Kitap yorumu: Victor Hugo – Sefiller (Cilt 1)
Klasikler arasında ilk sıralarda yer alan Fransız yazar Victor Hugo’nun Sefiller kitabı bir tarihi roman. Ayrıca 19. yüzyılın en iyi romanlarından biri olarak kabul ediliyor. Yazar bir yandan ülkesinin o dönemde gördüğü toplumsal durumuna dikkat çekerken, diğer yandan da arka planda o dönemde yaşanan tarihi olayları anlatıyor.
Hugo kitabına Sefiller (Les Miserable) ismini vermiş. Çünkü yaşadığı toplumda gördüğü sefalet, açlık, fakirlik ve benzer olayları anlatıyor. Aslında anlattığı hikâyeler, büyük ölçüde kendisinin bizzat gördüğü gerçek olaylara dayanıyor. Bir şekilde bu sefaleti, birileri hatta birden fazla kişi yaşamıştır.
Victor Hugo – Sefiller - Kaç cilt?
Benim okuduğum İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkan Sefiller iki cilt şeklinde basılmış. Ama aslında sefiller kitabı beş cilt. İlk baskısı 1862 yılında yapılan Sefiller’in her bir cildi, hikâyesini anlattığı bir kişinin ismini taşıyor. Sefiller’in ciltleri şu şekilde:
- Cilt 1: Fantine
- Cilt 2: Cosette
- Cilt 3: Marius
- Cilt 4: Plumet Sokağı’nın Aşk Şiiri ve Saint-Denis Sokağı’nın Destanı
- Cilt 5: Jean Valjean
Sefiller’de ciltlerin alt bölümlerine “kitap” ismi veriliyor. Bu kitaplar da bölümlere ayrılıyor. Bu şekilde Sefiller toplamda 5 cilt, 48 kitap ve 365 bölümden oluşuyor.
İş Bankası Kültür Yayınları’nın birinci cildinde ise Marius cildinin Sekizinci Kitabı’na kadar kısmı yer alıyor romanın. İkinci ciltte ise geri kalanı ve İş Bankası Kültür Yayınları beş ciltlik Sefiller’i iki cilt şeklinde basmış.
Kitap yorumu: Victor Hugo – Sefiller (Cilt 2)
Fransa tarihi, Sefiller romanı ve arka plandaki tarihi olaylar
Sefiller bir tarihi roman. Romanın öyküsünde Fransa’daki tarihi olayların önemli bir yer var. Bunları bilmeden, bu tarihi olayların Fransa toplumuna etkisini anlamadan romanı anlamak zor. Ama zaten bu tarihi olaylar okullarda tarih kitaplarında anlatılan ve sadece Fransa’yı değil aynı zamanda tüm dünyaya da etkisi olan olaylar.
Victor Hugo (1802 – 1885) da zaman zaman bu tarihi olaylara değiniyor ve bazen de sadece bu tarihi olayları ayrıntısı ile anlatıyor. Mesela Waterloo Savaşı ile ilgili bölümde bu savaşta yaşananlar dakikası dakikasına ve ayrıntılı bir şekilde tasvir ediliyor.
Sefiller’in arka planında gerçekleşen tarihi olaylar ve tarihleri şöyle:
- Fransız Devrimi (1789 – 1799)
- Konsül Hükümeti (1799 – 1804)
- Napoleon’un İmparatorluğu (1804 – 1814 ve 1815’de 100 gün)
Devrim ile Fransa’da ilk önce Meşrutiyet ve sonra da Cumhuriyet dönemi başlar. Napoleon’un 1815’de Waterloo Savaşı’nda yenilmesinden sonra ise Restorasyon dönemine geçilir.
Benzer bir konuyu işleyen kitap: Alexandre Dumas - Binbir Hayalet
Victor Hugo – Sefiller – Konusu
Victor Hugo'nun Sefiller romanının konusuna da bakalım. Sefiller’in ana karakteri Jean Valjean. Jean Valjean, genç yaşta çok aç olduğunda ekmek çaldığı için 5 yıl kürek mahkumluğuna çarptırılır. Buna kaçma girişimlerinin cezası da eklenince 19 yıl kürek mahkûmu olur. Peki, bu kürek mahkumluğu cezası niye var Fransa’da. Aslında Hugo, Fransa’da yönetimin bunu bilerek yaptığını anlatıyor.
Fransa toplumunda kürek mahkumları ve bu cezanın niye verildiği ile ilgili şu ilginç alıntıyı paylaşalım.
“…Kadırgalar inşa etmek gerekiyordu, ama kadırga kürek mahkumları olmadan harekete geçemeyeceği için kürek mahkumlarına ihtiyaç vardı. Colbert (dönemin bir bakanı) taşradaki yöneticilerden ve parlamenterlerden ellerinden geldiğince kürek mahkumu yaratmalarını istiyor ve üst düzey yöneticiler ile yargıçlar bu görevi keyifle yerine getiriyorlardı. Ayin alayı geçerken şapkasını çıkarmayan biri Protestanlık suçlamasıyla kürek mahkumiyeti cezasına çarptırılıyordu. Sokakta on beş yaşında, yatacak yeri olmayan bir çocuğa rastlandığında hemen küreğe gönderiliyordu. Ulu hükümranlık, büyük yüzyıl.” (s. 684)
Jean Valjean cezasını çekip özgür kalınca eline sarı bir kimlik (tehlikeli bir suçlu olduğunu gösteriyor) verildiği için de herkes tarafından dışlanır. Gittiği bir yerde parası olmasına rağmen yatacak yer, yiyecek bir şey veren olmaz. İşte, böyle bir ortamda Piskopos Bienvenu Myriel ile karşılaşır.
Piskopos Bienvenu Myriel
Piskopos Bienvenu Myriel’in romanda çok büyük bir yeri yok. Ama bu karakter, Jean Valjean’ın kalbine iyilik tohumlarını atması açısından önemli. Çünkü 19 yıl kürek mahkûmu olmuş ve topluma karşı içi kinle dolu birisi Jean Valjean. Ama Myriel ile karşılaşmasından sonra Jean Valjean tamamen değişir. Zaten bu iyiye doğru dönüşüm olmasaydı bu roman da olmazdı.
Piskopos Bienvenu Myriel, kız kardeşi Matmazel Baptistine ve onun hizmetçisi Madam Magloire ile yaşıyor. Aşağıdaki iki alıntı, bu yaşlı Piskoposun nasıl biri olduğunu biz anlatıyor.
“Madam Magloire ona içtenlikle Yüce Efendim diye hitap ediyordu. Piskopos bir gün koltuğundan kalkıp bir kitap almak üzere kütüphanesine gitti. Okumak istediği kitap en üst raftaydı. Boyu kısa olduğundan o rafa uzanamadı. Madam Magloire, dedi, bana bir iskemle getirin. Yüceliğim şu rafa kadar uzanamıyor.” (s. 14)
“Akşam yatmadan önce şunları söyledi: "Hırsızlardan, katillerden asla korkmayalım. Bunlar dışarıdan gelen küçük tehlikeler. Biz kendimizden korkalım. Önyargılar, işte hırsızlar, günahlar, işte katiller. En büyük tehlikeler içimizde. Bedenimizi ya da kesemizi tehdit edenin ne önemi var? Sadece ruhumuzu tehdit edenden korkalım. " (s. 32-33)
Ana karakter Jean Valjean
Roman, Piskopos Bienvenu Myriel’i anlatmakla başlasa da kısa sürede okur ana karakterin Jean Valjean olduğunu görüyor. Valjean kürek mahkûmu olmadan önce ağaç budama işinde çalışıyor ve ablası ve onun çocukları ile yaşıyordu. Tabii parası olmadığı ve aç kaldığı bir dönemde çaldığı bir ekmekle kürek mahkûmu cezası alır. Tabii buna bir anlam veremez. Aç olan bir adamın bir ekmek çalması ile böyle ağır ceza verilir mi?
Bundan sonra da ablası ve yeğenlerini kaybeder. Onlara ne olduğunu bilmiyor ve hiçbir zaman bulamaz. 5 yıl ile başlayan cezası ise 19 yıla kadar çıkar. Ama cezası bitince içi kin dolu bir insana dönüşmüştür. Çünkü toplumun kendisini dışladığını, kendisine haksızlık yaptığını düşünüyor. Bu şekilde hayatına devam etmesinin ise bir anlamı görünmüyor.
“O kederli mekândan insanlara kin ve öfke duyarak çıkarsanız, acınacak hale düşersiniz; oradan iyi, temiz, barışçıl düşüncelerle çıkarsanız hepimizden daha değerli olursunuz.” (s. 93)
Piskopos Bienvenu Myriel ile karşılaşası onu bir yol ayrımına götürür ki bundan sonraki hayatında başına ne gelirse gelsin adeta bir iyilik timsaline dönüşür. Bundan sonra hayatında hem iyi hem de kötü sürprizler olacak. Ama her şeye rağmen insanlara iyilik yapma tavrından vazgeçmeyecek.
Fantine ve kızı Cosette
Jean Valjean’ın kaderi daha sonra Fantine ile kesişir. Fantine, âşık olduğu kişi tarafından terk edilmiş, çocuğu ile tek başına kalmış bir kadın. Başına gelmedik felaket kalmaz. Sefiller’de Fantine’nin hikâyesi okuru hüzünlendirecek. Annenin sefaleti kızı Cosette’i de içler acısı bir durumda bırakır.
Yazar Hugo bu insanların yaşamlarını belirli süreçlerden geçirdikten sonra bir araya getiriyor. İlk önce Jean Valjean ile Fantine’nin ardından ise Jean Valjean ile Cosette’in hayatları kesişir. Daha sonra Marius da 15 yaşına gelmiş Cosette ile karşılaşır.
Sefiller’de adı geçen yazarlar
Hugo, bu romanda bir dizi tarihi olaya ve kişiye atıfta bulunuyor. Bunlardan ikisi ise benim en çok dikkatini çekenler. Birincisi Eshilos’un adı çok sık geçiyor. Yazar bu Antik Yunan trajedi yazarını çok seviyor olsa gerek.
Bakınız: Aiskhylos (Eshilos) - Zincire Vurulmuş Prometheus
Bir de yazarın sık sık eleştirel bir dille andığı başka bir Fransız yazar var. Bu da Voltaire. Hugo romanın bir yerinde “…İşi dinle alay etmeye kadar götüren Voltaire'in” ifadesini kullanıyor ki Voltaire'in özellikle din ve kilise ile ilgili tutumunu eleştirdiği görülebilir. Voltaire’in eserlerinde de bu durum dikkat çekiyor.
Bakınız: Voltaire - Candide ya da İyimserlik
Fransa toplumundaki “cı” ile bölünme
Sefiller bir de toplumdaki büyük bir sorunlardan birine dikkat çekiyor. Bu da toplumun kendi içinde insanları “cı” eki ekleyerek bölmesi, dışlaması ve ötekileştirmesi. Bu durum sadece 19. yüzyıl Fransız toplumuna da özgü değil. Hugo ise kendi asrında ve toplumunda gördüğü bu bölünmeyi ve takılan adları şöyle sıralıyor: “kralcı, bonapartçı, anayasacı, orleanscı, ayaklanmacı”
Topluma çok yararı olan, geldiği şehirde birçok kişiye iş sağlayan, ihtiyaç sahiplerine yardım eden kısacası sürekli iyiliklerde bulunan Jean Valjean tutuklandığında bir kadının söylediği şu sözler de bu anlattıklarımıza iyi bir örnek olacak:
“Drapeau blanc'ın abonesi olan yaşlı bir kadın derinliğini ölçmenin neredeyse imkansız olduğu şu düşüncesini dile getiriyordu: - Hiç üzülmedim. Buonapartçılar başlarına neler geleceğini öğrensinler!” (s. 351)
Sonuçta kralcılar devrim sonrası zor anlar yaşadı, devrim bitince cumhuriyetçiler sürüldüler, Waterloo Savaşı sonrası bonapartçılar toplumdan dışlandı. Bu roman aslında böyle her kesimden insanın öyküsüne bir nebze değiniyor.
Fransız Devrimi, Cumhuriyet, İmparatorluk ve yeninden monarşi
Yukarıda Sefiller’in arka planında anlatılan Fransa’daki tarihi olaylar ve onların getirdiği yönetim şekillerine değinmiştik. Romanın ana karakterleri de bu yaşananlara nasıl anlam verecekleri konusunda kararsız. Ana karakterlerden biri olan Marius da böyle. Dedesi kralcı, babası Napoleon yanlısı.
Marius babasını araştırdıkça 1789 Fransız devrimi ve sonrasında Napoleon ile kurulan İmparatorluk ile ilgili şu düşüncelere kapılır ki yazarın da buna katıldığını söyleyebiliriz:
“Cumhuriyet ve imparatorluk o zamana kadar onun için canavarca sözcüklerdi. Cumhuriyet alacakaranlıktaki bir giyotini, imparatorluk gece yarısındaki bir kılıcı ifade ediyordu. Onlara bakıyor, karanlığın kargaşasıyla karşılacağı yerde, korku ve neşeyle iç içe geçmiş beklenmedik bir şaşkınlıkla Mirabeau'nun, Vergniaud'nun, Saint-Just'nün, Robespierre'in, Camlles Desmoulins'ın, Danton'un yıldızlar gibi kıvılcımlar saçtıklarını, Napoleon'un güneş gibi doğduğunu görüyor, nerede olduğunu bilmeden aydınlıklarla körleşmiş bir halde geri çekiliyordu. Yavaş yavaş şaşkınlığını atlatıp bu ışıltılara alıştığında, yaşananları soğukkanlılıkla, kişilikleri korkusuzca incelemeye başladı; devrim ve imparatorluk hayallere kapılmış gözbebeklerinde parıltılı bir ufuk gibi belirirken, olaylar ve insanlardan oluşan bu iki grubun iki muhteşem gelişmede özetlendiğini fark etti; cumhuriyet kitlelere yurttaşlık haklarını geri vererek, imparatorluk ise Fransız düşüncesinin Avrupa'ya dayatılmasını sağlayarak hükümranlıklarını sürdürüyorlardı; devrimden halkın ulvi görünümünün, imparatorluktan Fransa'nın yüce itibarının çıktığını gördü.” (s. 742)
Victor Hugo – Sefiller – Kitap yorumu
Sefiller tarihi bir roman. Zaman zaman sadece roman oluyor, zaman zaman da sadece tarih kitabı olabiliyor. Mesela Waterloo Savaşı’nı anlattığı kısımları bir tarih kitabı gibi. Yazar zaman zaman farklı konularda (mesela din, manastırlar, yönetim ve sair) görüşlerini de paylaşıyor. Kitabın bu kısımlarının bir kısmı okura sıkıcı gelebilir.
Diğer yandan ana karakter Jean Valjean, Fantine, Cosette’in hikâyelerinin anlatılan kısımları soluğunuzu tutarak, heyecanla okuyacaksınız. Bu kısımlar sürükleyici bir anlatıma sahip. Sonuç olarak ister durağan, isterse de akıcı kısımları olsun, okunması gereken kitaplardan.
Daha fazlası: Victor Hugo – Sefiller (Kitap özeti)
Victor Hugo
Sefiller (Cilt 1)
Özgün adı: Les Miserables
Çev: Volkan Yalçıntoklu
2. Basım
İş Bankası Kültür Yayınları
İstanbul
2016
857 sayfa.
Öncelikle tebrik ediyorum pek çok klasiği okumama rağmen sefillere hala cesaret edemiyorum nedense korkuyorum
Bazı kısımları çok sürükleyici, bazı kısımları (tarihi olayları anlatan yerler) biraz sıkıcı olabilir. Ama yine de zor bir kitap değil. İyi okumalar.