahkum edilir. Bu cezadan, en önemlisi ölümden kaçıp kurtulmak için deli taklidi bile yapar ve hücresindeki şilteyi ateşe verir; çünkü Engizisyon'un deliliğe savunma hakkı tanıdığını bilir. Gerçi bu ölüm kadar tehlikeli bir oyundur, çünkü Engizisyon onun deliliğini bir dizi işkenceyle sınar ve bunlara dayanma gücünü ölçer. Campanella sayısız işkenceyi ölüm cezasına yeğler. 1604 yılına kadar tutuklu kaldığı Castel Nuovo'dan kaçmaya yeltenince, bu kez Castel San Elmo'nun rutubetli zindanına atılır ve dört yıl boyunca burada yaşamak zorunda bırakılır. Kendi deyimiyle, bu kara zindan onun Caucasus'udur, kendisi de Prometheus.” (Dürüşken, Sunuş, s. 16-17)
THOMA CAMPANELLA - GÜNEŞ ÜLKESİ YA DA İDEAL DEVLET
Campanella, Güneş Ülkesi’ni diyaloglar şeklinde yazmış. Hospitalarius (bir tür rahip) ile Cenevizli Kaptan arasında geçen diyaloglarda, denizci gördüğü bir ülkeyi anlatıyor. Rahip de sorularıyla kaptandan hep daha fazlasını öğrenmeye çalışır.
Gerçek adı Giovanni Domenico Campanella olan yazar, hayal ettiği bu ütopya devletin yerini Hint Okyanusu'ndaki Taprobana adası olarak belirlemiş. Çevirmen, bu adayla ilgili şu notu düşmüş kitaba: “Taprobana ya da Taprobane : Ekvator'un altında, Hint Okyanusu'nda yer alan ve günümüzde Seylan ya da Sri Lanka olarak bilinen ada .”
Ne Hospitalarius ne de Cenevizli Kaptan’ın isimlerini biliyoruz ancak ikisinin diyalogundan Güneş Ülkesi hakkında çok şey öğreniyoruz. En başta yönetim şekli hakkında.
“Onların arasında en büyük yönetici bir Rahip, adına Sol diyorlar, biz olsak Metafizikçi derdik. Dünyevi ya da ruhani işlerin başında o var; bütün toplumsal konularda, bütün hukuksal davalarda en son karar merciidir kendisi. Eşit yetkiye sahip Pon, Sin ve Mor adında üç yardımcısı var; dilimize çevirirsek, bunlara Güç, Bilgelik ve Sevgi deriz.” (s. 39)
Güç, adından da belli olduğu gibi en başlıca görevi savunma işlerini yürütmektir. Savunma, askeri işler ve buna bağlı işlerle ilgilenir. Bilgelik, de eğitim ve bilim başta olma üzere buna bağlı işlerden sorumludur. Sevgi’nin görevlerini ise Campanella şöyle açıklıyor:
“Sevgi'ye gelince, asıl görevi üreme işini gözetmek. Erkeğin ve kadının kusursuz bir soy üretecek şekilde çiftleşmesini sağlamak. Bu konuda bizimle alay ediyorlar, çünkü biz atların, köpeklerin üremesine onca özen gösterirken insanların üremesine kayıtsız kalıyormuşuz. Sevgi doğan çocukların yetiştirilmesinden sorumlu; Hekimlikten, Eczacılıktan, toprağın ekiminden, tahıl ürünlerinin ve meyvelerin hasadından, ziraattan, meracılıktan, mevsimlere göre yapılan hazırlıklardan, aşçılıkla ilgili işlerden de; yani beslenmeyle, giyim kuşamla ve cinsel birleşmeyle ilgili ne var ne yoksa hepsinden sorumlu ve bu sanatları öğretmekle yükümlü erkek ve kadın öğreticileri yönetmekle görevli.” (s. 49)
“Bizim din kardeşlerimiz, keşişlerimiz ve Rahiplerimiz akrabalarına veya dostlarına olan sevgileri ya da yüksek mevkiler elde etme hırsları yüzünden yozlaşmamış olsalardı çok daha kutlu insanlar olur, mala mülke bu kadar düşmez, herkese daha fazla hayırları dokunurdu.” (s. 51)
Campanella burada Hristiyan kurumlarını eleştirirken, bu kitapta bahsettiği ütopya devlet de bir anlamda Hristiyan’dır ama kendi ülkesinde gördüğü eksiklilerden arınmış bir Hristiyan devlet çiziyor. Yani aslında sıfırdan bir ütopya devlet kurmuyor. Kendi içine yaşadığı düzeni alıyor, Engizisyon’dan gördüğü onca işkence ve hapise rağmen yine Hıristiyanlığa bağlı mükemmel bir devlet hayal ediyor.
Campanella, ütopik bir ülkeden çok kalın duvarlarla ve kat kat hayal ettiği büyün bir kilise ya da manastır tasvir etmiş bu eserde. En azından yazdıklarından bu yer bir ülke veya şehir değil, bir adaya kurulmuş büyük bir manastırdır. Zaten yöneticilerin bir diğer adı da baş rahip ve rahiplerdir. Bir türlü kilise yönetimi gibi sistemleri bulunuyor. Başlarında da Papa gibi ömür boyu yöneticilik yapan baş rahip. Yemek yeme sahnesini anlatırken bu daha fazla hissediliyor.
“Her yemekte birinci ve ikinci olmak üzere iki sofra kuruluyor ve bu sofraların etraflarına da sandalyeler konuyor. Bir tarafta kadınlar, diğer tarafta erkekler oturuyor. Manastır yemekhanelerinde olduğu gibi, hiç gürültü yok. Yemek yerlerken bir delikanlı kürsüden kitap okuyor, anlaşılır biçimde ve yüksek sesle; çoğu kez yöneticiler araya girip okunan metinde önemli buldukları yerleri soruyor.” (s. 67)
“HOSPITALARIUS: Ama bu durumda hiç kimse çalışmak istemez, başkaları çalışsın, kendisi nasiplensin ister; bu konuda Aristoteles de Plato'ya karşı çıkmıştı.
CENEVİZLİ KAPTAN: Tartışma sanatında pek yetenekli sayılmam. Ama sana şunu söyleyebilirim, bu ülke halkının öyle ateşli bir vatanseverliği var ki, inanamazsın” (s. 51)
Daha önce kabaca kurgulanmış bir ütopya demiştim ve işte burada da Campanella kendi sorduğu soruya cevap veremiyor. Bu açıdan da yazar kurduğu ideal devletteki boşlukları doldurmadan bitiriyor kitabını. Zaten bu da böyle bir ideal devleti tasarlamanın zorluklarını gösteriyor aynı zamanda.
Anarşist ütopya roman: Ursula K. Le Guin - Mülksüzler
Güneş Ülkesi’nde en önemli kişi Metafizikçi olarak adlandırılan liderleridir: “Bu yüzden kimin Metafizikçi olacağı çok önceden bilinir. Ama otuz beş yaşına gelmeden kimse bu yüksek onura erişemez. Bu görev ömür boyu sürer, çünkü ondan daha bilgesi ya da bu görevi idare etmeye ondan daha yatkın biri bulunamaz.” (s. 59)
Ülkenin liderinin aldığı eğitim, okuduğu bilimler ve onda olması gereken bütün meziyetleri saydıktan sonra bir anlamda kendi kendisiyle çelişkiye düşerek bu göreve gelen kişinin de ömür boyu yönetici olacağını söylüyor İtalyan yazar. Bu şu demektir, 35 yaşında biri eğer bu göreve gelirse, yaklaşık 70 yaşına kadar yani 35 yıl yeni yetişen nesilden hiç kimse bu konuma gelemez. Bu gelişmenin de önünü kapatan bir durum. Madem bu kadar mükemmel bir ülke ve bu kadar mükemmel bir eğitim sistemine sahipse 35 yıl için mevcut liderden daha iyi bir yönetici çıkaramaması da imkansızdır.
“Bizim Metafizikçimiz kusursuz bir yönetici olduğundan kendisinin zalim, ahlaksız, Zorba olması imkansız, çünkü her konuda üstün bir bilgisi var.” (s. 61)
Ömür boyu bir koltukta oturacak bir kişi öyle ya da böyle mutlaka zorbalığa başvurur. Eğer gerçekten bu saydıkları kadar iyi birisiyse zaten belli bir süre sonra, yani ölmeden ve kendi isteği ile görevi bırakıp diğerlerinin de önünü açması gerekmez mi?
Güneş Ülkesi’nde burçlara ve gezegenlerin harekelerine önem veren bir toplum var. İşlerinin neredeyse tamamını buna göre ayarlıyorlar. Kadın ve erkeğin ne zaman cinsel ilişkiye girmesinden başlayarak bütün diğer işleri de burçlara, gezegenlerin ve gök cisimlerinin hareketleri ve konumlarına göre ayarlıyorlar.
“Özellikle Güneş ve Ay'ı her zaman Yaşam Verici olarak görürler. Yıldız haritasında Başak burcunu görmekten pek hoşlanırlar. Ama uğursuz yıldızların köşelerde olmamasına çok dikkat ederler, çünkü onlara göre bütün dörtlü ve zıt açılar sert etki yaratır; oysa yaşam gücünün ve yazgının temeli evrenin bütünüyle parçaları arasındaki uyuma bağlı olan bu açılardan gelir.” (s. 75)
GÜNEŞ ÜLKESİ LİDERİ: METAFİZİKÇİ
Güneş Ülkesi’nde en önemli kişi Metafizikçi olarak adlandırılan liderleridir: “Bu yüzden kimin Metafizikçi olacağı çok önceden bilinir. Ama otuz beş yaşına gelmeden kimse bu yüksek onura erişemez. Bu görev ömür boyu sürer, çünkü ondan daha bilgesi ya da bu görevi idare etmeye ondan daha yatkın biri bulunamaz.” (s. 59)
Ülkenin liderinin aldığı eğitim, okuduğu bilimler ve onda olması gereken bütün meziyetleri saydıktan sonra bir anlamda kendi kendisiyle çelişkiye düşerek bu göreve gelen kişinin de ömür boyu yönetici olacağını söylüyor İtalyan yazar. Bu şu demektir, 35 yaşında biri eğer bu göreve gelirse, yaklaşık 70 yaşına kadar yani 35 yıl yeni yetişen nesilden hiç kimse bu konuma gelemez. Bu gelişmenin de önünü kapatan bir durum. Madem bu kadar mükemmel bir ülke ve bu kadar mükemmel bir eğitim sistemine sahipse 35 yıl için mevcut liderden daha iyi bir yönetici çıkaramaması da imkansızdır.
“Bizim Metafizikçimiz kusursuz bir yönetici olduğundan kendisinin zalim, ahlaksız, Zorba olması imkansız, çünkü her konuda üstün bir bilgisi var.” (s. 61)
Ömür boyu bir koltukta oturacak bir kişi öyle ya da böyle mutlaka zorbalığa başvurur. Eğer gerçekten bu saydıkları kadar iyi birisiyse zaten belli bir süre sonra, yani ölmeden ve kendi isteği ile görevi bırakıp diğerlerinin de önünü açması gerekmez mi?
ASTROLOJİYE, YILDIZ VE GEZEGEN HAREKETLERİNE GÖRE YAŞAYAN TOPLUM
Güneş Ülkesi’nde burçlara ve gezegenlerin harekelerine önem veren bir toplum var. İşlerinin neredeyse tamamını buna göre ayarlıyorlar. Kadın ve erkeğin ne zaman cinsel ilişkiye girmesinden başlayarak bütün diğer işleri de burçlara, gezegenlerin ve gök cisimlerinin hareketleri ve konumlarına göre ayarlıyorlar.
“Özellikle Güneş ve Ay'ı her zaman Yaşam Verici olarak görürler. Yıldız haritasında Başak burcunu görmekten pek hoşlanırlar. Ama uğursuz yıldızların köşelerde olmamasına çok dikkat ederler, çünkü onlara göre bütün dörtlü ve zıt açılar sert etki yaratır; oysa yaşam gücünün ve yazgının temeli evrenin bütünüyle parçaları arasındaki uyuma bağlı olan bu açılardan gelir.” (s. 75)
DİKKATİMİ ÇEKEN BİRKAÇ ALINTI
“Güneş Ülkeliler dünyada büyük bir bozuluşun yaşandığını açık seçik itiraf ediyorlar; insanların gerçek anlamda üstün yasalarla yönetilmediğini, iyilerin işkence çekerken, hakaret işitirken kötülerin saltanat sürdüğünü söylüyorlar.” (s. 157)
“Çağımızın yüz yılda, bütün Dünyanın 4000 yılda yaşadığından çok daha fazla tarihi olaya tanıklık ettiğini, ayrıca bu yüzyılda 5000 yıldan çok daha fazla kitap yayımlanmış olduğunu bir bilsen; ya Matbaanın mucizevi keşfi için neler dediklerini bir işitsen, Tüfeklerin ve pusulanın keşfi hakkında söylediklerini ve bunları bütün Dünyanın tek bir koyun ağılında birleşeceğini gösteren yüce işaretler, aynı zamanda uzuvlar olarak algıladıklarını söylerken onları bir dinlesen.” (s. 161-163)
Thoma (Tommaso) Campanella
Güneş Ülkesi: Felsefi Devlet Modeli
Özgün adı: Civitas Solis
Çev: Çiğdem Dürüşken
2. Basım
Kabalcı Yayınevi
İstanbul
2011
195 sayfa.