Ölmeden Önce Okumanız Gereken 1001 Kitap - 1


“Ölmeden Önce Okumanız Gereken 1001 Kitap”, bir kitap için çok iddialı olduğu kadar bir o kadar da dikkat çekici, ilgi uyandırıcı bir başlıktır. Genel Editörü Peter Boxall olan bu kitap, farklı dönem, ülke ve tarzlarda kitap ve roman okumak isteyenler için 1001 kitap önerisinde bulunuyor.

Genellikle "en iyi", "okunmanız gereken" türü kitap önerisi yapan listelerde kitap sayıları 10, 50 ve en fazla 100 ile sınırlıdır. Bu kitap ise en eski zamanlardan başlayarak günümüze kadar tam 1001 kitaplık bir liste, kitap önerisi sunuyor. Bununla birlikte çok sayıda yazar, eleştirmen, gazeteci kitaplarla ilgili çok kısa ve öz tanıtıcı yazı kaleme almıştır.

Ölmeden Önce Okumanız Gereken 1001 Kitap

Kitap önerileri listelerinin hep bir dezavantajı var. Herkes kendi okuduğu, beğendiği ve en iyi olduğunu düşündüğü kitapları listede görmediği zaman ya da beğenmediği kitabı listede gördüğü anda eleştiriye başlar. 1001 kitaplık bir listenin ise birinci durum için bir avantajı var. Çünkü sayıca çok fazla kitap içermesi her ülke ve kültürden insanın hoşuna gidecek birden fazla kitabı mutlaka barındırır. Ancak yine de Peter Boxall buna rağmen listeye karşı olumlu tepkilerle birlikte çok sayıda eleştirinin de geldiğini ifade ediyor. Ancak önemli olanın kitabın bu konu çerçevesinde bir tartışma başlatması olduğunu vurguluyor.

Peki, neden 1001? Buna yine Peter Boxall şöyle açıklıyor: “Ölüm, öykü anlatıcılığı ve 1001 sayısı arasında kadim bir bağlantı var. Binbir Gece Masallan'ndan bu yana bu sayının efsanevi, ölümü anımsatan bir tınısı olageldi. Kitabın masalcısı Şehrazat, canını almak isteyen hükümdarına, kendi ölüm anını savuşturmanın bir yöntemi olarak binbir uzun Arap gecesi boyunca masallarını anlatır.” (Peter Boxall, Giriş, s. 8)

Kitabın başlığındaki 1001 bir rakamdan çok daha fazlasını ifade ediyor. Çünkü burada okuduğunuz bir yazar, beğendiğiniz bir kitap sizi daha fazla kitaba, daha fazla okumaya götürecektir.

Bu kitabın benim en beğendiğim yanı, çok farklı ülke ve kültürlerden kitapları bir araya getirmesidir. Size dünyanın her yerinden yazar ve kitap önerisi sunuyor. Ben de bu 1001 kitaptan hangilerini okudum diye kadarken 40’ten biraz fazla sayıda kitabı okuduğumu fark ettim. İşte bu 40 kitabı, bir liste halinde aşağıda hem kendi görüşlerim, yorumlarım hem de kitaba katkı sağlayanların görüşlerinden alıntılar yaparak sıralayacağım.

Yararlanılan kitap: Peter Boxall (Genel Editör) - Ölmeden Önce Okumanız Gereken 1001 Kitap, Caretta Kitap, 2007.

Ölmeden Önce Okumanız Gereken 1001 Kitap'tan okuduklarım ve yorumlarım

Ölmeden önce 1001 kitaptan okuyabildiğim kitaplar şöyle:


1 - Binbir Gece Masalları

“Binbir Gece Masalları”nın başlığındaki “binbir” ifadesi “Ölmeden Önce Okumanız Gereken 1001 Kitap”ın başlığındaki 1001 rakamına da ilham olmuştur. Buradaki rakam, bir sayıdan çok sonsuzluğu ifade eder. En başta okumanın bitmeyecek bir eylem olduğunu belirtmek ister.

Binbir Gece Masalları Ortadoğu kaynaklı olmasına rağmen en çok ilgiyi Batı’da görmüştür. Mısır’a, Osmanlı’ya ve Doğu’ya gelen Avrupalılar, büyük bir iştahla bu öyküleri ülkelerine taşımış, çevirmiş, okumuş, sahnelemiş ve sanatın her dalında kendilerine ilham kaynağı olarak kullanmışlardır.

“Binbir Gece Masalları'nın herkese tanıdık gelmesi ve günümüzde de geçerliliğini koruması kayda değer olmakla birlikte bu masalların en önemli mirası, onların içinden doğan öyküleme anlayışının bizzat kendisidir belki de.” (PB, s.22)


2 - Voltaire  - Candide ya da İyimserlik

Voltaire, Fransız yazar ve filozof. Voltaire’in felsefi metinleri günümüzde geçerliliğini yitirse de 18. yüzyılda yazılan bu eseri halen güncel ve sevilerek okunmaya devam ediyor. Voltaire, eserin ana karakterini dünyanın farklı yerlerini dolaştırır, bunlar arasında Güney Amerika, Osmanlı da var. Bu gittiği yerlerde ise yaşanan olumsuzlukları hicvederek anlatır. Okurken en dikkatimi çeken yazarın özellikle din adamları, rahipler konusundaki yaklaşımıydı. Ana karakter her gittiği yerde kötülüğün temsilcisi olarak bir din adamını önümüze çıkarır.

Kitapta Candide’i kısa ve özet bir şekilde anlatan paragraf şöyle: “Öğretmeni Pangloss tarafından bu iyimser felsefeyle yetiştirilmiş, kitaba adını veren genç kahraman Candide, romanın girişinde büyütüldüğü muhteşem şatodan kovulur. Romanın geri kalanında, Candide'in ve çeşitli yol arkadaşlarının yolculukları sırasında karşılaştıkları pek çok zorluk ve felaket ayrıntılı bir biçimde anlatılır. Bunlar arasında savaş, tecavüz, hırsızlık, idam, deniz kazası, deprem, yamyamlık ve kölelik vardır. Bu deneyimler yavaş yavaş Candide'in iyimserliğe olan inancını yok ederken roman da bilimi, felsefeyi, dini, devleti ve edebiyatı amansızca hicveder. Döneminin toplumsal hastalıklarının iğneleyici ve gülünç bir taşlaması olan Candide'in insanların insafsızlığı, felaket, ıstırap ve umuda dair yansıttıkları, günümüzde de aynen geçerliliğini korumaktadır. (SD, s.54)


3 - Johann Wolfgang von Goethe - Genç Werther'in Acıları

Goethe’nin Genç Werther'in Acıları romanı ile ilgili en çok konuşulan olay, bu eserin okurlar üzerinde büyük etkisinin olmasıdır. Hatta ilk çıktığı yıllarda bu kitabı okuyanlardan intihar edenler de olmuş. Bir aşk karşısında bir gencin çaresizliği, duygusallığını anlatıyor.

“Romanın başarısının bir diğer unsuru, mektup-roman biçiminin etkili bir biçimde kullanılmış olmasıdır. Roman başlangıçta Werther'in tek bir kişiye yazdığı mektuplarla gelişir. Werther'in psikolojik durumu kötüleşince hayali bir editör devreye girer ve romanın son bölümü onun düzenlediği Werther'in son karalamalarından ve notlarından oluşur.” (ST, s. 64)



4 - Aleksandr Sergeyeviç Puşkin - Yevgeni Onegin

Puşkin, Rus edebiyatının kurucusu ve en önemli yazar ve şairlerinden kabul ediliyor. Puşkin’in daha çocukken özellikle masallarını Rusça’sından okumuş ve şiirsel anlatısını çok beğenmiştim. Yevgeni Onegin de Puşkin’in sürgün yıllarında yazmaya başladığı ve sekiz yılda bitirdiği bir şiir-romandır. Bir yandan bir aşk hikâyesi anlatırken, diğer yandan da Rusya’daki yaşam, kültür, insanını anlatıyor. Bu özelliğinden dolayı kitabı Rus yaşamının ansiklopedisi olarak adlandıranlar bile var.

“Gorki tarafından "tüm başlangıçların başlangıcı" olarak tanımlanan, Gogol'ün sözleriyle "Rus ruhunun benzersiz bir tezahürüyle" yazılan Puşkin'in manzum romanı, Rus edebiyatında çok önemli bir yer işgal eder. Roman, arkadaşını kendi başlattığı düelloda öldüren, basit bir köylü kızı olan Tatiana'nın aşık olduğu ama bu aşka karşılık vermekte çok geç kalan yorgun sofistike Yevgeni Onegin'i anlatmaktadır.” (DG, s. 105)


5 - Edgar Allan Poe - Kuyu ve Sarkaç

Edgar Allan Poe’yu tanımlamaya kelimeler yetmez. Yazdığı öykü türleri arasında korku, gerilim, bilim kurgu, polisiye de var. Kuyu ve Sarkaç ise korku ve gerilimin hat safhaya ulaştığı çok etkileyici bir öykü. Poe’nun okuduğum en dikkat çeken ve etkisi ile akılda kalan öykülerinin başında geliyor bana göre.

“Kuyu ve Sarkaç'ta, yazarın akıl sağlığıyla ilgili pek çok tartışmayı tetikleyen çok güçlü bir dehşet atmosferi (çürüme ve ölüm kokan karanlık oda, çıldıran sıçanlar, kımıldayamayan kurbanın üzerine doğru alçalan keskin uçlu bir sarkaç) var. Ancak, korku yazarları tarafından üretilen ve sık karşılaşılan motiflerin pek çoğunu kullanan bu başyapıt, üstün bir hayal gücünün çok iyi işlenmiş ve ikna edici bir eseri olarak okunmalı.” (TS, s.117)


6 - Fyodor M. Dostoyevski - Yeraltından Notlar

Dostoyevski, kimilerine göre en iyi yazarlardan biri, kimilerine göre ise dünyanın en iyi yazarı olarak kabul ediliyor. Yeraltından Notlar da Dostoyevski’nin başyapıtlarından biri kabul ediliyor. Rus yazarın en iyi eserlerinde olduğu gibi ana karakteri hep zavallı biridir. Dostoyevski’nin kendi ifadesiyle “yeraltı insanı”dır. Bundan dolayı bu yeraltı insanlarının hikâyesini okumak zordur. Ben bu eseri okurken “Dostoyevski sanki okuru da yeraltına çekmeye çalışıyor.” demekten kendimi alamadım. Zaten yeraltını, yani romanının zavallı karakterini, onun dünyasını anlatmak için bu ortama girmek, kendin de oradaymışsın gibi hissetmek gerekiyor ki Dostoyevski de bunu yapıyor.

1001 Kitap’ta ise Yeraltından Notlar ile ilgili şöyle bir paragraf var: “Roman, St. Petersburg'da yalnız yaşayan ve insanlardan kaçan bir devlet memurunun hem özrü hem de itirafıdır. İkiye bölünmüş olan roman, 1 9. yüzyıl Rusyası'nın entelektüel yaşamındaki iki kilit evreyi yansıtır: 1860'ların rasyonel faydacılığıyla 1840'ların duygusal, edebi romantizmi. Anlatıcı, bu iki bölüm arasında yaşamında değişime uğrayan, estetik, dini, felsefi ve siyasi kavramlar üzerine göz alıcı, provokatif saldırılarda bulunur.” (SamT, s. 154)


7 - Robert Louis Stevenson - Dr. Jeckyll ve Bay Hyde

Hiçbir şey ya da hiçbir kimse ne tamamen iyi ne de tamamen kötü değildir. Her şeyin ve her kesin iyi ve kötü yönleri vardır. Mesela bir bıçak çok yararlı bir alet olabileceği gibi, bir cinayet aleti olarak da kullanılabilir. İnsanlar da böyledir. İçlerinde hem kötülük hem de iyilik vardır. Zaman zaman birisi daha ağır basar.

Peki, eğer bir yöntem olsa ve insandaki iyi ve kötü kısımları bir birinden ayırabilsek ne olurdu? Bu kitap da böyle bir konuyu işliyor. Bir tarafta çok iyi bir insan, diğer tarafta ise her kesin ilk gördüğü anda korktuğu, yaptığı tek şeyin kötülük olduğu biri. Bir bedende, bir birine zıt iki insan.

“1888'de, burada özellikle incelenen psikolojik fenomen, gazetelerin karındeşen Jack cinayetleri etrafında yarattıkları sansasyondaki şehirli seksüel vahşiliği açıklama amacını taşır. Stevenson'un öyküsünün satmasına, toplumsal alanda rolünü sürdürmesine ve yaptığı tahlilin geçerliliğini korumasına neden olan, yansımasını modern kültürel yaşamdan duyulan hoşnutsuzlukta bulan bu psikolojik fenomendir.” (VL, s. 201)


8 - H. G. Wells - Zaman Makinesi

Herkes mutlaka hayatından en az bir kere merak etmiştir. Geçmişte gerçekten neler oldu ya da gelecekte neler olacak diye. Mesela geçmişte sırrı çözülmemiş olayları vardır. Bunları bilmenin tek yolu zamanda yolculuk edip geçmişe gitmek. Ya da geleceği bilmek için yine zamanda yolculuk yapılabilir.

H. G. Wells’in “Zaman Makinesi” romanı da böyle bir konuyu işliyor. Ancak Wells zamanda yolculuk işini bir makine araçlığıyla yapıldığı kurgulayan ilk yazardır. Wells’in ana karakteri de icat ettiği zaman makinesi ile geleceğe gider, ne bulmayı bekliyordu bilemem ancak bulduğu distopik bir dünya olur.

“Bu roman, toplumsal sınıflar konusunda, hayal gücüne olduğu kadar gerçeklere de dayanan bir hikayedir ve bu hikayede, Wells'in içinde yaşadığı döneme ait iki toplum (üst sınıflar ve "alt tabaka"), farklı şekilde olsa da, aynı düzeyde dejenere olmuş insanlardan oluşur. "Dejenerasyon" ters yönde evrimdir.” (LM, s. 220)


9 - Sir Arthur Conan Doyle - Baskerville'lerin Köpeği

Sir Arthur Conan Doyle’un ünlü detektif karakteri Sherlock Holmes’u anlatan “Baskerville'lerin Köpeği”, yazarın en çok okunan ve aynı zamanda en çok sinemaya uyarlanan eseridir. Roman boyunca Holmes’u çok az görürüz. Holmes, arkadaşı Dr. Watson aracılığıyla olayı yönetir ve sonunda çözer. Ancak ortalıkta olmamasına rağmen her zaman gizlice işin içindedir.

“Baskervillle'lerin Köpeği, gerilim ve korku yüklüdür ve Sherlock Holmes bu romanda dehasının doruğundadır. Sir Charles Baskerville kalp yetmezliğinden aniden öldüğünde, ölümüne kitaba adını veren ve onun ailesine kuşaklar boyu musallat olduğu iddia edilen dev bir hayalet köpeğin neden olduğuna dair söylentiler çıkar. Mirasçısı Sir Henry Baskerville Kanada'dan Londra'ya geldiğinde, Watson, onu alıp Baskerville Malikanesi'ne götürür ve Holmes olayı araştırması için çağırılır.” (LE, s.241)


10 - Joseph Conrad - Karanlığın Yüreği

Joseph Conrad, 19. yüzyılın sonunda Afrika’ya yaptığı seyahat sırasında gördükleri ve kendisini etkileyen olaylara dayanarak yazmış bu eseri. Yazarın en çok bilinen, okunan ve tartışılan romanlarından biri ve en önemlisidir.

Conrad, Karanlığın Yüreği’nde bir Avrupalı kaptanın gözünden Batı’nın Afrika’da yaptıkları, zulüm, sömürü, insanları köleleştirmesi ve insan yerine bile koymamasını anlatıyor. Aynı zamanda Afrika’ya gelen Batılıların açgözlülükle her bulduklarını sömürmesini konu ediniyor. Ana karakter de fildişi toplayan bir Batılının izini sürer. O kadar çok fildişi toplamasına rağmen bir türlü vazgeçmez hep daha fazlasını ister.

Romanın ana karakteri “Charles Marlow, bir grup İngiliz arkadaşına, o dönemde Belçika Kralı, II. Leopold'un özel mülkü olan, Orta Afrika'nın "Özgür Kongo Devleti" olarak bilinen bir bölümüne yaptığı yolculuğu anlatır. Marlow tanık olduğu saçmalıkları ve gaddarlıkları anımsar: Kıtaya ateş açan bir Fransız savaş gemisi, köle yapılan siyah işçilere yönelik zalimce muamele ve beyaz sömürgecilerin fildişinden kazanç sağlama arzularından kaynaklanan amansız açgözlülükleri.” (CW, s. 243)


11 - Hermann Hesse - Siddhartha

Hindistan’da birden fazla din vardır. Bu kitap da bana Hindistan’daki farklı dini grupların nasıl yaşadığı, ne düşündüğü, felsefelerinin ne olduğu ile ilgili bir bakış açısı sundu. Kitabın ana karakteri de bir dinden büyütülüyor, daha sonra daha fazlasını keşfetmek için yola çıkıyor ve farklı dinleri deniyor. Bir ara dinleri bırakıp ticarete atılıyor, cinselliğin, varlıklı olmanın zevklerini tadıyor. Sonunda yine dönüp dolaşıp aynı noktaya geliyor. Bir anlamda bir yaşam döngüsünü anlatıyor.

Kitabın konusu ise şöyle: “Bir Brahman'ın oğlu olan Siddhartha, kendi köyünde kapalı kaldığı sırada hem rahatlığın hem de ayrıcalığın tadını çıkarır. Ancak büyüdükçe, kalbi bilgelik ve yeni deneyimler kazanma arzusuyla tutuşur. Babasına niyetini açan Siddhartha'yla çocukluk arkadaşı Govinda,
bir grup gezgin derviş olan Samanalara katılmak için güvenli evlerini terk ederler. Hesse'nin romanı ilerledikçe Siddhartha'nın üzüntü ve acılarla dolu bir dünyada anlam ve gerçeği kesintisiz arayışını izleriz.

“Hem Hindu hem de Budist öğretilerden etkilenen Siddhartha, organize dinin dikte ettiği doktrinleri ve ruhun iç tahrikleri arasındaki gerilimi ustaca irdeler.” (s. 296)


12 - Yevgeni Zamyatin - Biz 

Distopya romanlar denildiğinde ilk önce George Orwell’in “Bin Dokuz Yüz Seksen Dört” kitabını hatırlıyorum. Ancak Orwell de yazarken Yevgeni Zamyatin’den esinlenmiştir. Hatta o kadar ki romanın ana şemasını da ondan almıştır. İki kitap arasında birçok benzerlikler vardır. Bu açıdan önemli bir romandır “Biz”.

“Zemyatin'in Biz'ini farklı kılan şey otoriterliğe bakış açısındaki entelektüel inceliktir. Roman komünizme yönelik doğrudan bir suçlama değildir, ancak devlet sosyalizminin özgürlükle mutluluk arasında ürettiği çelişkilerin dokunaklı biçimde ve kara mizahla irdelenmesidir.” (PB, s. 302)



13 - Franz Kafka - Dava

“Biri Josef K.’ya iftira etmiş olmalıydı, çünkü kötü bir şey yapmamış olmasına karşın bir sabah tutuklandı.” İşte bu ilk cümle, Kafka’nın Dönüşüm öyküsünün ilk cümlesi gibi bütün eserin özetini daha ilk cümleden okura veriyor.

Kafka, bu eserinde de distopya bir hukuk sistemi kurgulamış. O kadar absürt, o kadar komik ki böyle bir şey olmaz denilebilir. Ancak farklı açıdan bakarsanız Kafka’nın yazdıklarını günümüz hukuk sistemi ve yargısında da görebilirsiniz. Tek farkla Kafka kurmaca bir eser yazmış.

“Ana kahraman Josef K., neyle itham edildiğini asla öğrenemez ve ağına düştüğü adalet sistemini yöneten ilkeleri asla anlayamaz. Bunun yerine anlatı, suçlu olmanın ne anlama geldiğini ya da aslında neyle suçlandığını açıklayabilecek herhangi bir öğretinin mutlak yokluğunda, Josef K.'nin anlama ve masumiyetini öne sürme yolundaki yıpratıcı kararlılığını gözler önüne serer.” (PB, s. 309)


14 - F. Scott Fitzgerald - Muhteşem Gatsby

Bir Amerikan rüyası vardır. Fırsatlar ülkesi, herkesin gitmeye, yükselmeye, zengin olmaya çalıştığı sihirli bir diyar gibi. Fitzgerald’ın “Muhteşem Gatsby” romanı da böyle bir rüyayı yaşayan bir ana karakteri anlatıyor. Ancak bu ana karakter böyle bir rüyayı, sevdiği bir kızı elde etmek için yaşar. Zengin olma yolunda adım adım yükselir ve neredeyse tam istediğine de ulaşır. Ancak bu rüya güzel başladığı gibi de kâbusla bitiverir.

“Roman, Gatsby'nin zenginliğinin ardında yatan ahlaksızlığa sık sık imada bulunur ve Tom da kaba, evlilik dışı ilişkiler kuran bir koca olarak gösterilir. Romanın ulaştığı şiddet dolu doruk noktası, imtiyazlı olanların kayıtsız aşırılıklarına yöneltilen lanetleyici bir suçlamadır ama öykü yine de zıt duygular içeren bir sona varır.” (NM, s. 310)


15 - Agatha Christie - Roger Ackroyd Cinayeti

Roger Ackroyd Cinayeti, Agatha Christie’nin Hercule Poirot serisinden bir roman. Bu kitabı ilk defa Umberto Eco’nun yazın sanatı, edebiyat ile ilgili kitabında görmüştüm. Eco, bu kitapla ilgili “okurdan işbirliği isteyen kitap” manasına gelen bir ifade kullanmıştı. Çünkü ortada bir cinayet var ve yazar da adeta okura ipuçları vererek Poirot ile birlikte gizemi çözmeye davet ediyor okuru. Bu anlamda türünün en iyilerinden olan bir polisiye/gizem romanı.

“Bu roman Christie'ye ününü kazandıran pek çok bileşeni içinde barındırır: Birkaç ceset, bir kır evi dekoru, küçük bir şüpheli grubu ve burma bıyıklı Belçikalı dedektif Hercule Poirot. Köyün doktoru Sheppard'ın anlattığına göre, Roger Ackroyd'u kimin öldürdüğü konusunda olasılık bolluğu vardır: Hizmetçi mi, emekli binbaşı mı, Ackroyd'un üvey oğlu mu yoksa etrafta gizlendiği görülen gizemli bir yabancı mı?” (CC, s. 315)


15 - Virginia Woolf - Deniz Feneri

Bilinç akışı yöntemi ile yazılmış bir kitap ve bu yöntemle ilk defa bu kitapla tanışmıştım. Diyaloglar neredeyse yok denecek derecede azdır ve daha çok karakterlerin iç monologları aracılığıyla ilerliyor roman. İşte buna da bilinç akışı yöntemi deniliyor edebiyatta.

“Deniz Feneri, Virginia Woolf'un en otobiyografik romanıdır. Anne ve babasına, Julia ve Leslie Stephen'a, hayali karakterler olan Bay ve Bayan Ramsay ismiyle yer vermiştir.

“Roman, Woolf'un ölümün gücünü araştırdığı ve ölümü roman boyunca akla getirecek şekilde dolaylı olarak ima ettiği bir hayalet öyküsüdür. Wolf, romanın orta kısmında ölüm ve evliliği dışarı alıp onların yerine zamanın işlediği değişimlere odaklanarak romanın önceliklerini tersine çevirir. Bu, zamanın ve belleğin, Victorya dönemi kurallarının erkeklik ve dişilik kavramlarının ve sanatla onun kaydetmeyi amaçladığı şeyler arasındaki ilişkinin derinlemesine keşfidir.” (LM, s. 323)


16 - Aldous Huxley - Cesur Yeni Dünya

Aldous Huxley’in “Cesur Yeni Dünya” romanı, distopya edebiyatın en iyilerinden biri olarak kabul ediliyor. İnsanların kaderinin daha doğmadan “üretim” aşamasında belirlendiği bir dünya devleti var. İnsanlar üretiliyor derken, bildiğimiz fabrikalardan ve kontrollü üretimden bahsediyoruz. Kimin hangi zekâ seviyesine sahip olacağı, ne iş yapacağı ve nerede çalışacağı daha üretim aşamasında belirleniyor. Tabii toplumun büyük bir bölümü de bilerek yarı akıllı olarak üretilir. Bu yarı akıllı, zekâ seviyesi düşük grubu kontrol etmek de kolaydır.

“Kontrolü ellerinde tutan üst sınıfların güçlerini kullanmalarına izin verilerek, en alt tabakalar arasındaki ulaşılması güç sosyal hareketlilik arzusu yok edilmiştir. Dünya Devleti'nin bu melez felsefesi, Plato'nun katmanlara ayrılmış Devlet'ini ve faydacılığın "mutluluk" kavramına odaklanmasını sürdürmektedir.” (AF, s. 357)


17 - John Steinbeck - Fareler ve İnsanlar

Amerikan rüyası, birçoklarının hayal kurduğu bir şeydir. Ancak Amerika’da Amerikan rüyasından başka bir de Amerikan kâbusu vardır. Steinbeck’in de okuduğum iki kitabında da hep Amerika’nın bu yönüne dikkat çekiyor. Açlık, yoksulluk içindeki göçmenler, işçiler ve benzerleri. Ancak bu insanlar  hiçbir zaman hayal kurmaktan vazgeçmezler. Bu romanın iki ana karakteri gibi. Her ikisi de sağda solda çiftlikte çalışmasına ve zaman zaman da kovulmalarına rağmen bir gün kendilerinin de bir çiftliği olacağı hayali ile yaşarlar.

“Bu öykü, arkadaşlık ve erkekler arasında idealize edilmiş böyle bir bağın kurulmasına izin vermeyen bir dünyanın acı gerçekleri hakkındadır. George ve Lennie'nin emsalsiz ilişkileri bu ideale yaklaşır ama bu ilişki, gerçek arkadaşlığı anlayamayan, onun yerine her birine el altından zarar vermeye çalışan ve bulunduğu her yerde zayıflığı istismar eden dünyanın geri kalanı tarafından yanlış anlaşılır. Fakat belki de, romanın gerçek trajedisi, büyük Amerikan rüyasının bir gerçeklik olarak ölümünün tasvirinde, onu, tam olarak ifade edildiği gibi, yani yalnızca bir rüya olarak ortaya koymasında yatar.” (EF, 393)


18 - Jean-Paul Sartre - Bulantı

Fransız yazar ve düşünür Jean-Paul Sartre, varoluşçu felsefesi ile tanınıyor. Bu roman da bu felsefenin işlendiği kitaplarından biridir.

“Sartre'ın Bulantı'sı edebiyat tarihinde az rastlanan türden bir yapıt, hedeflerinin her ikisini de başarıyla yerine getiren bir "felsefi" romandır. Hem varoluşçu felsefe açısından bir manifesto hem de doyurucu bir sanat eseridir. Hatta o derece başarılıdır ki, edebiyat ve felsefe arasındaki ayrımı tamamen belirsizleştirir. Bulantı, uzun yıllar seyahat ettikten sonra Fransa'nın Bouville adlı liman kentine (Le Havre kentinin bir benzeri) yerleşen 30 yaşındaki araştırmacı Antoine Roquentin'in yaşadıklarını ayrıntılarıyla anlatır. Yerleşmek onun yaşamında giderek daha da tuhaflaşan bir dizi etki yaratır. Roquentin sıradan, gündelik aktivitelerin içine dahil oldukça dünyayla ve kendisinin dünyadaki yeriyle ilgili kavrayışı kökünden değişir. Varoluşun rasyonel kesinliğini kırılgan bir maskeden ibaret görmeye başlar. Gerçekliğin yarattığı "bulantı"yı, "aşırı tatlı bir şeyin yarattığı kusma isteği", deniz seviyesinde baş dönmesi gibi yaşar. Cansız nesnelerin anlamsızlığı karşısında dehşete düşer ama yine de kendini içinde bulduğu her durumun kendi varoluşunun değişmez damgasını taşıdığının fazlasıyla bilincindedir. Kendi karşı konulmaz varlığından kaçamayacağını fark eder.” (SamT, s. 400)


19 - John Steinbeck - Gazap Üzümleri

John Steinbeck’in “Gazap Üzümleri” bende hiçbir zaman unutamayacağım derin etkiler bırakan romanlardan biridir. Eğer biri, “Mutlaka okunması gereken ve çok etkili bir roman hangisidir?” diye sorarsa, ilk önereceğim romanlardan biridir bu kitap. 1929 krizi sonucu bir ailenin evsiz kalması, topraklarından çıkarılması sonucu bir parça iş, ekmek ve büyük umutlar peşinde Amerika’yı dolaşmalarını anlatıyor. Açlık, yoksulluk, sefaletin etkili bir dille anlatıldığı bir roman. Okur bütün bunları iliklerine kadar hissediyor.

“Roman, Oklahoma'daki çiftliklerini kaybeden ve California'da daha iyi bir yaşam kurmak üzere batıya giden Joad ailesini anlatır. Yolculuk ilerledikçe, onlar ve diğer binlerce Oklahomalı, Batıya doğru giderken 66 numaralı karayolunda birleşerek toplanırlar ve birbirlerine haksızlık öykülerini ve ileride yaşayacakları refahı anlatırlar. California'da bulduklarıysa, sömürü, açgözlülük, düşük ücretler, açlık ve ölüm olur. Para sahibi olanların diğerlerini sömürerek daha fazla para kazanmak arayışı içerisinde sergilediği zalim ayrımcılığı çarpıcı biçimde betimleyen Steinbeck, şiddet, açlık ve ölüm tehdidinin bezdirdiği ailenin çaresizliğini gözler önüne serer. Vakarlarını korumalarına ancak duydukları gazap, dış dünyaya meydan okuyan bir dayanışma ruhu ve sürekli olarak özveride bulunmaları olanak tanır.” (MD, s. 409)


20 - Ernest Hemingway - Çanlar Kimin İçin Çalıyor

Ernest Hemingway, “Çanlar Kimin İçin Çalıyor”da İspanya İç Savaşı’nı anlatıyor. Savaşta kazanan taraf olmaz ve her iki taraf da büyük kayıplar verir. Çünkü her iki tarafta da insanlar ölür. Hemingway bir yandan İspanya İç Savaşı’nda gerillanın içinden bir hikâye anlatırken, diğer yandan da her iki tarafın yaptığı şiddeti gösteriyor.

“Çanlar Kimin için Çalıyor, Cumhuriyetçiler'in safında savaşmak üzere işini bırakan bir üniversite öğretmeninin mücadelesini anlatır. Robert Jordan, bitmek tükenmek bilmez bir liderlik krizi yaşayan bir grup gerillaya liderlik etmek üzere Madrid'den gönderilmiştir. Grubun görünürdeki lideri Pablo, savaşın getirdiği sıkıntılara karşı koyma yönündeki sağlam kararlılığını kaybetmiş, atlarıyla birlikte barış içinde yaşamanın rüyasını hasretle kurmaktadır. Pablo'nun batıl inançları olan, yarı çingene sevgilisi Pilar, propagandif tutumuyla hem gerillaları hem de onları bir araya getiren davayı ayakta tutmayı başarır. Jordan, Cumhuriyetçilerin kampına alınmadan önce Faşist askerlerin tecavüzüne uğrayan genç Maria'yla hemen bir bağ geliştirir. Maria, Pilar'ın öğütlerini dinler ve bunun geçirdiği travmanın hatırlarının yok olmasına yardımcı olacağını umarak Jordan'a bir yakınlık duyup duymadığını sorgulamaya başlar.” (AF, s. 414)

(Devam edecek)

Ölmeden Önce Okumanız Gereken 1001 Kitap nedir?

Ölmeden Önce Okumanız Gereken 1001 Kitap (Genel Edötür: Peter Boxall), dünyanın önde gelen kitap eleştirmenlerinin yorumlarıyla seçilmiş 1001 romanı tanıtan bir referans kitabıdır. Kitap, 850 yılında yayınlanan 1001 Gece Masalları’ndan 2005 yılında yayınlanan Die Vermessung der Welt / Measuring the World’a kadar farklı dönemlerden, ülkelerden ve türlerden eserleri içerir. Kitapta, her bir romanın yazarı, yazım ve yayın tarihi, orijinal adı ve dili, aldığı ödüller ve konusu hakkında kısa bilgiler bulunur. Kitabın amacı, okurlara yeni kitaplar keşfetme ve okuma zevkini artırma fırsatı sunmaktır. Kitabın Türkçe baskısı 2007 yılında Caretta Yayıncılık tarafından yayınlanmıştır. 

Ölmeden Önce Okumanız Gereken 1001 Kitap yorumları

Kitap, okurların edebiyat tarihine genel bir bakış kazanmasına, yeni kitaplar keşfetmesine ve okuma zevklerini geliştirmesine yardımcı oluyor. Kitap, hem bir referans kaynağı hem de keyifli bir okuma deneyimi sunuyor. Kitap hakkında yapılan yorumlar genellikle olumlu. Kitabı okuyanlar, kitabın kapsamlı, objektif, bilgilendirici ve ilgi çekici olduğunu söylüyor. Bazı okurlar, kitabın seçimlerine katılmadıklarını veya eksik bulduklarını belirtiyor, ancak kitabın tartışmaya ve fikir alışverişine açık olduğunu da kabul ediyor. Kitap, 1000Kitap sitesinde 9.4/10 puan almış ve 41 okur tarafından okunmuş. Ben de genel olarak Ölmeden Önce Okumanız Gereken 1001 Kitap'ın faydalı bir eser olduğunu ve okurlara yeni ufuklar, okuma zevkleri kazandırabileceğini düşünüyorum.

Ölmeden Önce Okumanız Gereken 1001 Kitap, Goodreads sitesinde 3.81/5 puan almış ve 401 yorum yazılmış. Yorumların çoğu kitabı beğendiğini ve faydalı bulduğunu belirtiyor. Bazı yorumlarda ise kitabın seçimlerine katılmayan, eksik veya yanlı bulan okurlar da var. 
Next Post Previous Post
4 Comments
  • Editör
    Editör 14 Şubat 2019 22:35

    dava ve bulantı adlı kitapları okudum
    diğerlerini ise not aldım teşekkür ederim

    • Cavanşir Gadimov
      Cavanşir Gadimov 22 Şubat 2019 16:13

      Rica ederim, iyi okumalar.

  • SevKoz
    SevKoz 14 Şubat 2019 22:49

    Içlerinde okuduklarım var ama Gatsby bu listede olmamalı bence
    Devamını bekliyorum

    • Cavanşir Gadimov
      Cavanşir Gadimov 22 Şubat 2019 16:16

      Demek Gatsby'yi sevememişsiniz. Devamı gelecek.İyi okumalar

Add Comment
comment url

Benzer yayınlar